DÜNYA LİDERLERİ NATO ZİRVESİ’NDE BİR ARAYA GELDİ

Belçika’nın başkenti Brüksel geçtiğimiz ay NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Bu zirvede gözler özellikle iki isim üzerine çevrildi: Donald Trump ve Recep Tayyip Erdoğan. Cumhurbaşkanı Erdoğan Mayıs ayındaki Hindistan, Rusya, Çin ve ABD ziyaretlerinin ardından Belçika’ya geçerken, ilk yurt dışı temaslarını Suudi Arabistan, İsrail ve Vatikan’a yapan Trump, buradan Brüksel’e geçti ve ardından da G-7 zirvesi için Sicilya adasındaki Taormina ‘ya gidecek. NATO’nun müttefik ülkelerinin her iki liderle de sorunları var denilebilir. Aynı zamanda her iki liderin de NATO’ya yönelik eleştirileri var ve her iki lider de dikkat çekici seyahatler sonrası NATO zirvesine katılıyor. Yaklaşık beş ay önce başkan olan Trump, kampanya döneminde benimsediği ‘Önce Amerika’ söylemi ile ABD’nin sadık Batılı müttefiklerini fazlasıyla endişelendirmişti. NATO’yu ‘modası geçmiş köhnemiş’ olarak niteleyen Trump, sonrasında bu söyleminden vazgeçerek “NATO’nun barış ve istikrar için temel önemde olduğunu” söyleyerek ABD’nin NATO’ya bağlılığını dile getirse de tüm NATO üyelerinin savunma harcamalarının yükünü paylaşması gerekliliğini vurgulamaya devam etmişti. ABD’nin 650 milyar dolarla NATO bütçesine en fazla katkı yapan ülke olarak geri kalan 27 üyenin toplam harcamalarının iki katından fazla harcama yapmasını tartışmaya açan Trump’ın, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Washington ziyaretinde Almanya’nın ABD ve NATO’ya sağladıkları güçlü ve oldukça pahalı savunma için büyük meblağlarda borçlu olduğunu hatırlatması da dikkat çekiciydi. Beyaz Saray da “Washington’ın NATO ile sarsılmaz bir bağı olduğunu “Trump’ın da bildiğini ancak “NATO’nun kuruluş amacına uygun hareket ettiğini veya etkili olduğunu düşünmediğini” söyleyerek Trump ‘ın NATO’ya yönelik eleştirilerine açıklama bir anlamda açıklama getirmiş oldu. Trump’ın NATO’ya karşı bu tutumu ve tahmin edilmesi güç davranışları, kuşkusuz Batılı müttefiklerinde gerginliğin sürmesine neden oluyor. Ancak yeni başkanın Beyaz Saray’daki ilk gününden bugüne köprünün altından çok sular aktı. Örneğin başındaki Rusya ablukası nedeniyle “Trump’ın görevden alınması” ihtimali artık daha fazla konuşuluyor. NATO’nun yeni tehditlere karşı etkisizliğine ve görevini yerine getirmediğine vurgu yapan Trump, Çin’den Kuzey Kore’ye, Ukrayna’dan Suriye’ye pek çok konunun konuşulduğu zirveye hali hazırda Riyad’la güvenlik, savunma ve enerji alanlarını kapsayan yaklaşık 380 milyar dolarlık anlaşma imzalamış, terör ve aşırılıkla ortak mücadele sözü vermiş ve İran karşıtı bir tutum takınmış olarak geldi. Tel Aviv’e yaptığı ziyarette de İran karşıtı söylemini sürdüren, Batı duvarını görevi başındayken ziyaret eden ilk ABD Başkanı olan, Beytüllahim’de Mahmud Abbas ile görüşerek İsrail-Filistin barışının sağlanması için elinden geleni yapma sözü veren Trump, ardından Vatikan’a geçerek, kampanya döneminde ters düştüğü Papa Francesco ile görüştü. Trump’ın Obama yönetiminden farklı bir dış politika izlerken yeni bir ‘dünya barışı’ görüşünü dile getireceği seküler Batılılar yerine dindar Hıristiyan kamuoyundan destek almak istediği de aşikar. