Dünyanın medeniyetler geçmişini değiştiren yer; Göbeklitepe, İslam’ın kıblesi; Kâbe

Günümüzden tam 12.000 yıl önce Urfa’da kimler yaşadı? Göbeklitepe’de 7 metrelik dikilitaşlar neden yapıldı? Günümüzde arkeolog ve bilim adamları bu konu üzerinde kafa yormaktadır.

İlk insanın bilimsel verilerle anatomik olarak 200.000 yıl önce Afrika’da ortaya çıktığı ve modern davranışlarına 50.000 yıl önce kavuşmuş olduğu
düşünülürse, 12.000 yıl önceki Göbeklitepe’yi anlamlandırmak mümkündür. Yontma taş devrinin biraz öncesine denk gelen Göbeklitepe, 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi’nce yürütülen Prehistoric Research’in Southeastern Anatolia yüzey araştırmaları sırasında tespit edilmiştir.

Olağan ve doğal görünmeyen birkaç tepe, insan eliyle yapıldığı kesin olan binlerce kırık çakmaktaşı döküntüyle kaplıydı. O yıllarda insanların 7 metrelik insan şeklinde sütunlar yaptığı, sütunların dairesel bir sıralama içerisinde olduğu, ayrıca bu yapıların, şimdilik bulunan, 12 ayrı göbek şeklindeki mimari yapıda düzenlendiği bilinmektedir. Bu mimarinin ise o dönemdeki insanların tapınağı olduğu tahmin edilmektedir.

Bilim dünyası Göbeklitepe’yi insanlığın ilk mabedi olarak adlandırmıştır. Keza bu yapı İngiltere’deki Stonehenge ile çok yakın bir benzerlik göstermektedir. Stonhenge Mısır uygarlığından da önce ve MÖ 5000 yılına aittir. Göbeklitepe’de 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi başkanlığında başlatılan kazılar, ardından merhum Prof. Dr. Klaus Schmidt’in başkanlığında devam ettirilmiştir. Göbeklitepe dünyanın bilinen en eski yerleşim yeri olarak adlandırılmakta ve dünyada yüzbinlerce web sitesi tarafından takip edilmektedir. Şimdi asıl soru şudur; Türkiye’de Göbeklitepe’yi kaç kişi biliyor? Türk insanının toprağındaki bu büyük buluşu takip etmesi gerekmez mi?

Hadi şimdi konuyu biraz da dini açıdan ele alalım.

Kuran-ı Kerim Al-i İmran süresi 96. ayete göre Kâbe yeryüzündeki ilk mabettir. Bilim dünyasının Göbeklitepe’yi ilk mabed ilan etmesi Kuran’ın ise Kâbe’yi işaret etmesi Müslüman arkeologlar ve bilim adamları tarafından Göbeklitepe’nin daha çok araştırılması ihtiyacını doğurmaktadır.

Yunus suresi 47. ayette her millete bir peygamber gönderildiği açıkça belirtilmiştir. Peygamberimiz Hz Muhammed’in İslam’ın ilk zamanlarında Yahudiler ve Hristiyanlar gibi kıble olarak Mescidi Aksa’yı kabul etmesi, ama ardından vahiy olan Bakara 144. ayetle Kıbleyi Kâbe olarak tanımlaması ilginç bir olaydır. Buradan çıkaracağımız sonuç şudur; Yaratan insanların bilinçlenmesi ve insanlık için çalışması, kendisinden başka İlah olmadığını anlatması için her millete aydınlatıcı peygamberlerini göndermişse Göbeklitepe halkına da bir peygamber göndermiş olması gerekir. Mescid i Aksa’yı uzun yüzyıllar kıble olarak kabul eden Ehl-i Kitap gibi Göbeklitepe’de yontma taş devrinin bir kıblesi olabilir.Bu durumda bilim adamlarının söylediği ile Kuran’ın bildirdiği ayetler birbirini tamamlamış olur.

Aslında uygarlık batı medeniyetinin anlattığı gibi Yunanistan’da başlamaz. Ama gerek sineması gerek yazarlarıyla bu konuda tüm dünyanın algısını

değiştiren batıya karşı doğu insanı- entelektüel kapasite yetersizliğinden dolayı- “ilk önemli uygarlığın Sümerler olduğu”nu yeterince haykıramamıştır. Sümerlerin çok tanrılı dinlerindeki ikonlar, isimleri değiştirilerek benzer özellikleriyle Yunan uygarlığınca alınmış, ardından Roma bu uygarlığı sahiplenmiştir. Günümüzde de uçan kaçan antik tarihi Hollywood yapımlarıyla bu bilgi pekiştirilmektedir.

Buradan çıkaracağımız sonuç ise şudur: Doğruyu, gerçeği ve bilimi anlatacak bölge insanlarımıza ihtiyaç vardır. En az onlar kadar kitap okumalı, araştırmalı, yazmalı ve sinema eserleri oluşturmalıyız.

Bu bağlamda büyük bir prodüksiyonla yola çıkarak Göbeklitepe ve Kabe ekseninde ‘KABE’ sinema filmimizi çekmeye devam ediyoruz. Bu zor görevde bize yardımcı olacak tüm sponsorlara kapımız açık olduğu gibi en azından sosyal medya ve basında da paylaşımlarınızla desteğinizi görmek isteriz. Fragmanımızın Youtube’ da seyredilmesi ve beğeni butonunun tıklanması da sizlerin desteği için bir başlangıç olacaktır. Bunu ticari bir olay olarak görmemek gerektiğini hatırlatır, ülkemizin dünya kültürü içindeki yerini sağlamlaştırma çabamızla bu filmi yaptığımızı belirtmek isterim; bu düşüncemizden de kimse kuşku duymasın…

İnsanlar yaşar ve ölür, ama ardında bıraktıkları eserlerle anılırlar.

Saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

L.A

Ophthalmology Life 2014 21. Sayı