Yaşamak için bir anlama ihtiyacımız var mı? Hepimizin değil.
Anlam, ihtiyaçlar hiyerarşisinde çok yukarılarda duran bir ihtiyaç. Her ne kadar Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidinde “anlam”a ayrı bir yer vermese de, hayatta kalmak için anlamın da bir ihtiyaç olduğu, tüm ihtiyaçlar gibi anlam ihtiyacının da sağ kalım için gerekli olduğu bir gerçek. Bir eli yağda bir eli balda olan insanlarda intihar oranlarının daha yüksek olması bize anlamın da yaşamsal bir gereksinim olduğunu gösteriyor.
Hayatın anlamı üzerine sohbet ettiğim bir arkadaşımın, ben hararetle tüm insanların hayatın anlamını sorguladığını savunurken söylediği şey çok çarpıcıydı: “Sen 11 ÜS’dekilerin bunları düşündüğünü mü sanıyorsun?” (11ÜS daima tıka basa dolu olan Üsküdar-Sultanbeyli otobüsü.) Haklıydı, en temel gereksinimlerini karşılamak için günde en az 8-10 saat mesai yapan ve aynı günün 3-4 saatini bir otobüsün içinde istiflenmiş halde geçiren ama buna rağmen yine de geçinemeyen insanların bu tür metafizik dertlerinin olması pek de mümkün değildi hakikaten. Kirasını ödeyemeyen, çocuğuna istediği oyuncağı alamayan, hatta yavrusunu besleyemeyen insanlar en hayatî ihtiyaçlarıyla o kadar meşguldür ki sıra hayatın anlamına gelmez, gelemez.
Varlık nedenimiz, hayatımızın anlamı gibi konularla ilgilenmek yalnızca “tok” insanların değil, aynı zamanda “güvende olan, sevgi ve saygı gören” insanların işidir.
Felsefe en nihayetinde bir sorgulama faaliyeti, düşünsel bir etkinlik ve her düşünsel etkinlik gibi boş zaman gerektiriyor. Ticaretin gelişkin olduğu ve siyasi olarak güvenli ortamlarda insan başarıları denen sanat, bilim ve felsefe etkinliklerinin çok daha yaygın olarak görüldüğü tarihsel bir gerçek.
Bu durumu insan bedeninde de gözlemleyebiliriz. Mesela güvenliğimiz tehdit altındayken limbik sistem çok çalışır, stres hormonları salgılarız ve bedenimiz tüm dikkatini soruna yöneltir. Böyle bir durumda sanat eseri ya da bilimsel bir teori üretemeyiz çünkü bunları yapmamıza yarayan prefrontal korteks devre dışı kalır. “Açken ben ben değilim” diyen insanları görmüşsünüzdür, hakikaten de açlık insanın huyunu değiştirir. Benzer şekilde, son derece halim selim insanlar savaş anında vahşi hayvanlara dönüşebilir. Kısaca bizi insan yapan prefrontalı kullanarak gerçekleştirdiğimiz faaliyetler için temel ihtiyaçlarımızın karşılanmış olması gerekir. Bu temel ihtiyaçlar yeme, içme, barınma gibi fiziksel ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, sevgi ve ait olma ihtiyacı, ve itibar görme ihtiyacıdır. Varlık nedenimiz, hayatımızın anlamı gibi konuları düşünmek yalnızca “tok” insanların işi değil, aynı zamanda “güvende olan, sevgi ve saygı gören” insanların işidir.
Muhtacım Gözlerine, Sözlerine ve Daha Nicelerine…
İhtiyaçlarımız karşılandığı ölçüde mutluyuz.
İnsan, bir ihtiyaçlar varlığı, yaşamak için bir sürü şeye muhtacız. Çoğunlukla farkında olmasak da sağ kalımımız için havaya, suya, toprağa, ateşe, aya, güneşe, bitkilere, hayvanlara ve binlerce insana muhtacız. Hepimiz bir şekilde yaşıyoruz, ama yaşamlarımızın kalitesi ihtiyaçlarımızın ne kadarının karşılandığıyla ilgili. “Parayla saadet olmaz” sözü paranın mutluluk için yetmediğini belirtir, başka şeyler de gereklidir. Ne var ki sağlıklı ve mutlu bir yaşam için para yeter şart olmasa da gerek şarttır yani tek başına yetmez ama onsuz da olmaz. Mutluluk ölçekleri belli bir gelir aralığının altındaki insanların diğerlerine göre mutsuz olduğunu ve aynı aralığın üstünde olmanın fazladan mutluluk getirmediğini söylüyor.
Mutlu bir hayat için fiziksel ve güvenlik ihtiyaçlarımız kadar Maslow’un piramidinde alttan 3. sırada yer alan sevgi ve aidiyet ihtiyaçlarımızı da karşılamamız gerek, bunlarsa parayla satın alınmıyor. Zengin ama mutsuz ya da fakir ama mutlu insanların sırrı da büyük ölçüde bu ihtiyacın karşılanıp karşılanmamasıyla ilgili. Sevgi ve aidiyet ihtiyaçlarının üzerinde ise saygı görme ihtiyacı yer alıyor.
