Koronovirüs hayatımıza girdiğinden beri birçok değişiklik yaşadık. Ve bu değişiklikler bize bazı farkındalıklar kazandırdı. Virüs sayesinde farkındalık kazandığımız noktalardan biri de hiç kuşkusuz doğa oldu. Virüs öyle yavaş değil bir anda sardı bizi. Ve kendimizi virüsten korumak için evlerimize kapanmak zorunda kaldık. Biraz sıkıldık ama özellikle düşünmek için çok vaktimiz olmadı mı? Gönüllü olarak evlerimizde kaldığımız bu günlerde doğadan da mahrum kaldık. Doğanın bize bahşettiği güzelliğin, mükemmel yaşam alanının, kendi imkânlarımızla sahip olamayacağımız tabiat gücünün bir kez daha farkına vardık.
Doğa Tüm Canlıların Ortak Yaşam Alanı Değil Miydi?
Kendiliğinden var olan ve insan etkinliğinin dışında kendini sürekli olarak
yeniden yaratan ve değiştiren, canlı ve cansız nesnelerden oluşan varlığın tümü. Doğanın tanımı bu. Ama açıkçası doğa, bu tanımdan daha fazlası… Tüm canlıların yaşam kaynağı ve aynı zamanda canlılar için oldukça hayati öneme sahip. Biz evlerimizdeyken doğa ne kadar da güzel ne kadar da sakin kaldı. Bizim yokluğumuzda doğayı paylaştığımız diğer canlılar yaşam alanlarının keyfini çıkarabildiler. Hâlbuki doğa tüm canlıların değil miydi?
Aslında bir bakıma koronavirüs insanın doğa üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne serdi. Uçakların havalanmaması, arabaların hareket etmemesi ile doğa kendi kendini iyileştirmeye başladı. Yaralarını sardı. Mesela Venedik’te kanallardaki su o kadar temizlenmiş ki berraklığından suyun dibindeki balıklar artık görülebiliyormuş. Çoğu yerde hava kalitesi arttı. Bilim insanlarının açıklamalarına göre ozon tabakası bile iyileşme göstermiş. Ve hatta ilk defa 30 yıl sonra Hindistan’dan Himalayalar görülebilmiş. Kazalar, savaşlar, silahlar, terörün olmadığı ve unutulduğu bir dönemdi, hem de sadece bir virüs sebebiyle. Ve bu kadarcık sürede bile doğa kendini ne kadar güzel toparladı, yeniledi.
Doğa Tehlikede Olduğunda Biz Evimizde Ne Kadar Güvenli Olabiliriz Ki…
Bizler, kendini sürekli yeniden yaratan, değiştiren doğayı hep bencilce ve hoyratça kullandık. Ekonomik, siyasal, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerle ortaya çıkan her yeni şey bir yönüyle mutlaka doğayla bağlantılıdır. Bu sebeple atılan her adımın doğaya olumlu veya olumsuz etkisi olmaktadır. Bu etkinin de bize bir şekilde geri dönüşü olacaktı.
Geçmişten bugüne salgın hastalıkların yanı sıra depremler, sel baskınları, yangınlar, yanardağ patlamaları gibi birçok doğa olayı yaşadık. Yakın tarihte tüm dünya olarak Avusturya yangınına şahit olduk. O kadar çok canlı zarar gördü ki bu katliamı çıplak gözle izledik. Bilim insanlarına göre aylar öncesinden tahmin edilebilirmiş, ama engel olunamadı ve yandı bitti kül oldu. Aylarca süren Avusturya yangını aklımızı yerinden oynattı diye düşünürken koronavirüs geldi çattı. Ardından çekirge sürüsünden söz edilmeye başlandı. Hâlbuki 2020’ye ne güzel bir giriş yapmıştık. Kutlamalar, eğlenceler, güzel dilekler… Ama 2020 dünyaya iyi gelmedi diyerek yine tüm suçlamaları kendimizden sıyırdık attık. Bir düşünün doğa tehlikede olduğunda biz evimizde ne kadar güvenli olabiliriz ki…
Dünya Cinnet Mi Geçiriyor?
Henüz koronavirüs etkilerini yeni yeni üstümüzden atıyoruz ve daha nasıl felaketlerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Bütün bunları düşününce Dünya cinnet mi geçiriyor sorusunu sormak kaçınılmaz oluyor. Gerçekten Dünya’nın cinnet geçirdiğini bir düşünelim mi? Ne yapabilirdik, kendimizi Dünya’ya karşı nasıl savunabilirdik? Ve gelin “Nuh Büyük Tufanı” filmini izleyenler varsa hatırlayalım. Filmde doğayı yok eden insanlar yüzünden yaklaşan bir felaket vardı. Nuh’un gemisi ise sadece hayvanları alıp felaketten kurtarmaya çalışıyordu. Doğayı mahvedenlerin insanlar olduğunu düşünerek onları mahvettikleri doğaya hapsedip gidiyordu.
Yeryüzü var olduğundan bu yana kendi faydalarımız için doğaya çoğu zaman haksızlık ettik. Ağaçları kestik, ormanları yaktık, sularımızı kirlettik ve bu şekilde doğayı paylaştığımız diğer canlılara zarar verdik, yok ettik!
Ama korkmayın bence Dünya cinnet falan geçirmiyor, belki biraz değişiyor. Lakin insanları herhangi bir felaketten kurtaracak gemimiz de yok. Bunu da unutmayalım. Doğa ise kendini yenileyerek eninde sonunda yine bize kalıyor. Bize de içinde var olabildiğimiz mükemmel doğaya saygıyla sahip çıkmak düşüyor.
Eğer bu yazı hoşunuza gittiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Çirkinin Suçu Ne?