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan da NATO üyesi Türkiye’nin lideri olarak NATO’ya yönelik eleştirilerini bir süredir yinelemekte. Onun eleştirisi Trump ‘dan farklı olarak, sadece terörle mücadelede etkisizliğine değil, aynı zamanda NATO üyesi ülkelerin teröre destek veriyor oluşuna. ABD dahil NATO üyesi ülkelerin teröristlerin elinde bulunan silahların sağlayıcısı olduğunu her fırsatta dile getiren Erdoğan, aynı zamanda İslamofobinin neden olduğu tehditlerin küreselleştiği ve güç dengelerinin değiştiği bir dönemde NATO’nun ilgi alanındaki meseleleri ele alışını etkilediğini vurguluyor, ayrıca NATO gibi kurumların kendilerini yenilemesi gerektiğini, aksi taktirde bu yangının eninde sonunda onlara da ulaşacağını dile getiriyor. Erdoğan’ın getirdiği eleştirilerinin merkezinde sadece PKK terör örgütünün YPG/PYD uzantılarına verilen destek yok. NATO, 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında “Türkiye’nin yanındayız” mesajı vermiş olsa da, FETÖ’ cü /darbeciler sığınmak için NATO üyesi ülkeleri liman olarak görüyor. Almanya, Hollanda, Belçika ve Norveç gibi NATO ülkeleri darbeci askerler dahil FETÖ’ cülerin iltica talebinde bulunduğu ülkelerken Yunanistan gibi ülkeler de darbecileri Türkiye’ye iade etmiyor. Brüksel’de AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’la da görüşeceği duyurulan Erdoğan’ın gerilen Türkiye-AB ilişkilerinde gelinen noktada göç haritası, sığınmacıların durumu, Türkiye’nin Avrupa’ya tampon olan rolü ve buna rağmen AB’nin sorumluluklarını yerine getirmeyişi, Avrupa’da yükselen ırkçı dalgalar ve bir türlü açılmak bilmeyen fasıllar gibi birbiriyle bağlantılı birçok konuyu ele aldı. Trump ‘ın kurduğu oyun planı yavaş yavaş kendisini göstermeye başlarken, Mayıs ayındaki Hindistan, Rusya, Çin ve ABD ziyaretlerinin ardından Brüksel’e gelen Erdoğan, Türkiye’nin artık eski Türkiye olmadığı mesajını, Batı’ya alternatif güçlü ülkelerle temasları üzerinden verdi. Şüphesiz ki NATO’ya yönelik eleştiriler bir günde cevap bulmayacak. Ama zayıflayan ittifak, içeriden yükselen eleştirilerin artışı ve bu eleştirilerin yüksek sesle dillendirildiği zirveler yenidünya düzeninin nasıl şekilleneceğini göstermeye devam edecek. 25 Mayıs 2017’de Brüksel’de yapılan NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirve Toplantısı, geçmişte sarf ettiği sözlerle İttifak’a karşı negatif tutumlar sergileyen ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump ’ın ilk kez katılacak olmasından dolayı özel bir öneme sahipti. Başkanlık seçimlerinden önce Trump, NATO’yu misyonunu tamamlamış ve modası geçmiş bir örgüt olarak nitelendirmişti. Brüksel’deki zirvede, son yıllarda NATO’nun gündeminde başlıca yer tutan ve ilerleme kaydedilmesi gereken bazı hususlara ilişkin değerlendirmeler yapıldı. Bu hususların başında özellikle iki konu çok önemlidir. Birincisi, uluslararası terörizmle mücadelede etkinliğin artırılması için yapılması gerekenler ve çok yetersiz olsa da istihbarat paylaşımında olduğu gibi, belli başlı sorunların çözümlenmesiydi. İkincisi ise uzun bir süredir NATO’nun gündeminde bulunan ve özellikle ABD’nin üzerinde durduğu NATO savunma harcamalarının üye ülkeler arasında paylaşımı konusuydu.

