Seçimler, seçenekler, alternatifler, tercihler, fırsatlar, kararlar – bunların hepsi kolektif psişemiz (bilinç ve bilinçdışımız) üzerinde güçlü bir etkiye sahip olan kelimelerdir. Özgür iradeyi ve kendi kaderini tayin etme hakkını, olmak istediğimiz kişi olma yeteneğini ve yaşam yolculuğumuzda seçtiğimiz herhangi bir yolu seçme yeteneğini çağrıştırırlar. Yine de, bu niteliklere gerçekten sahip olup olmadığımız, ilk filozofların varlığımız üzerinde düşünmeye başlamasından bu yana bir tartışma ve çekişme noktası olmuştur.
Bu yazıda, hayatımızı şekillendiren güçlü etkiler olduğuna inandığım bazı kavramları inceleyeceğim.
Genler
Genlerin kim olduğumuz üzerindeki etkisi bilim camiasında defalarca kanıtlanmıştır. Genel fikir birliğine göre, genler gelişimimizin yaklaşık yüzde 50’sini oluşturur. Genlerimiz boy, vücut tipi, göz ve saç rengi ve belirli hastalıklara yatkınlık gibi birçok fiziksel özelliği belirler. Dışadönüklük, nevrotiklik, uyumluluk, vicdanlılık, açıklık ve mizaç gibi kişilik özelliklerinin genlerimizden türediği bulunmuştur. Ebeveynlerimize bize verdikleri genler için teşekkür edebilir veya sinirlenebiliriz.
Genlerin gelişimimiz üzerindeki önemine rağmen, aslında onlar hakkında konuşmayı pek yararlı bulmuyorum. Peki neden? Birincisi; sınırlarımızı test edene kadar genlerimizin ne kadar “iyi” olduğunu bilemeyiz. İkincisi; bize verilen genler hakkında hiçbir şey yapamayız, bu yüzden onlar üzerinde durmak beyhude bir çaba olur. Üçüncüsü; sözde “iyi” genler, başlangıç çizgisindeyken grubun en ön sıralarına geçmemizi sağlayabilir, ama yarışı nerede bitireceğimiz hakkında çok az şey söylerler.
Yetiştirilme Tarzı
Genler gelişimimiz üzerindeki etkinin yarısından sorumluysa, o zaman çevremiz diğer yarısından sorumlu olmalıdır. Son araştırmalar, çocuk gelişimindeki farklılıkların yüzde 20 ila 50’sinin ebeveyn etkilerinden kaynaklandığını bildirmiştir.
Benim çalışmalarımın en temel dayanaklarından biri, şu düşüncedir; “çocuklarımız, dışarıdan en çok aldığımız mesajlara dönüşürler”. Ve ebeveynler, bu mesajların ne olacağı üzerinde en erken, en hızlı ve en uzun süreli etkiye sahiptir. Kendimiz, ilişkiler, eğitim, kariyer, din, siyaset ve daha birçok şey hakkındaki değerlerimiz ve tutumlarımız öncelikle yetiştirilme tarzımızdan gelir.
Genler gibi, sahip olduğumuz yetiştirilme tarzını veya çocukken aldığımız mesajları da biz seçmiyoruz. Büyük ölçüde, çocuklukta ebeveynlerimizin eylemleri ve sözleri aracılığıyla aldığımız mesajların kurbanıyız. Küçüklükte; ailemizin bize baskın olarak verdiği mesajları hiç düşünmeden benimsemeye eğilimliyizdir. Çünkü yaşamımızın erken döneminde bize sunulurlar ve kendi içlerinde tutarlıdırlar; ve biz de sağlıklı mesajlarla sağlıksız olanları ayırt edecek olgunlukta değilizdir. Bu erken maruziyet; genç yaşamlarımızın dokusuna örülür, zihnimizin ilgisini kazanır. Çocukluk boyunca ve büyük ölçüde yetişkinlikte, dünyayı değerlendirirken bizim için varsayılan durum haline gelir.
Genlerden farklı olarak; olgunlaştıkça ve eleştirel düşünme becerilerimiz geliştikçe, bu mesajları kabul edip etmeyeceğimiz konusunda giderek daha fazla seçim yapma yeteneğine sahip oluruz. Ebeveynlerimizden ayrılıp okul, arkadaşlar ve iş dünyasına adım atarken, bizimkinden farklı bakış açılarına sahip çok çeşitli insanlarla etkileşime gireriz. Bu çeşitlilikte, bizimkinden çok farklı olabilecek kültürlere maruz kalırız. Hayatımızın statükosundan memnuniyetsizlik duyma, kendini keşfetme ve bilinçli seçim yoluyla; hayatımızı bu noktaya yönlendiren tutum, değer ve inançların yükünden kurtulmak için bilinçli seçimler yapmamız mümkün hale gelir. Böylece şu andaki kimliğimizle ve gelecekte olmak istediğimiz yer ile uyum sağlayan başka tutum, değer ve inançlar seçebiliriz.
Popüler Kültür
Popüler kültüre maruz kalmak, kim olduğumuzda her zaman önemli bir rol oynamıştır. Sosyal varlıklar olarak, genellikle yaşamlarımızda en çok mevcut olan kültürün değerlerini, tutumlarını ve inançlarını benimseriz. Maruz kaldığımız ilk kültür aile kültürümüzdür, ancak dünyayla tanıştıkça ve akranlardan, okuldan, ders dışı etkinliklerden ve medyadan gelen mesajlara maruz kaldıkça, aile kültürünün etkisi azalır ve popüler kültürün etkisi artar.
