Teknoseyir ‘den sevgili Hasan mim ‘lemiş beni…
Yurtdışında bir blogcu başlatmış, Türkiye’ye ise Gürkan Yeniçeri ile sıçramış. Kendiniz hakkında bugüne kadar çok konuşmadığınız ve dolayısıyla da pek bilinmeyen beş özelliği paylaşıp başka blog yazar arkadaşlarınızı mimliyorsunuz.
Bu bir oyun; amaç eğlenmek… Eğlenirken de arkadaşlarınızı bilinmeyen yönleriyle daha yakından tanımak.
Benim mim’lediklerim ise Sevgili Ali , Hatice , Pino , Gaye ve Selim … Merakla bekliyoruz sizlerin pası almanızı.
Şimdi gelelim kendi hakkımda çok konuşmadıklarıma:
I.) Bir itiraf: Eskiden Fenerbahçe’liymişim!
Baban hangi takımı tutarsa sen de genelde o takımın taraftarı olursun ya (mecburen!), ben de işte bu yüzden ortaokul birinci sınıfa kadar Fenerbahçeliymişim. Ne zamanki Ali Sami Yen stadına çok yakın bir eve taşınmışız, hemen tüm Galatasaray maçlarına gitmeye başlamışım. Kendi isteğim ve rızamla aşık olduğum renklere karar verebilmem 11 yaşıma denk geliyor. O günden beri de İstanbul’da kaçırdığım maç sayısı çok az.
Renklere olan (yönetime değil) aşkım 3 sene önce biraz daha ileri gidip beni Galatasaray’ın Kongre Üyesi de yaptı. İleride (arzu ettiğim yönetim ve düşünce şeklinin hayata geçebileceğine inandığım noktada) yöneticilik de dahil kulüpte aktif sorumluluk alabilirim. İşte öyle bir şey hayata geçerse bu yazı başıma bela olabilir :) (Olsa da yazı silinmez!)
II.) Açlık Fobisi
Üniversite yıllarında başladı ve azalsa da halen devam eden bir fobi bu. Öğrenci yurtlarında kalırken akşam yemekleri saat 6’da verilirdi. Ve ben geceleri uyumadan önce deliler gibi acıkır ve odada yiyecek birşey bulamazdım. Daha sonra o beş dakikada yapılan peynirli makarnayı keşfetmiştim. Peynirli makarna daha sonra rüyalarıma girerdi.
Bugün de acıkma sinyalleri gelmeye başladıktan sonra en fazla yarım saat içinde birşeyler yemeliyim. Şimdi bu tip durumlar için ıvır zıvır dolabım hep dolu…
III.) 5.5 kilo Doğmuşum!
Bugünkü zayıf halimi bilenler için en şaşırtıcı şeylerden biri bu olsa gerek. 5.5 kg’luk bir bebek nasıl taşınır, o doğum nasıl gerçekleşir? Zavallı (rahmetli) annem!
Tek kaşıkla yedirildiğimde kaşık doldurma süresine dayanamadığım için aynı anda 2 kaşıkla mama yedirirmiş annem… Kilo yüzünden dizlerim üzerinde duramaz ve evde “yastık” muamelesi görür, nerede bırakılırsam orada kalırmışım. 1 yaşına geldiğimde hiçbir emekleme emaresi olmadığı için doktorlar perhize sokmuş.. Ancak işe yaramamış. Gerçek anlamda zayıflamam ise (bu sefer de iskelete dönmüşüm) 1.5 yaşlarında Türkiye’ye döndüğümüzde, Afyon’da geçirdiğim ağır ishal sonrası olmuş.
Bu şişman bebek aynı zamanda ablama da ilk doğum günü hediyesi olmuş. İkimizin de doğum günleri tam bir sene ara ile aynı gün: 20 Nisan. Babanın makina mühendisliği işe yaramış!
IV.) Haylazlık
Çocukken mandalina tutkum vardı. Bu yüzden eve de kasa ile alınırmış. Bir gün misafirliğe gitmeden (orada tutturmamam için) annem yine bir sürü mandalina soyup yedirmiş. Fakat ikramla yetinmeyip ben daha çok mandalina isteyince annem dönüşte tam bir kasa mandalinayı soyup zorla yedirmiş bana. Yetinmeyi bilmeyene döve döve 1 kasa mandalina!
Spagettiyi ellerimle sıkar, parmaklarımın arasından fışkırtarak yermişim. Bunun üzerine annemin her popoya vuruşundan sonra “acımadı ki” diye gülmekten dolayı daha da çok dayak yermişim.
Okul servisinde muavinliğe çok özenirmişim o sıralar.. Hareket halinde yarı açık kapıdan bele kadar sarktığım anlardan birinde de kapıdan düşmüşüm zaten.
İkna becerilerim de sanırım o yaşlarda gelişmeye başlamış! Okul çantamı hergün başka bir çocuk taşır, ben sokaklarda azarken onlar çantamı bizim eve götürürmüş…
V.) İki Defa Ölümden Dönmek
Biri arabayı arkadaşım kullanırken. Eskişehir-Bilecik yolunda kaygan yol yüzünden başka bir araba ile kafa kafaya çarpışmış ve maalesef karşı arabada ölümler olmuştu. Üzerinden 15-20 yıl geçmiş olsa da, o kaza anı ve sonrası, zihnimde hep çok taze. Aracı kullanan ben olmasam da, çok acı çektiğim, ruhumda derin yaralar bırakan çok talihsiz bir olaydı.
İkincisi, yaklaşık 10 sene önce, benim (cehalletle alkollü araba kullanıp) bir duvara çarpmam ve dişlerimi direksona çarpıp bayılmam. Sabaha karşı ve tek başınayım. Beni ne kadar zaman sonra nasıl buldular, hastaneye yetiştirdiler, kaza nasıl oldu… Hafızamdan tamamı silinmiş. Oysa çok bilmek, hatırlayabilmek isterdim ne olduğunu. O durumdayken arka bagajdan laptop bilgisayarın çalınmış ve bir ay hastanede menenjit tedavisi gördüğümü ise çok net hatırlıyorum. (Sanırım deliliğim biraz da bundan kaynaklanıyor!)