“Etik” ve “Ahlak” kavramlarını gün içi yaşantımızda aynı anlama gelecek şekilde kullanıyor olsak da bilimsel açıdan incelendiğinde birbirlerinden farklı iki kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ahlak, farklı toplumlara ve kültürlere göre değişkenlik gösteren inanç, emir, yasak ve kurallar çerçevesinde ortaya çıkan davranışlardır. Bu nedenle ahlak denilen şey şahsilikten başlamaktadır. Bir fiiliyatın iyi veya kötü olmasının açıklanabilir evrensel bir yanı yoktur. Bireyin kendi inancı ve kurallarına göre ortaya çıkan davranışların, yaşadığı toplumda diğer bireylerin tamamına yakınında görünmesi o toplumun genel ahlaki davranış kurallarını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Farklı kültürlerin veya toplumların ahlaki davranışları yine o toplumdaki bireylerin şahsi ahlaki kurallarının toplamıyla ortaya çıkmaktadır.
Etik kavramları ise Antik Yunan’da Ahlak Felsefesi olarak karşımıza çıkan bir kavramdır. Etik, ahlak davranışları sistematik bir yapı içinde incelemektedir. İnsanların kişisel ve toplumsal ahlaki davranışlarını inceleyerek, davranışların ortaya çıkışındaki nedeni sorgulamaktadır. Toplumsal ahlaki davranışları incelerken, tüm toplumların ortak ahlak kurallarını inceleyerek, bu kuralların kesişim noktalarıyla “Ahlak” kavramını evrensel hale getirmeye çalışmaktadır. Etik bir eylem için bu “iyi” veya bu “kötü” şeklinde bir açıklama yapmaz. Bir şeyin niçin “iyi” veya niçin “kötü” olduğunu açıklamaktadır. (Mahmutoğlu, 2019, s. 224)
Etik kavramları günümüzde daha çok meslek etiği olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamuda veya özel sektör meslek hayatındaki ilişkileri ve çalışma şeklini disipline etmektedir. Çalışma hayatında işveren veya çalışanların uyması veya kaçınması gereken davranışlar olarak etik raporları düzenlenmektedir. Ülkemizde halen geçerli olan Kamu Görevlileri Etik Sözleşmesi’nden de anlaşılacağı gibi “Etik” kavramı adı altında tanzim edilen bu raporlar veya sözleşmeler toplumun genel kabul gördüğü ahlaki davranışlar üzerine hazırlanmıştır. Bu nedenle kavramının felsefi yönü zedelenmekte ve kavramımızı ahlak felsefesinden uzaklaştırmaktadır.
Ahlak kuralları kişiye göre değişkenlik göstermektedir. Etik ise herkes için aynıdır. Tarihi süreç içerisinde incelendiğine ahlak dinlere, etik ise felsefeye uzanmaktadır. Topluluklar arasında farklılıklar taşıyan ahlaki kurallar etik ile evrenselliğe ulaştırılmaya çalışılır. Etik, davranış ne olursa olsun, ahlaki olarak betimlenmesi için gereken şartları tartışmaktadır. Çünkü etik insanları ahlaklı yapan değildir, insan kendi iradesiyle ahlaki davranışlarda bulunur, etik bu davranışların ortaya çıkışındaki nedeni araştırmaktadır. İlke ve kurallar ortaya koyarak davranışlara bir kılavuz oluşturmayı ve bunların uygulanmasını hedefler. Çünkü etik, kurallar çerçevesinde ortaya çıkan davranışları ifade etmekte olup, ahlak duygular ve vicdan aracılığıyla ortaya çıkan davranışları ifade etmektedir. (Mahmutoğlu, 2019)
Vicdan, insanın ahlaki davranışlarının temelini oluşturan, kişinin doğuştan gelen yetileriyle birlikte sonradan öğrendiği kuralları kendi içinde yargıladığı bir mekanizmadır. Kişinin yaptığı veya yapacağı davranışlarla ilgili kendisini yargıladığı bir mahkemedir. Ahlaki yargılamasını iç dünyasında gerçekleştiren insan doğruyu ve yanlışı bu şekilde mukayese etmektedir. Ahlaki bilgiler daha sonra öğrenilebilir ancak vicdan davranışlardaki niyet ve maksatları doğuştan gelen yetilerle değerlendirmektedir.
Vicdan kavramı için doğuştan gelmediği yönünde de bir takım düşünceler mevcuttur. Ahlaki değerlerin evrenselliğinin bulunmaması tezine dayanarak vicdan kavramını, kişinin yaşadığı tecrübelerle öğrenmiş olduğu ahlaki davranışları daha sonra içselleştirmesi olarak belirtmişlerdir. (Zengin & İçöz Arslan, 2018, s. 332-333)
Hegel’e göre insan hem somut hem soyut, hem sonlu hem sonsuz hem bilen hem de bilmeyen bir varlıktır. Somut ve sonlu yönü bedeni, soyut ve sonsuz yönü ise ruhudur. Bilen ancak her şeyi bilemeyen yönünü ise irade olarak tanımlamıştır.
İslam’ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’de insanın iradesiyle ortaya çıkan eylemlerini ahlaki boyutlarını inceleyen bir yetiden söz edilmiş ve tövbe etmenin aslında bir vicdani hesaplaşma olduğu belirtilmiştir.
