Hande Mimarsinanoğlu: Görünenin ve gösterilenin ötesi: İletişimin dilbilim ve göstergebilimle valsi…

İnşaat Dünyası Dergisi Mayıs-Haziran 2023 sayısında “Kurumsal İletişim” bölümünde sözü MechSoft Kurumsal İletişim Yöneticisi Hande Mimarsinanoğlu’na verdi. Hande Mimarsinanoğlu dergimiz için kaleme aldığı makalesinde iletişim-dilbilim ve göstergebilim ilişkisini ele aldı.

Bir iletişimci olarak mesleğime dair en sevdiğim şeylerden biri, kelimeleri yan yana getirirken yaşadığım o büyük heyecandır. “Hangi kelimeleri seçmeliyim, hangi sırayla yerleştirmeliyim, hangilerini vurgulamalıyım? Metnim düz mü olmalı yoksa simgesel mi? Metaforlar kullanmalı mıyım? Acaba gözle görünenin ardına geçmeli miyim, bir alt metnim olmalı mı?”  Bu ve benzeri sorular birbiri ardına aklımı kurcalarken ellerimi klavyede bir piyanistin ritmik (ve kimi zaman aritmik) hareketleriyle gezinirken bulurum. Bu sahne; Eskişehir’de fakülte penceresinden uzaklara dalarak yazdığım bir reklam metninde, İstanbul’da beyaz yakalı olarak yazdığım bir basın bülteninde veya tutku duyduğum kısa öykülerde her daim tekrarlanır.

SÖZCÜKLERİMİZ KARŞI TARAFA AKTARMAK İSTEDİĞİMİZ KODLARIN BÜTÜNÜDÜR

Bazen kısacık bir metinde bile kullanılan ve seçilen sözcüklerden o metnin hangi yıllara, hangi politik döneme, hangi sosyal gruba veya hangi coğrafi bölgeye ait olduğu anlaşılabilir. Sözcüklerimiz karşı tarafa aktarmak istediğimiz kodların bütünüdür aslında.

Mehmet Rifat’ın “XX. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları” kitabında yapılan alıntılardan birinde D.M. McKay; “Dilsel bir bildiriyi gönderen kişi, “önceden tasarlanmış olasılıklar”dan birini seçer, bildirinin gönderildiği kişinin de “önceden düşünülmüş ve hazırlanmış” aynı olasılıklar toplamından benzer bir seçme yapacağı varsayılır. Böylece söz ediminin etkili olabilmesi için, bu edime katılanların ortak bir düzgü (kod) kullanmaları gerekir.” diye belirtir.

Önceleri dil bilimin bir parçası olan göstergebilim sonraki yıllarda bağımsız bir bilim dalı olmuştur. 1916 yılında Ferdinand de Saussure tarafından varlığı ilke olarak ileri sürülmüştür.   Göstergebilimin etkilediği alanlar arasında reklamcılık, sinema, televizyon ve hatta mimarlık gibi disiplinler yer almaktadır.

SÖZCÜKLERİN BAŞLICA İKİ ÖZELLİĞİ VARDIR

“Göstergebilim, dilbilimin geleneksel gösterge kavramının boyutlarını hem genişletiyor hem de daha karmaşık biçimleri çözümleyecek bir araç haline getirmeye çalışıyordu. Bugün artık göstergebilimin amacı bir gösterge öğretisi geliştirmek değil, göstergeyi bağlı olduğu öğretiden kurtarmaktır. Sözcüklerin başlıca iki özelliği vardır: Birincisi, birbirlerinden bağımsız anlamlı, ayrık, teker teker, insanların aklında kalabilir, bir bağlamdan bağımsız olarak da anlaşılabilir; “çiçek”, “yapmacık”, “nefes”. İkincisi, bir bildiri üretilmek istendiğinde bu birimlerin hepsi bir bütün olarak işlerler, bir başka deyişle, bildiri bu tek tek göstergelerin toplamı değil, boyutu biİdirininki ile kıyaslanamayacak bir bütün, bir düzenlenmedir. Bu düzenlenmenin yapısını ya da Saussure’ün deyimiyle dizgesini göstergebilim ele alabilir, çözümleyebilir.” 1

GÖSTERGEBİLİM VE DİLBİLİM ARASINDAKİ İLİŞKİ

MechSoft Kurumsal İletişim Yöneticisi Hande Mimarsinanoğlu

Göstergebilim ve dilbilim arasındaki ilişkiyi, “Göstergebilimsel Serüven” adlı kitabında şöyle açıklar Roland Barthes: “Demek ki, göstergebilim belki de bir öte-dilbilim içinde yerini alacaktır; bu öte-dilbilimin gereçleri de kimi zaman mit, anlatı, gazete yazısı olacak, kimi zaman da konuşuldukları kadarıyla (basında, tanıtma ilanlarında, görüşmede, konuşmada ve hatta belki de düşsel türden iç dilde) uygarlığımızın nesneleri olacaktır.

