Fracastoro’dan During Paşa’ya Frenk Hastalığı: Sifiliz

YENİDEN DOĞUŞ’UN SİMGESİ RÖNESANS, BİR YANDAN TOPLUMSAL SORUNLARIN ORTAYA DÖKÜLDÜĞÜ BİR DÖNEMDİR. BUNLARDAN BİRİ DE SİFİLİZ HASTALIĞIDIR.

Prof. Dr. Süleyman Kaynak

Tedavisine devam ettiğimiz kadın moralsiz olduğu çok besbelli olarak içeriye girdi. Muayene sonrasında işlerin iyi gittiğini söyledik ama kadın “İşlerin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsunuz?
Eşimden ayrıldım.” dedi. Konsültasyon istediğimiz enfeksiyon hastalıkları kliniğinden, kadının eşinin de testlerinin yapılması için gelmesi istenmiş. Kadın “Ne kendisi geldi ne de beni dinledi. Ayrılmak zorunda kaldık.” dedi. Böyle bir aile dramının ortasında kalınca insan
nerede duracağını bilemiyor.

Hekim olarak göz dibine bakınca görünen buzlu cam içinde beyaz noktacıklar insanın ne yapacağına karar vermekte zorlanmasına yol açıyor. “Bu iş nereye gider?” diye kaygılanmamak elde değil ama hep biliyoruz ki enfeksiyon sadece bir enfeksiyon değildir. Ötesi mutlaka vardır. Sifilizde olduğu gibi. Aslında bu dram, yıllardır binlerce insanı ve toplumları etkilemiş hem bireysel hem de toplumsal yıkımlara yol açmıştır. Rönesans gerek kültürel gerekse ekonomik anlamda tam olarak bir yeniden doğuş dönemidir ama bir yandan da birçok toplumsal sorunun ortaya döküldüğü bir dönemdir. Bunlardan bir tanesi de sifiliz hastalığıdır.

Eldeki kayıtlara göre ilk kez 1494 yılında, Napoli’de görülmüş, sonra tüm Avrupa’ya ve dünyaya yayılmıştır. İtalya’da Veronalı Doktor Girolamo Fracastoro ilk kez bu hastalığın ne kadar ölümcül olduğuna vurgu yapmıştır. İlk yayıldığı dönemde, hastalık son derece saldırgan seyretmekte ve hızla görmenin kaybolduğu ve ciltte derin yaraların ortaya çıkarak kısa zamanda hastanın hayatını kaybettiği çok ölümcül bir klinik seyre sahiptir.

SİFİLİZ VEYA GALLİC (FRANSIZ) HASTALIĞI ÖYKÜSÜ

Girolamo Fracastoro, Portresi,1528, Titian, National Gallery, Londra

Fracastoro, 1478’te, Verona’da iyi hâlli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Padova’da felsefe ve tıp okudu  ve 1502’de tıp diploması aldı. Daha sonra başka bilim dallarına da çok kafa yordu. Zira Rahip Gian Matteo Gilberti tarafından kendisine Garda Gölü kıyısında tahsis edilen bir evde çalışmalarını sürdürürken bir yandan da o dönemin en güçlü figürlerinden Papa X. Leon’un sekreteryasını yürüten Kardinal Pietro Bembo ile birlikte birçok entelektüel etkinliğe katıldı. Fracastoro, 1521’de “Syphilis Sive de Morbo Gallico” başlığı ile destansı bir öykü yazdı yani “Sifiliz veya Gallic (Fransız) Hastalığı”. Aslında bu şiirsel öykü 1300 mısradan oluşmaktaydı ilk iki bölümü 1525‘te 3. bölümü ise 1530’da yayımlandı.

Destanda ana kahraman bir çoban olan Sifilo’ydu ve güneş tanrısı tarafından cezalandırılmıştı. Bu ceza, onun hastalanması ve yaralar içinde kalması hâliydi. Burada Sifilo’nun hastalığı ve lezyonları çok tipik olarak sifilizde görülen lezyonlarla bağdaşmaktadır.

Çok ağır bir seyir gösterirken Sifilo hızla affedilmişti. Bu af, Sifilo’nun “guaiacum” bitkisi ile tedavisinden ibaretti. Dolayısıyla bu hastalığın isminin Sifilo’dan ilham alınarak sifiliz olması
ve farklı ülkelerde de Fransız hastalığı olarak dillendirilmesi ve bizde de Frenk hastalığı ya da frengi denmesi, buradan kaynaklanmaktadır, diyebiliriz.

