Ergenekon Destanı Özeti Konusu Kime Ait PDF

Ergenekon Destanı, Göktürklerin destanlarından biridir. Bu destanı ilk yazan Moğol devletinin tarihçisi Rashid ad-Din’di. Bu tarihçi Kamiot Tevarih’te Ergenekon destanını Farsça anlatırken, Moğol kültürünün özelliklerini de çeşitli şekillerde harmanlamıştır.

Aslında Moğol boyları genel olarak Türk boylarının bir parçasıdır. Bu iki ülke dillerinde ve birçok yönden benzerdir. Rivayete göre her iki anne de Nuh peygamberin oğlu Polka Han’ın soyundandır. Bulka Han, bütün Türk boylarının atasıdır. Nuh Peygamber’in vefatından sonra uzun bir zaman geçmiştir. Tabii bu uzun dönemlerde yaşananların çoğu unutuldu.

Türkler daha önce yazı kullanmadıkları için kitapları da yoktu. Bu nedenle geçmiş olayları ve deneyimleri yazmazlar. Bu nedenle günümüzde anlatılan tarihi olayları rivayetler ve ağızdan ağza bilgi yoluyla öğrenmekteyiz.

Türk boylarının anavatanları çoğunlukla birbirine yakındır. Bu nedenle boynun her bölgesinin ne kadar esnediği hemen hemen herkes tarafından biliniyordu. Türklerin anavatanı Uygurların sınırlarından başlayıp Hıtay ve Cürçet topraklarına kadar uzanır. Bu bölgelere günümüzde Moğolistan adı verilmektedir.

İçindekiler

Ergenekon destanı temasının kısa özeti

Savaşta yenilen Türkler, Ergenekon denilen bölgeye yerleşerek dört yüz yıl burada yaşadılar. Zamanında buraya sığmayınca etraflarındaki demir dağı eriterek kendilerine bir yol aradılar.

Oğuz Han’ın soyundan gelen İl Han’ın Moğol vilayetinde hükümdarlığı sırasında Türk-Tatar hükümdarı Sivinç Han Moğol devletine savaş ilan etti. İlhan komutasındaki ordu, Kırgızlar ve diğer aşiretlerin yardımıyla bozguna uğratıldı. İl Han Ülkesindeki bütün insanları öldürdüler. İlhan Kayan’ın en küçük oğlu ve eşi ile yeğeni Nukuz ve eşi kaçmayı başardı.

Düşman askerlerinin onları bulamayacağı bir yere kaçmaya karar verdiler. Bir yaban koyunu yolunu takip ederek yüksek bir dağın üzerindeki bir vadiye geldiler. Bu geçitten geçip akarsuların, pınarların, çeşitli bitkilerin, çayırların, meyve ağaçlarının ve çeşitli avların olduğu bir yere geldiklerinde Allah’a şükrederler ve burada kalmaya karar verirler.

Dağın zirvesi olan bu yere dağ kuşağı anlamına gelen “Argeni” ve “dik” anlamına gelen “kun” kelimelerini birleştirerek “Argenekon” adını verdiler. Kayan ve Nukuz’un oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra onlar ve sürüleri Ergenekon’u barındıramayacak kadar çoğaldı. Atalarının geldiği kapının yeri unutulmuştu. Ergenekon çevresindeki dağlarda geçit aradılar.

Haddad, dağın demir kısmını eritirlerse bir yol bulunabileceğini söyledi. Ütülerin olduğu yere bir sıra kütük ve bir sıra kömür koyup ateş yakarlar. Hepsini birden yetmiş körükle yelpazelediler ve yetmiş yere yerleştirdiler. Demirler eridi ve yüklü bir devenin geçmesi için yeterli alan oluştu. İlhan soyundan gelen Türkler kadim vatanlarına dönmüş, dirilmiş, atalarından intikam almıştır.