Eski nesillerde ebeveynler, çocuklarının maruz kaldığı popüler kültür üzerinde nispeten sıkı bir kontrole sahipti. Ebeveynler; mahalle, okul, ibadethaneler ve sosyal etkinlikler dahil olmak üzere çocuklarının bulundukları çevre üzerinde neredeyse tam kontrole sahipti. Evet, daha kapsamlı bir popüler kültür hayatlarımıza televizyon, radyo, reklam formlarında dahil olabiliyordu. Ama her durumda, popüler kültüre maruz kaldığımız seçenekler eskiden kısıtlıydı. Televizyonlarda birkaç tane kanal vardı örneğin, magazin dergileri ve gazeteler belli başlıydı.
Popüler kültür; hayatımızın her yerinde olduğu ve hayatımızın her alanına dokunduğu için fark etmediğimiz, çok göze çarpmayan ama çok etkili bir güçtür. Sosyal varlıklar olarak ortak bir kültürel deneyim için can atıyoruz çünkü bu bir bakıma ailemizi, arkadaşlarımızı, akranlarımızı, iş arkadaşlarımızı ve hayatımızdaki diğerlerini birbirine bağlayan bir güç. Popüler kültürümüzü reddetmek, ıssız bir adada yalnız kalmak gibi hissettirebilir. Hal böyle olunca, popüler kültürü hayatımızdan çıkarmayı seçmek, tamamen imkansız olmasa da göz korkutucu görünebilir.
Teknoloji
Teknolojinin varlığı ve hayatımıza etkisindeki çarpıcı artış, sadece popüler kültürün kimliklerimize olan etkisini arttırmakla kalmaz. Teknoloji; bilişsel, duygusal, sosyal, eğitimsel veya politik olsun, gelişimimizin her yönü üzerinde iyi bilinen ve büyüyen bir etkiye sahip olan başlı başına bir güç haline geldi. Bu etki artık sadece bir derece meselesi değil, aynı zamanda bir tür meselesidir; Marshall McLuhan’ın 1967’de çok ileri görüşlü bir şekilde belirttiği gibi, “araç, mesajdır.”.
Teknoloji, ister telgraf, ister radyo, televizyon veya bilgisayar olsun, her zaman kâr güdüsü tarafından yönlendirilmiştir ve geçmiş dönemlerden internet öncesine kadar teknolojinin kullanımının çoğu, tüketicilerine ürün satmayı amaçlayan reklamları içermektedir. Bununla birlikte, sosyal medya aslında bizleri de birer ürün haline getirmiş durumda. Bilgilerimiz, verilerimiz, çevrimiçi kullanımımız ve çeşitli sosyal medyalara harcadığımız zaman ve kullanım biçimlerimiz; daha sonra Facebook, Instagram, Twitter gibi reklamcılara büyük karlar için satılmaktadır.
Teoride, teknolojiye olan ilgimizi azaltmak bizim seçimimiz olsa da, bunu söylemek yapmaktan daha kolaydır. Dahası, hayatımızdaki bir güç olarak teknolojiden kopmak, şu anda içinde yaşadığımız bu teknoloji odaklı dünyada bizi birbirine bağlayan sosyal bağlardan kopmak anlamına gelir.
Ek olarak, araştırmalara göre özgür iradeyi kullanarak teknolojiden uzaklaşmayı seçtiğimiz zaman, büyük bir dirençle karşılaşıyoruz. Bunun sebebi, teknolojinin psikolojik ve duygusal bağımlılık yaratan özellikleri olması; daha da önemlisi aynı alkol, madde ve kumar bağımlılığında gördüğümüz gibi nörofizyolojik bağımlılığa yol açıyor olması.
Beklenmedik olaylar
Bu beşinci madde, gelişimimiz üzerinde pek de önemli bir etkiye sahip olduğunu düşündüğümüz bir şey değildir. Yine de önde gelen araştırmacılar bunun, daha bilinçli ve önceden tasarlanmış kontrolün mümkün olduğu, ebeveynlik ve okul gibi çevresel faktörlerden daha etkili olduğunu savunuyor.
Ben hayatlarımızı uzayda hızla ilerleyen meteorlara benzetiyorum. Hayatımıza bir kuvvet uygulanmadığı sürece biz ölünceye kadar mevcut rotasında devam edecektir. Beklenmeyen olaylar hem olumlu (örneğin, müstakbel eşinizle tanışmak, planlanmamış bir iş teklifi almak) hem de olumsuz (örneğin, ağır hasta olmak, araba kazası geçirmek) olabilir ve gelecekteki benliğinizi eşit derecede beklenmedik şekillerde, iyi yönde veya kötü yönde şekillendirebilir.
Beklenmedik olayların gelişimimizi etkilemesinin bir başka yolu da genetik geçiştir. Çünkü yaşamdaki planlanmamış olaylar, özellikle büyük duygusal önemi olanlar, önceden uykuda olan bir geni etkinleştirme yeteneğine sahiptir. Örneğin, bir ebeveynin ölümü veya işini kaybetmesi, depresyona genetik yatkınlığımız varsa bunu tetikleyebilir veya çevredeki toksik bir şeye maruz kalmak kanser genini harekete geçirebilir.
Şimdiye kadar anlattığım beş etkiden, beklenmedik olaylar, kim olduğumuz üzerindeki etkisinden kaçınılması en zor olanlardır. Doğaları gereği, onları öngöremez veya kendimizi hazırlayamayız. Hayatlarımız üzerindeki etkilerini kolayca azaltamayız. Beklenmedik olayların şoku (ve buna bağlı olumsuz travma) hem istikrarı bozabilir hem de “yaşam ataleti”mizin gidişatının sağlıksız bir yöne kaymasına neden olabilir. Beklenmedik olayların bizi nasıl etkileyeceğini seçmemizin tek yolu, onlara nasıl tepki verdiğimizdir; örneğin bir tehdit mi yoksa bir meydan okuma mı?