Bu mitolojik destanın birinci bölümünde, Kristof Kolomb’un Yeni Hindistan seyahatinden dem vurulur ve oraya ulaştığında Kolomb’un, Atlantis Kıta’sının batması nedeniyle Güneş
Tanrısı Apollon’un, yerlilere reva gördüğü büyük lanet olarak ölümcül bir hastalığın yaygın olduğu anlatılır. Bu tarif edilen hastalık aslında bugünkü sifiliz bulgularına çok uymaktadır fakat yerliler, bu hastalığı “kutsal ağaç guaiacum” ile tedavi etmektedir. Zaten ikinci
bölümde de destanın ana kahramanı Sifilo, Güneş Tanrısı Apollo tarafından bu illet ile cezalandırılır ama yine de Büyük Tanrı Jüpiter’in kız kardeşi Jano tarafından guaiacum kullanılarak tedavi edildi, diye anlatılmaktadır.

Aslına bakarsak muhtemelen Fracastoro, Napoli bölgesinden başlayarak yayılan bu hastalığa ilişkin hikâyeleri saptayarak hatta belki de gördüğü bazı hastaların lezyonlarını
tanımlayarak bu destanın temel malzemesini oluşturmuş olabilir çünkü gerçekte de “Amerika’ya ulaşan ve Kızılderili kadınlarla cinsi münasebet kuran İspanyollar Avrupa’ya bu hastalığı yaymıştır.” kanaati vardır. Kimi kaynaklar, aslında yeni dünyadan dönen İspanyollar tarafından taşınan hastalığı başlangıç yerinin başlıca liman olan Barselona olduğunu vurgular. Avrupa’da çok saldırgan ve öldürücü seyreden bu hastalık, Kızılderililer arasında çok hafif geçer ve yapılan araştırmalarda Kızılderililerin guayak odununun çayını içtiği, bu nedenle hastalığı hafif atlattığı sonucuna ulaşılmıştır. Avrupa’da yüz binlerce insanın ölümüne neden olan sifilize karşı bu ağacın odununun çayının kullanılması tavsiye edilmiştir
ve bu nedenle de bu bitki frengi ağacı veya kötü hastalıkları iyileştirdiğinden peygamber ağacı olarak da anılır (Guaicaum officinale).

Girolamo Fracastoro, Papa II. Paul tarafından özel papalık hekimliğine ve bir de Katolik Kilisesi’nin kuzey konsüllüğüne üye olarak atanır. Tam da o yıllarda 1546’ta “De Contagione et Contagiosis Morbis” (Bulaşma ve Bulaşıcı Hastalıklar) isimli kitabını yazar. Fracastoro, bu  eserinde bulaşma olayının küçük ve gözle görülmeyen ve kendiliğinden çoğalan bazı parçacıklarla olduğunu ve bunların üç şekilde hastalık bulaştırdıklarını anlatmıştır. “Bazısı doğrudan temas ile bazısı eşyalar, elbise ve çarşaf gibi malzemelerle ve bir kısmı da uzaktan havaya karışarak bulaşmaktadır.” diye tanımlamalar yapmıştır. Aslına
bakacak olursak burada gerçekten bulaşıcı hastalıkların nasıl yayıldığına dair çok anlamlı bir sınıflandırma ve zamanına göre oldukça bilimsel sayılabilecek bir tanımlamayı görmekteyiz. Ne var ki ta 19. yüzyılda Pastör ve Koch’a kadar Fracastoro tarafından yapılmış bu tanımlamaların yerine hastalıkların topraktan ve havadan kaynaklandığına dair geliştirilmiş Miasma Teorisi ya da Kötü Hava Teorisi (Malaria) her nedense  ağırlığını sürdürmüş ve milyonlarca insanın heba edilmesine yol açan Orta Çağ tutuculuğu hâkim olmuştur.

OSMANLI’DA SİFİLİZ

Fracastoro, yıllar boyunca bir yandan hekimlik yapmış bir yandan da örneğin Copernic gibi çağdaşları ile farklı alanlarda bilimsel ve felsefi çalışmalar yapmıştır. Tedavi edici bir hekim olarak çalıştığını bazı rivayetlerden de anlarız. Örneğin Venedikli Ünlü Dönem Ressamı Titian, Fracastoro’nun bir portresini yapmış ve kendisine 1528’de hediye etmiştir. Bir söylentiye göre Titian tarafından bu tablonun yapılıp hediye edilmesinin nedeni onun sifilizini tedavi etmesidir.

