FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) operasyonları kapsamında medyada her gün yeni göz altıların alındığı haberleri yer almaktadır. Bunlardan güvenlik güçlerine (asker, polis) yapılan göz altılar dışında en ilgi çekenlerden biri de değişik kariyer basamaklarındaki (Prof, Doç, Yrd.Doç, ArGör, Öğr.Gör, vb. ) akademisyenlerin göz altına alınmaları, bir kısmının tutuklanması, diğerlerinin salıverilmesine ilişkin haberlerdir. Verilen bu haberlerde yer alan sayılar ve üniversitelerin çokluğu bir hayli dikkat çekmektedir. Son dakika operasyonu Tekirdağ’daki Namık Kemal Üniversitesiyle ilişkilidir. Ancak bunu tek bir kurum olarak görmeden önce geçmişten günümüze akademisyenlere yönelik operasyonların bir bilançosunun çıkartılması ve bunun üzerinden yorum ve görüş bildirilmesi aslında gerekli olup beklenmelidir. Ancak bu yolla FETÖ/PYD göz altılarının kapsamı ve bunun getirebileceği durum değerlendirmesi gerekir. Her ne kadar her geçen gün tutuklu sayıları ve yapılan operasyon kapsamı değişmekte ise de FETÖ/PDY etki ve ulaştığı aşama için geçen süreç genel bir değerlendirme ve algılama için yeterli kabul edilebilir. Yalnız 1 kişinin ihraç edildiği üniversitelere listeden çıkartılmış ancak sayıları toplama dahil edilmiştir. Türkiye’de 2016 yılı itibarıyla 196 üniversitenin 82 tanesinde Bir başka anlatımla yaklaşık olarak; bir profesörün 40 yılda; bir doçentin 35 yılda; bir yardımcı doçentin 30 yılda yetiştiği dikkate alınırsa ülkenin akademisyen yetiştirmede uğradığı kaybın güvenlik güçlerinde (asker, polis vb) olduğu gibi ne denli önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkar ve Türkiye’nin bu kayıpları gidermesi için çok çaba harcaması gerekecektir. Bilinen bir gerçek vardır ki o da malzeme (araç, gereç, teknoloji) kısa sürede (satın alınarak) edinilebilir ancak yetişmiş insan gücü eksikliğinin giderilmesi için zamana ihtiyaç vardır ve hemen elde edilemez. En çok kayba uğrayan üniversiteler sıralamasında 42 Profesör., 28 Doçent. Ve 39 Yardımcı Doçent ile İstanbul Üniversitesi başı çekmektedir. Bunu 27 Profesör, 31 Doçent ve 27 Yardımcı Doçent ile Gazi Üniversitesi izlemektedir. Bu kapsamda fazlaca etkilendiği ileri sürülebilecek diğer üniversiteler Pamukkale, Gaziantep, Erciyes, Hacettepe ve Necmettin Erbakan Üniversiteleridir. Bunları Düzce ve Celal Bayar Üniversitelerinin takip ettiği söylenebilir. FETÖ operasyonlarında göz altına alınan öğretim üyelerinden bazıları darbenin başarılı olması halinde rektör olarak atanacakları; bu ve benzeri emelleri olan öğretim üyelerinden Türkiye Öğretmenler Vakfı kurucularından birinin yurt dışında iken ABD’ye ve terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen’in yanına gittiği iddia edilmektedir. Üniversite mensubu olup son KHK ile meslekten ihraç edilen FETÖ’cüler için çıkartılan yakalama kararı doğrultusunda polis eş zamanlı operasyonlar gerçekleştirmekte olup değişik üniversitelerdeki akademisyenlerden FETÖ ilişkili (bağlantılı) olanların sayısı her geçen gün biraz daha artmaktadır. Medyada yer alan son haberler Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’ndeki FETÖ operasyonunda göz altına alınan akademik ve idari personele ilişkin olup FETÖ’cü akademik yapılanmanın ne denli yaygınlaşmış olduğunun bir diğer göstergesi olma durumundadır. Genel anlamda Olağanüstü Hal’in (OHAL’in) başlatılmasından bu yana çıkartılan Kanun Hükmündeki Kararnameler ile 5182 akademisyen görevden uzaklaştırılmıştır, daha doğrusu ihraç edilmiştir. Bu tür ve benzeri haberler medyada günlük haber olarak ( x ) üniversitesinde şu kadar akademisyen göz altına alındı. Bunlardan ( y ) kadarı profesör ( z ) kadarı doçent vb şeklinde verilmektedir. Ancak buna karşın her hangi bir genel değerlendirme ve yorum ve FETÖ’nün üniversitelerdeki kadrolaşması ve yerleşmesinin oluşturduğu yıkım ve bunun geleceğe yansıması değerlendirilmemektedir. Çok sayıdaki üniversitelerde görevli yine çok sayıdaki öğretim üyelerinin göz