Merakını yenemeyen Beethoven evin kapısına yönelir ve kapıyı çalar. Kapı orta yaşlı bir hanımefendi tarafından açılır. Beethoven özür dileyerek, az önce duyduğu piyano sesinin kaynağını sorar. Kadın, içeride kızının piyano çalmakta olduğunu söyler ve onları eve buyur eder. Beethoven merakla içeri yürür ve içerideki küçük salonda, eski bir piyanonun başında oturan genç kızı görür. Kızı selamlayan Beethoven, kendisini tanıtmadan önce kızın piyano çalışını över ve parçayı neden yarıda kestiğini sorar. Kız da bu parçanın Beethoven adlı bir besteciye ait olduğunu ve ikinci yarısının çok ama çok zor olduğunu söyler. Beethoven bunun üzerine piyanoda parçanın geri kalanını çalmak için izin ister. Hala kendini tanıtmamıştır. Kız ona doğru gülümseyerek, bu parçayı kimsenin çalabileceğini düşünmediğini söyler. O sırada Beethoven kızın kör olduğunu fark eder. Kısa bir şaşkınlığın ardından “bir de ben deneyeyim” diyerek piyanonun başına geçer ve baştan sona tüm parçayı icra eder. Son notayı bastığında kör kız hayretle başını ona çevirir. Görmeyen gözleriyle sorar: “Sen Beethoven’sın değil mi?”. “Evet…” der Beethoven ve küçük kızla sohbete başlarlar.
Beethoven kızın doğuştan kör olduğunu öğrendiğinde ona görmeyi hiç merak edip etmediğini sorar. Kız da ona dünyada bir tek şeyi merak ettiğini ve görmek istediğini söyler. “ İnsanlar ” der; “ gece olunca bazen ay diye bir şeyden hayranlıkla bahsediyorlar; sessizce onu izliyorlar. Ay denen şeyin ne olduğunu çok merak ediyorum ”. Beethoven biraz duraklar, sonra kıza döner ve “ Sana ayın nasıl bir şey olduğunu anlatayım mı? ” diye sorar. Küçük kız “ yapabilir misin gerçekten? ” diye sorunca da piyanoya geri döner ve ilk kez “Ay Işığı Sonatı”nı orada o anda icra etmeye başlar. Uzunca bir icradan sonra bitirdiğinde, kör kızın gözlerinden yaşlar süzülmektedir ve şöyle mırıldanır: “Teşekkürler, şimdi ayın nasıl bir şey olduğunu anladım…” (şimdi, yazının geri kalanını okumadan önce, Youtube’dan Moonlight Sonata diye aratıp o muhteşem eseri dinlemenin tam sırası)
Beethoven’ın en ünlü eserlerinden birisi olan Ay Işığı Sonatı’nın hikayesi işte böyle. Gerçekten etkileyici, ama…
Aslında bu öykü tamamen uydurma. İnternette de bir çok versiyonlarını bulabilirsiniz. Ay Işığı Sonatı, Beethoven’ın ölümünden çok sonra adı konmuş eserlerinden birisi. Ama bu öyküye dünyadaki tüm insanlar bayılıyor. Neden acaba?
Açıklaması kolay. Beynimiz bir yanıyla da duygusal bir hikaye yakalama ve üretme donanımıdır. Hikayelere, hele de duygusal hikayelere bayılırız. Zihnimiz onları sünger gibi emer ve asla unutmaz. Eğer bu hikayeyi bir kez duyduysanız, yıllar sonra bile, yalan olduğunu bilseniz dahi, yine de aklınıza geleceğinden eminim.
Az önce bu hikayenin uydurma olduğunu söylediğimde muhtemelen bana bir hayli bozulmuş olmalısınız. Yalan da olsa, güzel bir hikayeyi bozacaksa eğer, bunu bilmek istemeyiz. Çünkü biz aslında gerçeği değil, hikayeleri severiz. Sadece romancılar değil, mesela politikacılar da, iyi eğitimciler de, liderler de bunu iyi bilirler. Bu bilgi önemlidir; çünkü bizler, kendi hikayemizi yazmadığımız zamanlarda başkalarının hikayelerini kolayca benimseriz.
Sözün özü; öğrenmenin anahtarı hikayede ve duyguda gizlidir. Hayatınızın içinde ne yapıyorsanız yapın, o sizin “duygusal hikayenizin” bir parçası oldukça aklınızda kalacaktır. Duygularınıza dokunmayan anlarınız ve deneyimleriniz silinir gider. O nedenle bence hikayenizi sıklıkla gözden geçirin ve ne yapıyorsanız, ne oluyorsanız ve ne öğreniyorsanız, o hikayenin içine koyabileceğiniz bir şekle dönüştürmeye çalışın. Böyle yaparsanız, artık hatırlayamamaktan şikayet etmenize de gerek kalmaz.
Zira hepimizin hayatı ayrı bir hikaye zaten…