İhtiyaçlar burada bitiyor mu? Elbette hayır! Maslov’a göre en üstte “kendini gerçekleştirme ihtiyacı” var. Peki, bu ne demek?
Hiyerarşi piramidini önce yukarıdaki gibi sunan Maslow, daha sonra kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarını detaylandırarak onları “Varlık ihtiyaçları” anlamına gelen B-needs (Being-needs) terimi ile ifade eder ve piramidini aşağıdaki hale getirir: Yeni piramitte bilişsel ihtiyaçlar, estetik ihtiyaçlar, kendini gerçekleştirme ve kendini aşma ihtiyacı var! Sizce anlam ihtiyacı bu piramidin neresinde?
Piramide sonradan eklenen ihtiyaçlar prefrontal korteks ile ilgili. İlk dört ihtiyaç seviyesinin tamamı özellikle primatlarda görülüyor, fakat öyle görünüyor ki 5. seviyedeki ihtiyaçlar tamamen insana özgü. Başka bir ifade ile insanlığımızın hakkını vermek için ilk dört ihtiyacı karşılayarak en üst ihtiyaç seviyesinde ulaşmamız gerekir ki bilim, sanat ve felsefe yapabilelim.
Bu sorunun muhatabı olabilmek için ihtiyaçlar hiyerarşisinde manzaralı bir yerde olmalısınız. Anlam kendini gerçekleştirmekle ilgili bir olgu, dolayısıyla çok yukarılarda. Hayatının anlamını/amacını bulan insanlar kendilerini gerçekleştiriyorlar ve sonuçta mutlu ve diğerlerine faydalı hayatlar yaşıyorlar. Peki, siz hayatınızın anlamını nasıl bulabilirsiniz?
Hayatın anlamını bulabilmek için her şeyden önce onun var olması gerekir. Bizden bağımsız, hiç değişmeden duran ve herkes için aynı olan bir anlamı var mı hayatın? Böyle bir şey mümkün mü?
Hiçbir hayatın kendinde bir anlamı yok, aslında aranıp da bulunacak bir anlam da yok. Hayatlarımızın anlamlarını eğer başarabilirsek, bizler üretiriz. Her ne kadar bu üretimi yapacak araçları kendimiz seçmesek bile, kendimizi tanıyarak anlamlardan anlam beğenebiliriz.
Hayatımızın anlamı “ne için yaşıyorsun?” sorusuna verdiğimiz yanıttır. Çocuğum için, onurum için, dinim için, ailem için, servetim için, kariyerim için, hatta Fenerbahçe için yaşıyorum diyebilirsiniz; ya da ne için yaşadığınızı bilmiyor olabilirsiniz. Ama eğer piramidin üstlerine çıktıysanız, aşağı atlamamak için er ya da geç kendinize uğruna yaşayacağınız bir amaç edinmeniz gerekir. Anlamın amaçla ilişkisini fark ettik değil mi?
Hayatı boyunca emekliliğin hayalini kuran ve emekli olunca hayata gözlerini yuman insanlara rastlamışsınızdır. Sizce neden bu insanlar emekli olunca ölürler? Çünkü hayatlarının amacı emekli olmaktı ve o amaca ulaşınca hayatın anlamı kalmadı!
Bizi diri tutan hayattaki amaçlarımızdır, onlar bize yaşama motivasyonu verir. Eğer kendi donanımımıza uygun amaçlar belirlersek anlamlı, doyumlu ve başkalarına faydalı hayatlar yaşarız. Bu yüzden amaç sağ kalıma hizmet eden yaşamsal bir ihtiyaçtır. İnsanın Anlam Arayışı kitabının yazarı Viktor Frankl’ın dediği gibi “insanın gerçekte ihtiyaç duyduğu şey, uğruna çaba göstermeye değer bir hedef, özgürce seçilen bir amaç için uğraşmak ve mücadele etmektir.” Mücadelenin sonucu önemli değildir, çünkü sonuç sonra gelecektir. Önemli olan hedefe giden yolda yürürken, tam şu anda yaşanan doyum duygusudur. Şairin dediği gibi “İçimde bir iş yapmanın saadeti”ni hissedebilmektir.
Uğruna yaşayacakları amaçları olanlara ne mutlu! Darısı amaçsızların başına…
Not: 11 ÜS’de de hayatın anlamını sorgulayanlar pekâlâ olabilir, nitekim Viktor Frankl hayatının anlamını Nazi kamplarında buldu. Nerede ve hangi şartlarda olursak olalım eğer hayat bizi anlam bulmamız için sıkıştırıyorsa şanslıyız, yaratacak bir anlamımız var demektir!
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Tanrı “İyi” Olmak Zorunda Mı?