Yahudilik ve Hıristiyanlık kaynaklarında her şeyi bilen ve gören Tanrı’nın irade sahibi insanlara. vicdanın bir armağan olarak verildiği, bunun insana bahşedilen bir yargılama gücü olduğu belirtilmektedir. Vicdanın insan için bir oto-kontrol mekanizması olduğundan bahsedilmiştir.
Platon, insanın mutlu olabilmesinin anahtarını ahlak olarak açıklamıştır. Ahlaklı olmanın insanı mutlu edeceğini söylemektedir. Platon’a göre insan ruhundaki cesaret, ölçülülük veya adalet gibi faziletler insanın vicdanı ile olan muhabbetinden geçmektedir.
Rousseau ise vicdanın insanı aldatmayan bir duygu olduğunu, insanın kötüden kaçarak daima iyiyi istemesinin doğal olduğunu ve bu bilincinde akıl ile değil duygularla doğuştan geldiğini söylemiştir. O’na göre başka insanların eylemleri insan ruhunda yaratılıştan gelen adalet ilkesi ile karşılaştırılmakta ve vicdan sayesinde iyi veya kötü olarak değerlendirmeye alınmaktadır. (Zengin & İçöz Arslan, 2018, s. 332-333)
Adalet, her şeyin kendi yerine konulması, kişilerin sahip olmaları gerektiği her türlü şeyi edinebilmeleridir. Adalet kavramını köken olarak incelediğimizde Arapça dilinden “adl” kelimesinden dilimize ulaşmıştır. Hak, hukuk gibi kavramlarla ilişki içerisinde olan adalet, en bilinen ifade ile haklı ile haksızın ayırt edilmesi, kişilerin hak ettikleri her türlü şeye sahip olabilmeleri olarak açıklanabilmektedir. Adalet kavramı hukuksal, dinsel ve etik gibi birçok açıdan incelenebilir bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hukuk ile adalet arasında vazgeçilmez sonsuz bir ilişki bulunmaktadır. Hukuki kuralların uygulanmasında topluma yararlı ve adil sonuçlar alabilme çabası vardır. Hukuk, kurallarıyla birlikte adalet kavramına ulaşmaya çalışmaktadır. Kanun ile belirlenen her hukuk kuralı için adalete ulaşmıştır diyemeyiz. Kanuna uygun olan her davranış veya kural için adil diyememekteyiz. İyi insan veya kötü insan ayırt etmeksizin haklı olanlara hakkının verilmesi, suç işleyen kişinin cezasının belirli bir ölçülülük oranında verilmesi bir adalettir. Adaletli olmak, hakkaniyetli bir şekilde eşitliği sağlamak, denkleştirmektir diyebiliriz. Adalet, iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırabilmektir. Herkesin vicdanında da yine adalet yer almaktadır. (Küçük, 2008, s. 95)
Hegel, devlet aklı bireylerin aklının toplamıdır demektedir. Adalet kişinin kendinde başlamaktadır. O halde, aldığının karşılığını eşit veren, kendi sosyal yaşantısında adil olmayı gözeten, haklı ve haksızı doğru zamanda ayırt edebilen, başkasının hakkına saygı duyan ve başkasına ait olanı verebilen bireylerin toplumda yüksek oranda var oluşu bizi adil devlete ulaştırır diyebiliriz.
Eşitlik, kişiler arasındaki dağılımın belirli bir ölçü oranında, dengeli olmasıdır. (Erdoğan, 2008, s. 13) Örneğin bir toplumda yaşayan bireylerin maddi durumlarına bakılmaksızın onlardan eşit tutarda vergi tahsil edilmesini eşitlik ilkesinin uygulandığı anlamını taşımamaktadır. Çünkü geliri yüksek veya düşük olan bireyler arasında bir denge, bir ölçülülük kurulamamıştır. Eşitlik herkes için aynı olan yerine adil, hakkaniyetli ve ölçülü bir hak dağıtımıdır. Eşitlik sınıf farklılıklarını ve bireyler arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
Erdem, ahlaki değerler çerçevesinde ortaya çıkan davranışların ruhsal yönüyle ifade edilmesidir. Erdemli olmak insanın ruhsal olgunluğuna ulaşmasıdır. Felsefe Terimleri Sözlüğü’ne göre temel erdemler bilgelik, doğruluk, tutarlılık olarak sayılmaktadır.
Fazilet kelimesi de yine erdemleri ifade eden ahlaki erdemleri betimleyen bir kavram olarak kullanılmıştır. İnsanın adil, dürüst, cömert, iyiliksever, dost olması onu faziletli bir kimse yapmaktadır.
Birçok felsefeci bilgelik, cesaret ve tutarlılık erdemlerinin adalet kavramını ortaya çıkaracağını söylemektedir. Montesquieu, demokrasi için politik bir erdem demiş ve demokrasi erdemi için vatanseverlik, cumhuriyete ve yasalara duyulan sevgi tanımını yapmıştır. (Arıkan, 2018, s. 604)
Arıkan, S. (2018). Türkçede İkili Karşıtlık Kavramları Olarak “Erdem ve Kusur”. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi , 604.
Zengin, M., & İçöz Arslan, E. (2018). Dini, Felsefi, Psikolojik Boyutlarıyla Vicdan ve Değerler Eğitimindeki Yeri. Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi , 332-333.
Mahmutoğlu, A. (2019). Etik ve Ahlâk; Benzerlikler, Farklılıklar ve İlişkiler. Türk İdare Dergisi , 224.