FETÖ Davalarında Ankesörlü Telefon Kriterleri

Son zamanlarda FETÖ/PDY terör örgütü soruşturmaları na konu olan ankesörlü telefonla yapılan ardışık aramalar a ilişkin merak edilen kriterleri bu yazımızda açıklıyoruz. Yargıtay 16.Ceza Dairesi, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün gizli haberleşme yöntemlerinden biri olan ankesörlü/sabit hatlardan periyodik (farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde) veya ardışık (yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra) aramalar yaparak sağlanan haberleşmenin hukuka uygun delil olarak kabul edilebilmesi için bazı kriterler belirlemiştir. Bu kriterler;

Belirlenmesi halinde; kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, lokanta, kırtasiye tarzı yerlerde ya da ücretli olarak yapılan ankesörlü/sabit hatlardan iletişime geçme örgütün gizlilik ve deşifre olmama ilkeleriyle bağdaştığından ve aynı zamanda askeri mahrem yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerine de uygun olduğu kabul edildiğinden, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem imamları aracılığı ile örgütsel haberleşmenin sağlandığı ve bu haberleşmenin örgütsel amaçlı olduğu tespit edilmiştir.

Fetö Davalarında Ankesörlü Telefon Kriterleri

ANKESÖRLÜ VEYA SABİT HATLARDAN YAPILAN PERİYODİK VEYA ARDIŞIK ARAMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ

-HUKUKA UYGUN DELİL NİTELİĞİ TAŞIR MI?

Hukuka uygun delil, ceza yargılamasında ceza muhakemesi normlarına uygun olarak elde edilmiş her türlü delil anlamına gelmektedir.

FETÖ/PYD silahlı terör örgütlerinin “sohbet” olarak nitelendirdikleri örgütsel toplantıların işleyişini yürütebilmek amacıyla, kamuya açık market, büfe tarzı yerlerde ya da ücret karşılığı kullanılan ankesörlü/sabit hatları gizli yöntemlerle kullandıklarının tespiti açısından, başlangıç soruşturmasında soruşturma makamlarının 5271 sayılı CMK m.160/1’in verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmaların hukuka aykırılığı bulunmadığının, CMK m.135/6 uyarınca telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi ve tespit edilebilmesi bakımından yapılan araştırmaların ve bu araştırmalar sonucunda elde edilen delillerin hukuka uygun kabul edileceğine ilişkin kanunun bu hükmü cevaz vermiştir.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi 06.11.2019 tarihli, 2019/1582 E. ve 2019/6838 K. sayılı kararında;

“…bir asker şahsın; örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaata ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olacağında kuşku yoktur.”

İfadelerine yer vermiştir.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi 05.03.2020 tarihli, 2019/8370 E. ve 2020/1756 K. sayılı kararında;

“…FETÖ/PDY’nin  bir iletişim aracı olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramaların hukuki niteliği konusunda Dairemizin 13.11.2019 tarihli 2018/5526 – 2019/6842 sayılı kararında yapılan açıklamalarda da belirtildiği üzere, ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri çerçevesinde başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 20. maddesinde koruma altına alınmış olan özel hayata saygıya ve özel hayatın gizliliğine ilişkin hükümler ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının haberleşme hürriyetine ilişkin 22., suç ve cezalara ilişkin esasların düzenlendiği 38., milletlerarası antlaşmaları uygun bulmaya ilişkin 90. maddesi; Ceza Muhakemesi Kanunun iletişimin tespiti ve dinlenilmesi ile kayda alınmasına dair 135., bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevinin düzenlendiği 160., Cumhuriyet savcısının görev ve yetkilerinin düzenlendiği 161., delillerin ortaya konulması ve reddine dair 206., delillerin takdir yetkisine dair 217., hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlara dair 230., hukuka kesin aykırılık hallerine dair 289. maddeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34; Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700;  Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No:9248/81, & 59;  A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No:3455/05, & 177 kararları ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde ; yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir.

Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır. Delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir. Bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce, felaketin gelip çatmasını beklemesi mümkün değildir. Herkesin özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olmasına karşılık; terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanması hukuka aykırı değildir.”

İfadelerine yer vermiştir.

Belirtmek gerekir ki, ardışık aramalarda aramaların kimler tarafından yapıldığının ve hangi sebeple yapıldığının tespit edilmesi “iddia edenin iddiasını ispat külfeti” açısından gereklidir. Aynı zamanda, ardışık aramalar durumunda “mahrem imam” olarak bilinen kişilerin kimler olduğunun tespit edilmesi, hangi öğrencileri veya hangi kişileri arayarak örgüt bünyesine çektikleri ve örgütün hangi icra faaliyetine katkı sağladıklarının da tespiti gereklidir. Çünkü mahrem imam olarak adlandırılan şahıs/şahıslar örgütün temel yapısının tespit edilip açığa çıkartılabilmeleri açısından önemli bir husustur.

Son olarak belirtmekte fayda olacağını düşündüğümüz bir diğer husus, ardışık aramalar “yegane delil” mahiyetinde olmamakla birlikte, FETÖ/DYP mensubiyeti açısından “belirleyici delil” niteliğindedir. Bu sebeple diğer yan ve tamamlayıcı delillerle birlikte belirleyici deliller desteklenmektedir. Bu durumda ByLock ile ardışık aramalar delil gücü bakımından birbirinden ayrılmıştır. ByLock yegane delil niteliği taşırken, ardışık aramalar da, bu aramaların tespit edilmesi mahkumiyet açısından yeterli olmayıp, diğer bu kaydı doğrulayan analizler, HTS kayıtları veya örgütle ilişkisi olduğunu ispatlayan tanıklarla birlikte yani genel olarak yan ve tamamlayıcı unsurların da belirleyici delilleri desteklemesi gerekmektedir. Ancak ByLock uygulamasının şahısların telefonlarında tespit edilmiş olması tek başına mahkumiyet için yeterli, yegane bir delildir.

Daha detaylı bilgi almak için Bilgiç Hukuk Bürosu ile iletişim kurabilirsiniz.

0553 351 62 23

Avukat Ezgi Merve SAPMAZ

BİLGİÇ HUKUK BÜROSU


Bu metinden kısmen alıntı yapılması yahut metnin farklı bir mecrada paylaşılması durumunda alıntı yapılan yahut paylaşılan yazıya aşağıdaki ibareler eklenmelidir.

”Yukarıdaki makalenin tüm hakları yazarı Avukat Ezgi Merve SAPMAZ’e aittir ve makale, yazarı tarafından Bilgiç Hukuk Bürosu (www.bilgichukuk.com) sayfasında yayınlanmıştır.”