İttifak üye devletleri NATO’nun 4-5 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen Galler Zirvesi’nde, savunma harcamalarındaki düşüşü sonlandırmak üzere gelecek 10 yıl içerisinde GSYH’lerinin en az yüzde 2’sini savunmaya ayıracakları taahhüdünde bulunmuşlardı. GSYH’nin yüzde 4’ünü savunmaya ayıran ve NATO’nun bütçesinde en büyük pay sahibi olan ABD’nin, savunma harcamalarını arttırmaları konusunda Avrupalı müttefikleri üzerinde son 4-5 yıllık süreçte diplomatik baskısı söz konusu. Bu konu özellikle Trump ’ın gündeminde de önemli bir yer tutuyor. Geldiğimiz noktada NATO bütçesinin yüzde 22’si ABD, yüzde 15’i Almanya ve yüzde 10’u da İngiltere tarafından karşılanmaktadır. Galler Zirvesi’nde alınan bu kararın etkilerinin görülmeye başladığını, bu durumun 2015 yılında savunma harcamalarında düşüş olmamasından ve 2016 yılında da NATO müttefiklerinin savunma harcamalarında toplam yüzde 3,8 oranında bir artış gerçekleşmesinden anlaşıldığını ifade etmek gerekir. NATO’nun terörle mücadele alanında özellikle etkin istihbarat paylaşımı konusunda bazı sorunlar yaşadığı herkesçe malumdur. NATO’nun hâlihazırda terörizmle mücadele politikası, Mayıs 2012’de yayımlanan Terörizmle Mücadele Konsepti çerçevesinde alansal olarak üç temel dayanak üzerinde organize edilmiştir. Bu kapsamda terörist tehditlere karşı İttifak bünyesinde istişare, istihbarat paylaşımı, stratejik analiz ve değerlendirmeler yoluyla üye devletlerin farkındalıklarının sağlanması ve arttırılması ilk hedef olarak amaçlanmaktadır. Böylece İttifak üyesi ülkelerin terörist saldırılara karşı korunması hedeflenmektedir. Farkındalığı artırma konusunun diğer bir boyutu ise stratejik iletişim ve belirli angajman kuralları oluşturarak İttifak bünyesinde terörizmle mücadele konusunda ortak bir anlayış benimsemektir. Söz konusu tehditlerin bertaraf edilebilmesi için gerekli imkan ve kabiliyetlerin geliştirilmesi kastedilmektedir. Terörizme bir tür asimetrik tehdit anlayışıyla yaklaşan NATO, bu konuda ulaştığı deneyim ve birikimi üyeleriyle ve hatta uluslararası toplumla paylaşma azmimdedir. Burada NATO’nun, uluslararası terörizmle mücadelede lider ve yönlendirici bir rol üstlenmeyi hedeflediği düşünülebilir. Bu şekilde uluslararası terörizmle mücadele alanında NATO, kendi konseptlerini uluslararası topluma bir anlamda dikte etme imkanına da sahip olabilecektir. Terörle mücadele konsepti kapsamında NATO’nun daha aktif bir rol üstlenmesi ve bu amaçla devreye sokmak istediği temel araçlarla, uluslararası sistemin meşru aktörlerini devreye sokacak olan daha sistematik ve kapasite artırıcı bir işbirliğini öngören politika hedefleri ön plana konulmuştur. NATO’nun müttefik ülkelerinyerel düzeyde terörizmle mücadele kapasitelerinin artırılması hedefini ortaya koyması kadar, yeni güncellenen politikalarla operasyon bölgelerindeki yerel unsurların eğitilerek ve örgütlenerek savaştırılmasıdır. Bir mukabele Brüksel zirvesi öncesi bir açıklama yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO’nun Terörizmle Mücadele Konsepti çerçevesinde atılan adım ve uygulamalarla, hedeflenen politikalara vurgu yapan beyanatlarda bulundu. Stoltenberg ’in açıklamalarında özellikle dikkat çeken hususlarda biri, NATO’nun, 68 ülkenin yer aldığı DEAŞ ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu ’nun artık kurumsal anlamda da bir parçası olma yolunda daha somut ve hızlı adımlarla ilerlediğine işaret etmesiydi. Her ne kadar Koalisyon, NATO üyesi 28 ülkeyi münferit olarak bünyesinde barındırsa da NATO, resmi ve kurumsal olarak söz konusu Koalisyonda doğrudan yer almayıp, sadece gözlemci statüsünde iştirak sağlıyor. Toplantı sonrası yapılan açıklamalar arasında, AWACS erken uyarı uçaklarının daha etkin kullanımı gibi, NATO’nun terörizmle mücadeleye sağlayacağı katkıların teknik ve askeri boyutuna ilişkin detaylar da