altına alınmalarında “kurunun yanında yaş da yanar” çağrışımı benzeri şüphesiz haksız ya da yeteri delil olmadan salt bir kararname ile ihraç edilmiş olanlar da vardır. Bu ve benzeri yanlışlıklar yine şüphesiz mağdur duruma düşenlerin tepkisini protestosunu birlikte getirmektedir. Örneğin Ankara Üniversitesi’nde bazı akademisyenlerin ihracı sonrasında yapı okutman, uzman dahil eğitim ve araştırmalarda görevli 2346 kişi FETÖ/PDY kapsamında göz altında bulunmaktadır. Bunlardan öğretim üyesi olarak görev yapanların 448’i Prof., 473’ü Doç., ve 674’ü de Y.Doç., olup toplam 1595 öğretim üyesi göz altı kapsamında olup görevden uzaklaştırılmış bulunmaktadırlar. İlginçtir, tablodan da görülebileceği gibi, çeşitli akademik kariyerdeki 8 ile 15 akademisyenle hemen hemen tüm kentlerde kurulan üniversiteler düşünüldüğünde gelinen noktada bazı üniversitelerde (14 Üniversite) 10 ve daha fazla Prof. (en az 1, en çok 42); (17 Üniversite) 10 ve daha fazla Doç. (en az 1, en çok 31) ve (25 Üniversite) 10 ve daha fazla Y.Doç (en az 1, en çok 45) akademisyen görev yapmaktan uzak bulunmaktadır. Bu sayılara bakıldığında FETÖ/ PDY örgütlenmesinin ülkemizdeki yüksek eğitim ve öğretime ne denli yerleştikleri görülebildiği gibi sonuçta oluşan yıkımın da o denli ağır olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. lan protestolarda polis Cebeci yerleşkesini ablukaya almış, yerleşkeye girmek isteyen hocalara izin vermemiş bu da yerleşkede bulunan hocaların cübbelerini yerleşke kapısına sermeleri sonucunu doğurmuştur. Polis alışılagelmiş uygulamasını burada da göstererek, biber gazı, plastik mermi ve eğitilmiş köpeklerle müdahalede bulunmuştur. Benzer şekilde Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden ihraç edilen bir grup akademisyeni destekleyen bazı sivil toplum kuruluş temsilcileri ve öğrencilerin Yunus Emre Yerleşkesi Hukuk Fakültesi alanında yürüyüş yapma istemeleri TOMA’lı Çevik Kuvvet polisleri ve özel güvenlik görevlilerinin müdahalesine neden olmuş ve olaylarda arbede çıkmıştır. Görevden uzaklaştırma ya da ihraca gösterilen tepkilerden biri kamuoyunu uzun süre meşgul eden açlık grevidir. OHAL çerçevesinde yürürlüğe konulan KHK ile ihraç edilen bir Araştırma Görevlisi (ArGör) ile bir öğretmenin Yüksel Caddesi’ndeki açlık grevi eylemi çok yankılanmış ve Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı Grubu Başkanı Gianni Pitella’yı ve CHP Ankara Milletvekili Necati Yılmaz ile HDP Milletvekili Mithat Sancar’ı, ayrıca çok sayıda sivil toplum kuruluşunu destek vermek amacıyla bir araya getirmiştir. Haksızlığa uğradıklarını ve görevlerine iade edilme istediklerini belirten ve bu nedenle açlık grevi yaptıklarını belirten Ar- Gör Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın çok ciddi sağlık hasarıyla karşı olduklarını belirten Tabipler Odası “Bugün itibariyle Semih Özakça 17 kilo, Nuriye Gülmen ise 9 kilo kaybetmiştir. Bağışıklık sisteminin zayıflaması ve açık alanda yapılan bir eylem olması nedeniyle kendilerinin çok ciddi anlamda bir enfeksiyon riskleri bulunmaktadır. Bu da her gün artan yorgunluk unutkanlık ve vücut ağrısı gibi şikayetlerle karşımıza çıkmaktadır” açıklamasında bulunmuştur. Polisiye yöntemle açlık grevlerinin 94. ve bu sürecin son 18 gününde cezaevinde olan grevciler kalıcı sağlık hasarı ile karşı karşıyadırlar. Bu açlık grevi ve katılanlara getirdiği sağlık sorunlarının ağırlığı bir yana Türkiye İnsan Hakları Vakfı verilerine göre KHK ile ihraç edilenlerden, işsiz = gelirsiz kalıp açlıkla karşı karşıya olanlardan 37 kişinin intihar ettiği ileri sürülmektedir. Bunlar ve benzeri uygulamalar, kamuoyuna basın açıklamasına bile tahammülsüz polisin varlığı ve uzlaşıdan uzak oluşu, saldırgan kışkırtıcı imajını iç ve dış kamuoyunda tazelemiş görünmektedir ki bu da diğer yandan yönetimin genel tutumunu yansıtması bağlamında iyi bir resim vermemiştir. Hukukun üstünlüğün sorgulanmadığı hakça uygulamaların olduğu bir Türkiye’ye olan ihtiyaç yüksektir.