Sifilizin gerek bulaş yolunda cinsel ilişkinin yer etmekte olması ve gerekse görünür lezyonlarla seyretmesi, zaman içinde hastalığın sosyal bir sorun hâlini almasına yol açmıştır. Bu nedenle de İtalyanlar Fransız Hastalığı diyerek olayı Fransızlara yapıştırırken Fransızlar da Napoliten Hastalığı diye tanımlayarak İtalyanlara yapıştırmaya çalışmıştır.

İspanya Çiçeği, İran Ateşi vb. gibi coğrafi adlandırmalar ile bu hastalığı herkes bir başkasına mal etmeye çalışmışsa da 16. yüzyıla girildiğinde sifiliz artık her coğrafyada görülebilen
bir hastalık hâlindeydi.

16. yüzyıl artık sifilizin, tüm dünyada hüküm sürdüğü bir dönemdir ve bundan Osmanlı toprakları da payını almıştır. Ticaretin ve gemiciliğin hem askeri hem de sivil alanda yoğunlaşması, özellikle sahil limanı olan kentlerden başlayarak sifilizin yayılmasına tanık
olundu. Nitekim Selanik, İzmir ve Beyrut, bu hastalığın Osmanlı’da en sık görüldüğü kentler olmuştur. Bazısı hastalığın II. Bayazıt zamanında, İspanyol Musevi göçü ile geldiğinden bahsederken aslında limanlarda farklı bölgelerden gelen pek çok sivil ve askerin bu hastalığın yayılmasında pay sahibi olduğu aşikârdır. Osmanlı hekimleri tarafından illet-i efrenciye, maraz-ı efrenci, “Frenk uyuzu”, “zahmet-i Frenk” gibi isimlerle anılmıştır ve özellikle Osmanlı’da 1806-1812 Osmanlı Rus Savaşı’yla başlayan ve zaman zaman tekrar eden Osmanlı Rus Savaşları ile sifilizin Karadeniz bölgesinde özellikle de Sinop
ve Kastamonu bölgesinde yaygınlık kazandığı görülmüştür.

Kırım Savaşı sonrasında ise toplumda giderek yaygınlaşan düzensiz cinsel hayatın kontrol altına alınması amacıyla İstanbul’dan başlayarak genelevlerin açılması kararı alınmıştır.
1879’da Cemiyet-i Tıbbiye-i Mülkiye Hocası Agop Handanyan tarafından düzenlenen rapor ve nizamname örneği devlet şûrası tarafından kabul edilerek yayımlanmıştır. Bu belge, Emraz-ı Sariye Nizamnamesi (Salgın Hastalıklar) olarak Osmanlı’nın bu alandaki ilk
düzenlemesidir.

1883’te, Osmanlı ordusunun ıslahı için Almanya’dan gelen Baron Von Der Goltz, Padişah II. Abdülhamid’e askerlerin arasında sifilizin son derece yaygın olduğunu rapor eder. Bunun üzerine Sultan, Almanya’dan Dermatoloji ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Ernst Von During’i davet eder ve 16 doktor ve 2 eczacı ile ülkemize gelen During tüm Anadolu’yu gezerek bir rapor hazırlar. Daha sonra da Kastamonu ili genel sağlık müfettişliğine atanır. II. Abdülhamid, sifilizlilerin askere alınmaması yönündeki kararı ile bu hastalığın önlenebileceğini düşünmüşse de hastaların toplumda serbest dolaşması, salgını tam tersine artırmıştır. Bu nedenle bu karardan vazgeçilmiş ve Selimiye Kışlası’nda frengi birlikleri
oluşturulmuştur. Osmanlı Devleti’nin, bu yayılmayı durdurabilmek adına aldığı önlemler, bir türlü istenilen sonuca ulaşamamıştır. İstenilen sonuca ulaşılamamasında hastalığın başarılı
bir tedavi yönteminin olmayışının da payı bulunmaktadır. Nihayet bütün tıp dünyasının dikkatini Almanya’ya çekmeyi başaran Bakteriyolog Paul Ehrlich, keşfettiği ilaçla tedavide bir çığır açmıştır. Salvarsan adı ile 1910 yılında piyasaya sürülen bu ilaç, 1912 yılında Neosalvarsan adı ile geliştirilmiş ve yenilenmiştir. Büyük bir heyecanla karşılanan bu ilaçlar, 1940’lara kadar sifiliz tedavisinde kullanılan en etkin ilaçlar olarak kabul edilmiştir. Buna
karşın bazı yan etkilerinin olduğu da zamanla ortaya çıkmış ve ilaçları hastaları üzerinde deneyen kimi Osmanlı hekimleri, bu yan etkiler hakkındaki görüşlerini dile getirmiştir. Penisilin keşfedilince sifiliz ile baş etmesi kolaylaşmıştır ve Penisilin tedavide bugün bile geçerliliğini sürdürmekte olan bir antibiyotik grubudur.