John Berger ise “Görme Biçimleri” adlı kitabında, aslında sesini kısıp mutfağa kahve almaya gittiğimiz bir televizyon reklamının bile bizi ne kadar etkilediğini şöyle belirtir. Berger; “Bu imgelerin bize seslenip durmasına öylesine alışmışızdır ki üzerimizdeki yaptıkları etkinin tümüne pek dikkat etmeyiz. Belli bir imge ya da mesaj içimizden birinin dikkatini bugünlük çekebilir çünkü o kişi o özel şeye ilgi duymaktadır. Oysa hepimiz reklam imgelerinin tümünü bir iklim özelliği gibi doğal kabul ederiz.” der.

İsmi geçen bu göstergebilimcilerin ve dilbilimcilerin vurguladıkları gibi sözcüklerin ve imgelerin üzerimizdeki etkisi sandığımızdan da büyüktür. “Dilsel gösterge”nin içeriği metaforlarla zenginleştirilebilir veya yan anlamlar kullanılabilir.

“Göstergebilimin bu bağlamda kuramsal ve yöntemsel açıdan bu hızlı gelişimi birçok disipline de el atmasına neden olmuştur. Özellikle medyadan çıkan tüm metinler, söylemler, anlamlama dizgeleri bu yöntembilimle incelenmeye başlamıştır. Medya metinlerini okumak gerekmektedir, çünkü bu çıktılar basitçe var olmamışlardır; bu metinler yapılandırılmış bir bütündür ve yaratıcılarının bilinçli seçimleri, tercihleri, değerleri ve ideolojileri ile donatılmışlardır. Böylece medya metinlerini okurken görünenin ardında görünmeyenleri, ima edilen anlamları da anlamlandırmak gerekir. Medya önemli bir ekonomik güçtür ve çıktılarının, anlam ve iletilerinin ne söylediği, nasıl söylendiği, bunların kime ulaştığı ve okurlarının, izleyicilerinin üzerindeki etkilerinin ne olacağını göstergebilimin temel inceleme alanıdır.” 2

Bir basın bülteni hazırlarken genellikle birkaç başlık hazırlar ve sonrasında tek seçeneğe indirgerim. Bazı başlıklar kısa ve çarpıcı olabilirken bazıları detay barındırabilir. Ya da kelime seçimlerimi içeriğe göre yaparım. “Vurgulamak” kelimesini gönül rahatlığıyla kullanırken “Altını çizdi” kelimesini daha resmi içeriklere saklarım.

Dilbilimci Viggo Brøndal’e göre dil, sözün sonsuz bir çeşitlilikle gerçekleştirdiği salt soyut bir kendilik, bireylerin üstünde yer alan bir kural, temel türlerin oluşturduğu bir bütündür.

Bu sonsuz çeşitlilikte, iletişimci adeta uçsuz bucaksız bir kumsaldaki en güzel deniz kabuklarını arayan kişi titizliğiyle arayıp bulmalıdır sözcüklerini. Uçarı ve rengarenk sözcüklerin peşinden kelebek avcısı merakıyla koşarken filesine takılanları daha da renklendirmeye, metaforlarla süslemeye, görünenin ötesine bakmaya çalışmalıdır. Seçtiği sözcüklerin büyüsüyle yarattığı dünyanın gücünün farkında olarak ve etik değerlerini her şeyin üzerinde tutarak, üretimleriyle belki de sonsuzluğa bir imza atmaktadır.

  1. A. Eziler Kıran, Dilbilim – Göstergebilim İlişkileri, Dilbilim Araştırmaları Dergisi 1990, 51 – 62, 01.02.1990, s.52
  2. Prof. Dr. A. F. Parsa, Yrd. Doç. Dr. S. Sünbül Olgundeniz, İletişimde Göstergebilim ve Anlamlandırma Sürecini Örneklerle Değerlendirme, s.9