Özellikle 15 Temmuz 2016 tarihindeki alçak darbe ve işgal girişimi sonrasında yapılan açıklamaları, yayımlanan makaleleri okudukça acı acı tebessüm ettim. Kimler kimler meğerse FETÖ ile büyük (!) mücadeleler vermişler, onlar zaten biliyorlarmış da falan filan. Daha 15 Temmuz 2016’dan kısa süre önce Fetullah Gülen ve adamlarına methiyeler düzenler, sözde hoca için gözyaşlarını tutamayanlar, Amerika’ya gidip bu terörist başının önünde diz çöküp el bağlayanlar, Ergenekon, Balyoz gibi FETÖ kumpaslarında bu alçakları alkışlayanlar bir anda FETÖ düşmanı oluverdiler. Bu nasıl adamlıktır, bu nasıl densizliktir! Aslında bu ihanetin daniskasıdır. Komedidir ama Türk milleti bunları asla unutmayacaktır.
Özellikle 1990 – 1995 yılları arasındaki dönemde PKK terör örgütü adeta ordulaşma sürecine girmişti. Köyler, mezralar silah deposu haline getirilmişti. İşte o tarihlerde Türk ordusu generali, subayı, astsubayı, uzman çavuşu ve Mehmetçiği ile büyük mücadele vererek PKK terör örgütünün dış destekli bu hamlesini, bu oyununu çözmüştü. Elbette kahraman Türk polisi de yanımızdaydı. Birçok şehit verildi ama vatan verilmedi. Peki bu mücadeleyi yapan personele ne oldu? Birçoğu NATO operasyonları ile FETÖ maşası kullanılarak bitirildi. Emekli edildi, kumpas davalarla esir alındı. Onların yerlerine ise NATO’cu, FETÖ’cü tipler getirildi.
Amerikan güdümlü FETÖ’nün arz ettiği ölümcül tehlike aslında yıllar öncesinde devlet tarafından fark edilmiş ve buna karşı yıllar öncesinde devlet tarafından fark edilmiş ve bulunduğum istihbarat hizmetlerinde biz de jandarma olarak onlarca rapor hazırladık. Tehlikenin giderek büyüdüğü çok açıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Milli İstihbarat Teşkilatımızın da uyarıcı ve bilgilendirici mahiyette kayıtlara girmiş raporları vardır. Bizzat kendi yaşadığım hususu sizlere nakletmek isterim:
1999 yılında Ankara İstihbarat Grup Komutanı idim. Terör örgütleri, organize suç şebekeleri ile rejim ve Cumhuriyet düşmanlarına karşı çok ciddi bir mücadele vereceğimiz bu dönemde, arkadaşlarım Yenimahalle ilçesi Demetevler semtinde FETÖ’ye ait bir “ışık evi”nde hafta sonlarında askeri okul öğrencilerinin katıldığı toplantılar yapıldığını tespit ettiklerini söylediler. İcra birimlerimize bilgi aktardık. Onlarla birlikte operasyona ben de katıldım. Çok katlı bir apartmanın en üst katındaki daireye girdiğimizde, kapının hemen girişinde bir ayakkabılık ve üzerinde dışarıdan görünecek biçimde Atatürk fotoğrafı olduğunu gördüm. Fotoğrafın alt kısmında “Nutuk” yazıyordu. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları bunu her dönem uygulamışlardır. Bu onların kamuflesidir. 15 Temmuz 2016 akşamı televizyonda açıklanan sözde bildiride geçen “Yurtta Sulh Konseyi” ibaresini hatırlayınız. Asıl ilginç olan husus ise bambaşka idi. Salona girdiğimde büyük bir halının üzerine yan yana dizilmiş sehpalar ve tam karşıda bir televizyon ile video oynatıcısının (o zamanlar birçok evde bulunan VHS oynatıcısı) olduğunu gördüm. Sehpaların üzerinde ise çay, kurabiye ve kuruyemiş kaseleri vardı. Sehpaların en köşesinde ise az da olsa halen tütmekte olan bir tütsü görünüyordu. (O yıllarda evde sıkça kullanılan ve sigara dumanı ile kötü kokuları gidereceği söylenen tütsülerden) Salonda müthiş ağır bir koku vardı. Balkon kapısını açtırdım.
Sehpaların arkasında yerde oturan 16 yaş civarındaki çocuklardan birini yanıma çağırdım. Başka bir odaya geçtik. “Evlat ne yapıyorsunuz?” diye sordum. Çocuğun verdiği cevap iç yakıcı idi: Efendim ben Çankırı’nın … ilçesi … köyündenim. Küçüklüğümden beri asker olmayı çok istiyordum. Geçen yıl sınavları kazanınca buraya geldim. Vatanıma hizmet etmek için derslerime çok çalışıyorum. Hafta sonu iznimde ben maça veya sinemaya gitmek istiyorum ama okul da bazı abiler bizi gruplar halinde eve getiriyorlar, video izlettiriyorlar. Gelmezsek okuldan attıracaklarını söylüyorlar. Ben buradan atılırsam köyüme nasıl dönerim, babamın yüzüne nasıl bakarım? Bu dördüncü gelişim. Her seferinde istemeye istemeye geliyoruz ama akşam video bittiğinde çok rahatlamış şekilde evden çıkıyoruz. Bizi okula getiren serviste uyumaya başlıyorum, yoklamadan sonra midem bulanarak kendimi yatağa zor atıyorum.” dedi. Çocuğu üzüntü ile dinledikten sonra birden aklıma tütsü geldi. Arkadaşlarıma tütsüyü alın ve kriminal daireye incelemek üzere gönderin emrini verdim. Yaklaşık üç gün sonra kriminal daireden beni telefonla aradılar ve “tütsünün yanan bölümünde öğütülmüş esrar maddesine” rastlandığını söylediler. Raporlarımıza bu verileri de ekledik. Yıllar sonra hem kriminal daireden hem de istihbarattan bu raporları araştırdığımda hiçbir iz kalmadığını öğrendim. FETÖ mensuplarınca adeta buharlaştırılmışlardı. ABD güdümlü sözde cemaat olan bu örgütün çocuklarımızı kandırmak, biat ordusu haline getirmek için uyuşturucuyu bile araç olarak kullandıklarına tanık oldum.