Her yıl Ergenekon’dan çıktıkları gün olan 21 Mart’ı kutladılar. Bu ziyafette bir demiri kızdırırlar, demir kırmızıya dönünce önce Hakan, sonra beyler demiri örsün üzerine koyup döverler. Ergenekon Destanı için bugün hâlâ özgür bir bahar tatili olarak kutlanmaktadır.

Ergenekon destanı metni

Ergenekon Destanı

Göktürk’ün soyu Türk illerinde şarkı söylemez. Göktürk’ün kolunun yetmeyeceği yer yoktur; Yani Göktürkler ülkenin kontrolünü ele geçirdiler. Bu durum diğer aşiretlere acı vermiş, Göktürkler de kıskanmışlar, bu yüzden toplanıp birleşmişler ve Türklerden intikam almaya karar vermişler ve üzerlerine yürümüşlerdir.
Bunun üzerine Göktürkler çadırlarını ve sürülerini tek bir yerde topladılar. Çevresine bir çukur kazdılar ve beklediler.

Düşman gelince savaş başlattılar. Savaş on gün sürdü. Sonunda Göktürkler galip geldi.
Bu yenilgi üzerine Göktürk’e düşman olan kavimler iyice hiddetlendiler ve av yerlerinde toplanarak sohbet ettiler. “Göktürkleri kandırmazsak işimiz çok kötü olacak” dediler.
Bu konuşmadan sonra sabaha karşı işe yaramaz eşyalarını bırakıp baskın yapılmış gibi kaçtılar. Bunu gören Göktürk, “Düşmanlarımız savaşmaya hazır değil, kaçıyorlar” diye düşündü ve kaçanların arkasına geçti.

Düşmanlar Göktürkleri görünce hemen geri dönerek Göktürkleri gafil avlayarak çarpışmaya başladılar. Düşmanlar kazandı ve Göktürkler yenildi. Düşman çadırlarına ulaştı ve Göktürkleri vurdu. Çadırlarını ve eşyalarını o kadar yıkıp yağmaladılar ki onlardan bir ev bile kalmadı. Bütün büyükleri kılıçtan geçirdiler ve küçükleri köle olarak aldılar ve her birini evlerine götürdüler.

O dönemde İl Han, Han olarak Göktürklerin başında bulunuyordu. I Khan’ın da birçok oğlu vardı. Bu savaşta bütün çocuklar öldü. Sadece en küçük oğlu Kian hayatta kaldı. O yıl Qian (Cai Han) ile evlendi. İl Han’ın da Tokuz (Dokuz Oğuz) adında bir yeğeni vardı. Qian ve Tokuz (Kay Khan ve Dokuz Oğuz) düşman tarafından ele geçirildi. Fakat on gün sonra bir gece düşmandan kaçıp atlayarak, kadınlarını da yanlarına alıp yanlarına alarak esaretten kurtulmuşlardır.

Göktürk’ün memleketine geldiler. Burada düşmandan kaçan çok sayıda deve, at, öküz ve koyun buldular. Oturup düşündüler: “Bizi yaşatmazlar, her tarafımız düşman dolu” dediler; “Dağlarda bir yer bulup insan yolu düştüğünde yerleşsek iyi olur” diye karar verdiler ve sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler.

Yavaş yavaş, geldikleri yoldan başka geçiş yolunun olmadığı bir ülkeye geldiler. Bu yol, deve ve atın yürümesini zorlaştıracak kadar dik ve dik bir yola çıkıyordu. Göktürklerin geldiği ülkede akan sular, büngüldekler, çeşitli bitkiler, meyve ağaçları ve avcılık vardı. Böyle bir yeri görünce Allah’a şükrettiler.

Kışın kendi hayvanlarının etini yerler, yazın ise süt içip derilerini sürerlerdi. Ve bu ülkenin adını Ergenekon koydular. İlk dört soruyu Mustafa Necati Sepici Oğlu’nun Türk destanlarından alınan yukarıdaki Ergenekon destanına göre cevaplayınız.

Türk destanları

Nadim Cemil Merik

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]