Birinci Dünya Savaşı sırasında da 1914 yılında çıkarılan nizamname ile işin sorumluluğu hem emniyet müdürlüğüne ve hem de yerel mülki amirlere verilerek salgının bir de emniyet yönü ön plana çıkarılır. Böylece hayat kadınları sınıflandırılmış ve genelevlerin işletme
kuralları belirlenmiştir.

During Paşa anılarında şöyle yazar: “Suriye, Fırat, Dicle havzası hariç Küçük Asya’da Osmanlı nüfusu 1844’den beri 12 milyondan 7 milyona düşmüştür. Bunun sebebibütün Türkler için geçerli olan ağır askerî hizmetler ve diğer taraftan Syphilis (frengi) hastalığıdır. Ayrıca İstanbul’dan Düzce’ye kadar olan seyahatimde, bölgede hızlı bir nüfus düşüşünün olduğu dikkatimi çekmişti. Zira bölgede bulunan çok sayıdaki Türk mezarlıkları bunu teyit etmektedir. Bir muhtar bana kendi köyünün nüfus defterini gösterdi. Defterdeki kayıtlara göre 30 yıl önce 100 hanede toplam 500 insan yaşamaktaydı. Ertesi gün bu köyü ziyaret ettik. Köyde 3 hanede 7 kişinin kaldığını gördük, evde bulunan yaşlı bir adam bize şöyle dedi: ‘Bütün halk frengi hastalığından, yani syphilisten öldü.”

Henüz Cumhuriyet ilan edilmemişken tüm bu kanun ve nizamnamelere rağmen hızla yayılan sifiliz, 23 Nisan 1920’de kurulan TBMM’nin en öncelikli gündem maddelerinden birisi olarak ele alınır. 5 Şubat 1921’de Milletvekili Dr. Fuat Umay’ın sunduğu Frenginin Men’i ve Tahdit-i Sirayeti Hakkındaki Kanun’u kabul edilerek 12 maddelik frengi kanunu yasalaşır, Frengi Mücadele Teşkilatı kurulur.

Atatürk ve yol arkadaşları, bu güzel toprakları tüm mirası ile kurtarmış ve devralmıştır. Bu mirasın bir bölümü de ağır sosyal ve ekonomik sorunlarıyla inanılmaz çok sayıda sifilizli hasta ve taze mezarlardır.

KAYNAKÇA:
https://www.ebitki.com/index.php?hq=Guaiacum%20
officinale&gr=Latince
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK558957/
https://en.wikipedia.org/wiki/Girolamo_Fracastoro
http://scihi.org/girolamo-fracastoro-germ-theory/
https://www.britannica.com/biography/Girolamo-
Fracastoro
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/
PMC4631234/
https://biography.yourdictionary.com/girolamo-fracastoro
https://www.scientificamerican.com/article/the-physicianwho-
presaged-the-germ-theory-of-disease-nearly-500-yearsago/
https://www.reviewofophthalmology.com/article/how-torecognize-
ocular-syphilis
https://www.bilgipedia.com.tr/xix-yuzyil-sonlari-xxyuzyil-
baslarinda-osmanli-devletinde-frengi-ile-mucadelekapsaminda-
yapilan-yasal-duzenlemeler/
https://www.acarindex.com/tarih-okulu-dergisi/frengi-nin-
tedavi-si-nde-salvarsan-i-le-neosalvarsan-in-kesfi-ve-baziosmanli-
heki-mleri-ni-n-bu-i-laclar-hakkindaki-degerlendirmeleri-
172446

Ophthalmology Life Türkiye 43. Sayı / 2023