2001 yılında Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’nda görevli iken FETÖ ve faaliyetleri ile ilgili çok ciddi bir çalışma yapmıştık. Yaklaşık iki klasör ebadındaki bu çalışmayı devletimizin en üst makamlarına elden sunduk. Bu makamların hadiseye bakış açıları o zaman beni çok üzmüş ve hiddetlendirmişti. Hiç unutmuyorum dosyaları sunduğum çok üst düzey makamdaki bir kişi bana hitaben “Alnı secde edenler ile niye uğraşıyorsun?” demişti. O şahıs sonraki yıllarda bu konuyu hatırlamadığını söyledi ama kendisinin Ergenekon, Balyoz gibi FETÖ kumpaslarında da takındığı tutumu görünce fazla da şaşırmadım. Elbette hazırladığımız klasörler şu anda yok. FETÖ’cü alçaklar tarafından yok edildiği çok açık. Mızrak çuvala sığmaz. Ne yaparlarsa yapsınlar FETÖ ve onlara yol verenler hem tarih hem de adalet önünde mutlaka hesap verecekler. Kimsenin şüphesi olmasın.
Biz bu mücadeleyi verirken ABD güdümlü FETÖ ve içerideki hamileri Ergenekon, Balyoz ve benzeri kumpasları hazırlamak ile meşgullerdi. Emniyet, yargı ve TSK içindeki şakirtleri ile toplantılar yapıyor, sahte deliller hazırlıyorlardı. Bizi saf dışı bırakamazlar ise başaramayacakları kesindi. Bu taşeron ajan örgütü hakkında fikir sahibi olmak için itirafçı FETÖcülerden birinin tutanaklara geçen ifadesine kısaca bakalım. A.M itirafçılık ifadesinde aynen şöyle diyor: “2011 yılında GATA Haydarpaşa Komutanlığı’na atandım. Sultanbeyli’de İngilizce örgüt imamı benden İ.E’nin makam odalarından bazı evrakları çalmamı söyledi. Anladım ki o albaylar örgütün hedefi idi ve istedikleri evrakları bir yerlere koyup yakalatacaklar sonra da o insanları tutuklatacaklardı.” Bu basit örnek bile bu terör örgütünün iğtrnçlik boyutunu gözler önüne sermektedir. Sonra düğmeye bastılar. (1) 2007 yılında mensubu olmaktan her zaman gurur duyduğum TSK’dan kendi isteğim ile Kıdemli Albay rütbesinde iken emekli oldum, 35 yıl boyunca şerefle taşıdığım üniformamı çıkardım. 1 Temmuz 2008 tarihinde Antalya’da eşimle birlikteyiz. Sabahın köründe kapı çalındı. “Kim o?” dedim. Dışarıdan “Çabuk aç!” diye bir bağırtı koptu. Gidip açmadan önce eşime “Bak FETÖ’cüler geldi” dedim. Aşağı indim. “Buyurun.” dedim. Eşim de misafirlere (!) çay demlemeye koyuldu. Başlarındaki amir “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatı ile evinizde arama yapıp sizi gözaltına alacağız.” dedi. “Neden” dedim. “Ergenekon terör örgütü mensubu olmaktan” diye cevap verdi. Amirin yardımcısı konumunda olan polis sessizce yanaşıp “komutanım kusura bakma, emir kuluyuz.” Dedi. Boşver anlamında kafamı salladım. Aradılar, taradılar eşimle vedalaştım. Bu vedanın 5 yıl 8 ay 10 gün sürecek bir ayrılığın vedası olduğunu elbette o zaman bilemezdim. Adli Tıp’a girdik, beni önce bir odaya aldılar, ufacık bir televizyon var. Haber bülteni ve Ali Kırca sunuyor. Bir baktım benden bahsediyor, diyor ki: Ergenekon operasyonu kapsamında Abdullah Öcalan’ı da sorgulayan Albay Hasan Atilla Uğur Antalya’da gözaltına alındı.” O zamana kadar benim görevim hep gizli kalmış idi. Silah arkadaşlarım dışında kimse bilmiyordu ama Ergenekon kumpası ile deşifre edilmiştim. (2) Ve buna ilaveten Yüzbaşı Hasan Atilla Uğur (o dönemki rütbesi yüzbaşı idi.) PKK terörist elebaşı Abdullah Öcalan’ı Kenya’dan alan ekipte yer almıştı. (3) Üç gün boyunca Metris’te hücrede kaldım. Üç gün sonra Tekirdağ F Tipi Cezaevine sevk yapıldı. F Tipi cezaevleri terör örgütü mensupları için planlanmıştır. (4)
Kaynakça:
Dün Bugün Yarın, Hasan Atilla Uğur, FETÖ ile Mücadele (Erken Uyarı), Sayfa 78 – 79 – 80 – 81 – 82.
Dün Bugün Yarın, Hasan Atilla Uğur, Ergenekon Kumpası, Sayfa 105 – 106 – 107.
Sorgu Odasında Apo, Hasan Atilla Uğur, Yağmalanan Sovyetler PKK’nın İşine Yaradı, Sayfa 32 – 33