Fransa’nın bu senaryosu küresel savaşa gider

Kuzey Kore’de kendisini yerden yere atan insanların trajedisi aslında bundan böyle yalnız K. Kore halkını ilgilendirmiyor. Bu, hepimizi ilgilendirecek gerçek bir tragedya…

Trajedi kelimesi tragoidia’dan gelir; tragos (keçi) ve oidie (türkü) sözcüklerinin birleşmesiyle ‘keçilerin türküsü’ anlamında kullanılır. Dionysos şenliklerinde koro, tanrının ona bağlı kölelerini simgeliyordu. Tanrının çevresinde hep doğanın yabancı güçlerini temsil eden teke ayaklı satyrler bulunduğu için ilk başlarda, koro da satyrlerin biçimine giriyordu; ilk dönemlerde, korodaki oyuncular teke derileri (tragoi) giyerek oyun alanına çıkıyorlardı. Tragedya türü de tragos’ların şarkılarından doğdu. (Bkz: Vikipedi; trajedi…)

İşte bu anlamda K. Kore’de şu an olan biten gerçek bir trajedidir. Ama kendini bir diktatöre türkü söyleyen keçi sürüsüne dönüştüren bir halk bu zamanda nasıl olur diye sormayın; bu hikâye uzun. Bu ‘gerçek’ tragedyanın sonuçlarına bakmamız lazım.

Tam Avrupa krizinin ortasında ve bu krizi 19. yüzyıldan 20. yüzyıla sarkan yöntemlerle çözmeye kalkan Avrupa ulus-devletlerini, gerçek dünyadan koparıp, bir önceki yüzyılın başına götürecek bir ülke K. Kore. sanayisini silahlanma ve bunun teknolojisi üzerine kuran, soğuk savaş döneminden kalma teknolojiyi yenileyerek, kendi kendine yetmeye karar veren K. Kore’de, ebedi şef Kim il Sung’dan sonra işbaşına gelen oğlu yüce şef Kim Jong-il’in (şimdi ölen bu) ekonomisi üç temel üzerine oturuyor: Chaju (Bağımsızlık) Charip (Kendi kendine yetmek) Chawi (Askeri bağımsızlık-güçlü ordu-güçlü ülke) Bu sacayağı önce asker (songun) ilkesi üzerine oturur.

Aslında K. Kore, Çin ve doksanlardan sonra artan Güney Kore yardımları olmasa, kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çoktan çıkardı. Ancak burada Çin ve G.Kore, Almanya’nın Doğu Almanya beklentisi gibi bir beklenti çerçevesinde, K.Kore’deki statükoyu, özellikle doksanların ikinci yarısından itibaren, korumayı tercih ettiler. Aslında tam sözü geçmişken şu Almanya meselesine de değinelim. Bugün Avrupa krizi, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerin üzerinden anlatılıyor ama yakında gerçek krizin Almanya’da olduğunu göreceğiz. 1990’da Doğu Almanya’yı içine alan Almanya, bu yolla geleneksel sanayisine önemli bir talep yaratıyor ve krizini geciktiriyordu. Ama doksanlarda, aynı beklentiye, K. Kore için, G. Kore’de sahip olmuş ancak Çin faktörü ve diğer gelişen küresel dengeler, K.Kore’nin, bir buzdağı gibi dondurularak, bu trajediyi yaşamasına yol açmıştır. Bugün G. Kore-K. Kore gelir farkı 1/50 durumundadır. Ancak buzdolabında bekletilen ‘saatli bomba’ K. Kore, krizi savaşla çözmek isteyen, Neoconlar ve Fransa, Almanya’nın geleneksel, sömürgeci sermayesi tarafından şimdilerde buzdolabından çıkartılıyor.

Ben şu Yüce Şef’in eceliyle öldüğünü düşünmüyorum. Böyle komplo teorilerine hiç itibar etmem ama bazı şeylerin bu kadar üst üste gelmesini başka türlü açıklamanın imkânı yok.

Aşağıda OECD ülkelerini kapsayan ve 2009 (kriz öncesi) seviyeleri ile 2050 yılı milli gelirleri dolar cinsinden tahmin eden bir projeksiyon tablosu var. Bu tablo aslında, gelişmiş ülkeler kayırılarak hazırlanmış. Durumları çok daha vahim. Örneğin Fransa’nın büyüme hızı da, menzilde (2050) varacağı milli gelir seviyesi de daha aşağıda olabilir. O zaman tablo, bu haliyle bile, çok şeyi anlatıyor. Eğer Avrupa, bu büyüme oranları ve bu siyasi yapıyla 2050 yılına yolculuğa başlarsa şu an egemen olan sermaye yapısından da onu temsil eden siyasilerden de taş üzerinde taş kalmaz.


Fransa ve Kuzey Kore: İki benzemezin benzerliği

Tam burada Sarkozy’nin telaşını anlayabiliyoruz ama bu yalnızca Fransa için seçim dönemine dönük bir pozisyon da değil. Daha ötesi, bu kriz sonrası nasıl bir Avrupa nasıl bir dünya sorusuna cevap verecek bir siyasi çıkış ve pozisyondur. Bu, mesela Fransa tarafından Ermeni meselesi kalkanıyla gündeme taşınıyor ama bu sadece donuk bir görüntü.  Dolayısıyla K.Kore görüntüleri ile Sarkozy’nin 20. yüzyılın başından kalan politikalarını yan yana getirdiğinizde karşınıza oldukça anlamlı bir senaryo çıkıyor. Bu senaryo, ilkönce Avrupa Birliği’ni yeniden Fransa ve Almanya’nın ulusal çıkarları kulübüne dönüştürmeyi amaçlıyor. Bunun için de Türkiye üzerinden yeni bir gerilim ağı oluşturarak Avrupa’nın, kendisi dışına pozisyon alarak, büzülmesini amaçlıyor. Bu, aynı zamanda, biz artık sınırlarımıza geldik, genişlemeyeceğiz demek. İkinci adım, K.Kore, İran gibi ülkeler kaşınarak savaşı gündemde tutmak gerekirse savaş çıkarmak hem de Amerika ve İngiltere’yi buraya çekerek.

Türkiye’nin yapması gerekenler bir sonraki yazıya kaldı.