Av. İzzet Doğan : Size Atatürk Havalimanın taşınmasından sonra bu alanın kargo uçaklarına tahsis edilmesi nedene ile İnternetten bulduğum yakınmalardan birkaç örnek sunuyorum:
Atatürk Havalimanı’nın taşınmasından sonra aynı havalimanı sadece kargo uçaklarının yeni adresi oldu. Biz Bakırköy Kartaltepe’de oturmaktayız. Daha önce de üstümüzden yakın uçuşlar olmaktaydı fakat son birkaç aydır kargo uçaklarının aşırı gürültüsünden ve yakın uçuşlarından dolayı geceleri neredeyse hiç uyuyamıyoruz.
Sanki üstümüze doğru düşen bir uçak var gibi yataktan sıçrıyoruz resmen. Sanırım bunlar eski tip uçaklar olduğundan motor gürültüleri daha fazla. İniş kalkışların yerleşim yerlerinin üstünden değil de direkt denizin üstünden yapılması daha doğru olabilir diye düşünüyoruz.
-Atatürk Havalimanı’ndan kalkan ve inen kargo uçaklarının sesinden ne gecemiz ne gündüzümüz kaldı, çocuklarımız yataktan fırlıyor, evimizin içinde gürültülerinden durulmuyor, inanın evde, uçak geçerken birbirimizi duymuyoruz. Yolcu uçakları inip kalktığı zamanlarda böyle bir şey yaşamıyorduk, gereğinin yapılmasını rica ediyorum
Bu yakınmalar doğru ve çok haklı. Ben de Ataköy’de yaşayan bir vatandaş olarak bu kargo uçaklarının gürültüsünden çok yakınıyorum. Gecenin sessizliğinde herkes uykudayken kopan bir gürültü ile yataktan fırlıyorsunuz. Camlar zangır zangır titriyor.
Daha önce Ataköy İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisinin havaya yaydığı lağım kokusundan yakınmış ve uğraşmış ve şimdilik sonuç almıştık. Kargo uçaklarının dayanılmaz gürültüsü içinde yakınmalarımızı imza toplayarak ilgili yerlere ilettik. Ama henüz bir sonuç almış değiliz.
Gürültü kirliliği kısaca: “sesin insanlar üzerinde rahatsız edici boyutlara ulaşarak, fiziksel ve psikolojik olarak olumsuz etkilere neden olma durumudur”. Diye tanımlanıyor. Gürültü kirliliği hiç kuşkusuz bir çevre sorunudur. Ve biz her gün trafik, uçak, vapur, onarım çalışmaları, inşaat işleri, aşırı davul-zurna gibi sesler, cep telefonları ile bağırarak konuşma ve benzeri gürültü kirliliği içinde yaşıyoruz.
Bu gürültü kirliliği sağlığımızı fizyolojik ve biyolojik yönden olumsuz olarak etkilemektedir.
Oysa 1982 Anayasasının 56. Maddesinde “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin korunması” başlığı altında:
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” denilmektedir.
Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde havalimanlarının neden olduğu kirliliği önlemek için gece uçuşları yasaklanmıştır veya bu saatlerde gürültü çıkarmayan uçakların uçmasına izin verilmektedir. Çok gürültü yapan uçaklar için de susturucu uygulaması zorunlu hale getirilmiştir.
Gürültüye neden olma Ceza kanunumuza göre de suçtur ve bu düzenleme TCK’nın 183. Maddesinde düzenlenmiştir. Yargıtay kararlarına göre de:
“Gürültüye neden olma suçu, suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlığını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir. Gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde değerlendirme içeren bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekmektedir.”
yaşayan bir vatandaş olarak bu kargo uçaklarının gürültüsünden çok yakınıyorum. Gecenin sessizliğinde herkes uykudayken kopan bir gürültü ile yataktan fırlıyorsunuz. Camlar zangır zangır titriyor.
Daha önce Ataköy İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisinin havaya yaydığı lağım kokusundan yakınmış ve uğraşmış ve şimdilik sonuç almıştık. Kargo uçaklarının dayanılmaz gürültüsü içinde yakınmalarımızı imza toplayarak ilgili yerlere ilettik. Ama henüz bir sonuç almış değiliz.
Gürültü kirliliği kısaca: “sesin insanlar üzerinde rahatsız edici boyutlara ulaşarak, fiziksel ve psikolojik olarak olumsuz etkilere neden olma durumudur”. Diye tanımlanıyor. Gürültü kirliliği hiç kuşkusuz bir çevre sorunudur. Ve biz her gün trafik, uçak, vapur, onarım çalışmaları, inşaat işleri, aşırı davul-zurna gibi sesler, cep telefonları ile bağırarak konuşma ve benzeri gürültü kirliliği içinde yaşıyoruz.
Bu gürültü kirliliği sağlığımızı fizyolojik ve biyolojik yönden olumsuz olarak etkilemektedir.
Oysa 1982 Anayasası’nın 56. Maddesinde “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin korunması” başlığı altında:
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” denilmektedir.
Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde havalimanlarının neden olduğu kirliliği önlemek için gece uçuşları yasaklanmıştır veya bu saatlerde gürültü çıkarmayan uçakların uçmasına izin verilmektedir. Çok gürültü yapan uçaklar için de susturucu uygulaması zorunlu hale getirilmiştir.
Gürültüye neden olma Ceza kanunumuza göre de suçtur ve bu düzenleme TCK’nın 183. Maddesinde düzenlenmiştir. Yargıtay kararlarına göre de:
“Gürültüye neden olma suçu, suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlığını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir. Gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde değerlendirme içeren bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekmektedir.”
KAYNAK : Av.İzzet DOĞAN