Vücut biyokimyam değişti deyimi ülkemizde Özal iktidarı zamanında meşhur(!) bir iş adamının yönetim yardakçılarına iş yaptırmak için verdiği şirinliklerin ( Azeri Türkçesinde rüşvet ) çokluğu, buna rağmen iş yaptıramamanın, vücudunda oluşturduğu negativ enerjiye verilen ad diye literatürümüze girmişti.
Rüşvetin belgesi mi? olur be p…..venk tabiri de o zamandan kalmadır. Organizma mızda biyokimyamızın değişikliği günlük olduğu kadar anlık yaşam tarzımızı da değiştirmektedir.
Biyokimyasal olaylar vücudumuzda endokrinolojik yani hormonal değişiklikler dir. Bilimsel olarak ta böyle izah edilmelidir. Sevinçlerimiz, kaygılarımız, üzüntülerimiz hep biyokimyasal değişikliklerdir.
Son zamanlarda Türk insanının biyokimyasal değişiklikleri kanımca otokontrolünü kaybetmektedir. Sevinci olmayan, mutluluk yaşamayan, gelecek kaygısı olan bir toplum olduk. Sevinçsiz, mutlu bir ansız yaşam olur mu?
Organizmada günümüzün illet hastalığı olan kanserin tarifi: ‘ ’ Kanser; hücrelerin otonomi kazanması, başına buyruk olma hali ve kontrolsüz bölünerek çoğalmaları ’’ diye tarif edilir.
Türk insanının biyokimyasal değişikliklerinin otonomi kazanmasını düşünemiyor ve düşünmek dahi istemiyorum. Mutluluk yaşayan organizmada güller açar. Stres, olumsuzluklar, mutsuzluklar her zaman organizmamızdaki biyokimyasal olaylarda negatif katalizor etki gösteririr ve istenmeyen sonuçların çıkmasının başlıca sebebidir.
Biyokimyasal anarşi vücudumuzdaki hastalıkların en büyük sebebidir. Toplumdaki anarşide toplumun yaşamını değiştirir. Ülkelerdeki toplumsal anarşi, biyokimyasal anarşiler yani hastalıklı organizmalar gibidir.
Ülkemizdeki biyokimyasal düzensizlikleri tedavi için ATATÜRK’ler beklemek yersizdir. Büyük Atatürk ve Cumhuriyetimizi kuranlar bize bu ülkemizi miras bırakmamışlardır. Bize emanet etmişlerdir. İmmünolojik ( bağışıklık ) olayların otokontrollü olmasına dikkat edelim.
Nasıl organizmalarımızı biyokimyasal değişikliklere sebep olarak hastalıklara yol açan amillere karşı aşılayarak koruyorsak bu bize örnek olsun. Toplumsal olumsuzluklara karşı toplumumuz ATATÜRK ve cumhuriyeti kuranlar sayesinde sonsuza dek aşılıdır.
Merak etmeyelim. Hiç unutmayalım ki Hak din olan İslamiyet ve Yüce KUR’AN hakiki Müslümanlara her gün toplum aşılarını yenilemektedir. Ama çakma değil hakiki Müslümanlara. Gerçeği tekke ve zaviyelerde, çakma alimlerde, üfürükçülerde, vakıf evlerinde çakma ve sapık din hocalarında(!) değil gerçek dinde KUR’AN da aramalıyız, parmaklarımızın ardına sığınmadan.
Bana bu yazıyı yazmama sebep çok sevdiğim kardeşim, çok değerli meslektaşım oldu. Biyokimya üstadı olan Sn. Hocamız 3 tane Doçent adayımızın jürisi İçin İstanbula gelişmişti. Ama Ekselans yoktu. Olsun bedenen değil ama biliyoruz ki manen bizimle idi.
Akşam sohbetimizde vücudumuzda biyokimyasal değişikliklere örnek iki hatıramı anlatınca Hoca bana bunları yazar mısın? Deyince o an yazmaya karar verdim.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi nde Kadın Hast. ve Doğum kliniğinde asistanlığımın 6 .cı ayında idim. Doğumhane turunda idim. Bir akşam çok ağır bir gebelik toksikozu ( gebelik zehirlenmesi) vakası geldi. Koma halinde idi. Derhal sezaryenle doğurttuk. Anne ağırdı ve bilinç kapalı idi. Çok sıkı takip ediyorduk, benim hastamdı. Başından hiç ayrılmıyordum. Bebeği kurtarmıştık ama anne tedaviye hiç cevap vermiyordu. Ameliyat ın ikinci günü idi hasta daha da ağırlaşmış ağrılı uyaranlara dahi cevap vermiyordu. Bir ara hasta bakıcı kör Emine yanıma geldi ve Doktor bey hiç uğraşma bu hasta gidici demez mi!!!. Çok kızmıştım ve bağırdım çağırdım Emine hanıma. Hiç alınmamıştı.
Gülümseyerek doktor bey bak. Bu kadının kimyası bitmiş, parazitler bile onu terk ediyor dedi. Dikkatlice bakınca hakikaten (biraz kirli bir hanımdı) başındaki ve vücudundaki bitler keneler kadını terk ediyordu. Bir saat sonrada hanım vefat etti. Hakikaten vücut kimyası parazitler için dahi müsait değilmiş.
Dahiliye stajı yapıyorduk. Prof. Dr. Nejat Harmancı hoca ile koğuşta (Eski dahiliye koğuşu Cerrahpaşa ) sabah viziti sonunda koğuş kapısında hastaları değerlendiriyordu hoca. En yakınında olan hasta için hiçte güzel şeyler söylemedi. Doçent ve baş asistanına iyi takip edin akşamı bulmaz dedi ve gitti.
Biz stajyerler koğuşta kalmıştık. Koğuş hasta bakıcısı topal Tahsin efendi bize yaklaştı ve dedi ki: Hoca yanılıyor. Bu hasta iyileşecek. Ölecek hasta koğuşun en sonunda yatan ve uyuyan hastayı göstererek işte o dedi.
Gerekçe olarak da bakın başında Azrail kara sinek olmuş dolaşıyor dedi. Hakikaten birinci hasta iyileşti, Topal Tahsin’in ölecek dediği hasta ölmüştü. Azrail dediği karasinekte yoktu. Yoktu ama adli bilimlerden sonradan öğrendiğimize göre biyokimyası değişen ölecek hastaya kara sinekler gelir üremeleri için bu hastaların burunlarına belirli saat önce yumurtlarlarmış. Artık şüpheli ölümler de ölüm saati bu yumurtalarla belirlenir olmuş adli tıpta…
Kalın sağlıcakla…
Prof. Dr. Rehat Faikoğlu