vardı. Bu detaylar, NATO’nun uluslararası terörizmle mücadeleye ilişkin faaliyetlerinin belirleneceği bir eylem planına dönüşecekti. Bu eylem planı NATO bünyesinde terörle mücadelede işbirliğini güçlendirecek bir ‘İstihbarat Paylaşım Merkezi’ kurulmasını ve ayrıca ‘özel görevli koordinatör’ atanmasını kapsamaktadır. NATO’nun terörizmle mücadele konusunda teorik ve söylemsel bir mükemmeliyetçiliğe doğru ilerlediği çok belirgin olmakla birlikte, siyasal anlamda ve pratikte ciddi sorunların yaşandığı gerçeğini unutmamak gerekiyor. Her şeyden önce NATO üyeleri bakımından bir samimiyet ve ciddiyet sorununun varlığından söz etmek mümkündür. Zira lider ülke konumundaki ABD başta olmak üzere, İttifak’ın güçlü Batılı ülkeleri, kendi siyasiaskeri strateji ve politikalarını adeta bir NATO politikası haline getirmek istediklerine dair bir izlenim yaratmaktadırlar. Dahası, ABD’nin Türkiye’nin bütün itiraz, uyarı ve her türlü diplomatik çabalarına rağmen bu örgüte silah desteği vermesi, NATO “ruhunun” ciddi şekilde sorgulanmasına neden oluyor. Çünkü ittifak içerisinde ülkeler en temel sorunlar üzerinde dahi anlaşamıyor. Somut olarak örneklemek gerekirse, Türkiye’ nin ısrarla terör örgütü olarak vurguladığı PYD-YPG’ ye Amerika “kara kuvvetlerim” muamelesi yaparken, Türkiye ise ABD ‘ nin terör örgütü olarak nitelendirdiği İhvan’ a çok sıcak bakıyor. Bu nedenle NATO’nun ortak bir terör anlayışı oluşturma yönündeki iddia ve çabalarının da beyhudeliği anlaşılıyor. Sonuçta politika ve işlevleri, bazı İttifak üyelerinin çıkarlarına göre belirlenmeye çalışılan ve müttefikler arasında tehdit ve tehdit algılamalarında farklılıklar bulunan bir NATO görüntüsü, bu İttifak’ın geleceğini de riske atıyor. Terörizmle Mücadele Konsepti’ nde önemli bir yer tutan ve 2017 Brüksel Zirvesi’nde de tekrar gündeme getirilen istihbarat paylaşımı konusunda da, büyük bir idealizm sergilemesine rağmen NATO’ nun ciddi sıkıntılar yaşamaya devam edeceği aşikar. Zira İttifak’ın kilit üyelerinden İngiltere’nin Manchester kentinde, NATO Zirvesi’nin hemen öncesinde düzenlenen terör saldırısıyla ilgili bazı detay ve fotoğrafların ABD medyasına sızdırılması, İngiliz ve ABD güvenlik güçleri arasında bir krizin yaşanmasına neden oldu. Brüksel’de düzenlenen NATO Zirvesi sona erdi. Zirvede, ittifakın DEAŞ’a karşı koalisyonda daha etkin rol alması kararlaştırıldı. Üyeler, savunma harcamalarına yönelik yıllık ulusal bütçe planı hazırlanması hususunda da uzlaştı. Toplantı sonrası basın açıklaması düzenleyen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bu raporlarda görülmek istenen maddeleri sıraladı. Stoltenberg, “İlk olarak, müttefikler gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH) yüzde 2’sini savunmaya harcama taahhüdünü yerine getirme niyetinde. Bu harcamaların yüzde 20’si büyük çaplı askeri ekipmanlara ayrılmalı. İkincisi ise gerekli görülen kilit bölgelere nasıl fazladan yatırım yapılacağı. Üçüncü olaraksa üyelerin NATO misyonlarına, operasyonlarına ve diğer faaliyetlerine nasıl katkıda bulunacağı” diye konuştu. Daha önce NATO’yu ‘demode bir ittifak’ olarak tanımlayan ABD Başkanı Donald Trump’ ın gündeminde de maddi konular vardı. Trump, mali sorumluluklarını yerine getirmeyen ülkelere yüklenerek: “28 üye ülkenin 23’ü hala savunmaları için gerekli ödemeyi yapmıyor. Bu Amerikan halkı ve vergi mükellefleri için adil değil” dedi. Zirvede, NATO’nun 1.1 milyar Euro’ya mal olan yeni karargâhının da açılışı yapıldı. Yeni karargâh ’ta Berlin Duvarı’ndan ve New York’taki ikiz kulelerden geriye kalan enkaz parçalarına da yer verildi. Liderler her zirve öncesi olduğu gibi bu kez de bazı gruplar tarafından protesto edildi. Eylemciler, toplantı öncesinde yeni karargâha çıkan yolları kapattı. “NATO’ya Hayır”, “Savaşa Hayır” yazılı pankartlar açan göstericilerin eylemi polisin müdahalesiyle son buldu.