Allah ’ın Emri, Peygamber in Kavli ile Misvaklıdan Recep ağa oğlu Hüsmen’e Şakir aganın kızı Ayşe’yi istemişti. Ayşe güzel mi güzel alımlı mı alımlı idi. İki yanağında iki gonca gül oturuyordu. Kendinden allık sürmüş gibi idi.
Ya iki yanağındaki gamzeler!
Yalnız gülerken değil devamlı görünüyordu. Kaşlar yay gibi. Gözler sürmeli. Kirpikleri görmeye değerdi. Balık etinde akça pakça idi. Gülünce hafif önler arası açık dişler özene bezene yaratılmıştı.
165 boylarında kilo su tahminen 60 civarında idi. Tanrı sanki özene bezene yaratmıştı Ayşeyi. Düğünlerde komşu köylerden dahi Şakir aganın Ayşe’yi görmeye geliyorlardı. Pek kıymatlısı idi Ayşe babasının. Tarlaya çalışmaya dahi götürmüyordu onu babası. Ne giyse yakışırdı Ayşeye.
Akranları onu hep kıskanırlardı. Güzelliği yanında, ağır başlı idi Ayşe. Köy de kimselere gitmezdi. Kimselerle de yüz göz olmazdı. Ailesi kendi halinde idi. Zengin hiç değildi. Çok fakirde sayılmazlardı. Arazileri yoktu. Tütüncülük yaparlardı onlarda köyde herkes gibi.
İcar ile tarla alırlar ve tütüncülükle sağlarlardı geçimlerini. Recep ağa ve ailesi öyle mi idi? 25 büyük baş hayvan, 200 koyun 250 dönüm arazi si vardı. Traktör mü 3 tane idi. Üç çocuğu vardı Recep ağanın. İlk iki kızı evlenmemiş, evlenememişlerdi. Çünkü çok çirkin idiler ve yaşları da bir hayli ilerlemişti. Ama kardeşleri Hüsmen’e evlenme sıralarını vermişlerdi. Ayşe’yi uygun görmüştü onlarda kardeşlerine(!) Zerrin ile Berrin. Hüsmen kendi halinde bir delikanlı idi. Tarlada çalışmazdı. Ne de tarlada çalışan amele nin ( işçilerin) başında dururdu.
Bu yüzden babası ile araları pek iyi değildi. Hüsmen’in en büyük zevki kuş avlamaktı. Tek saçma atan küçük av tüfeği ile bütün gün ormanda kuş avlardı. Ayşeyi kendisine istendiğini bile annesinden öğrenmişti.
Tüfeğine saçma almak için annesinin yanına gittiğinde öğrenmişti annesinden Ayşenin istendiğini. Evde kalmış iki ablası ile annesi heyecanla söz bohçası hazırlıyorlardı. Bohçadaki iç çamaşırları n halis ipeğini seçmişti annesi, terlikler halis deri, havlularla yazmalar has iğne oyası ile işlenmiş ve Türkiye’den getirtilmişti.
Cami, minare şişeli İstanbul kolonyası ve dantel işlemeli yağlıklar(mendiller) özenle ipek bohçaya yerleştiriliyordu. O sırada öğrenmişti Hüsmen Ayşeye sözlendiğini. Umurunda değildi. Saçma almak için annesinden harçlığını aldığı gibi kuş avlamaya gitmişti.
Ayşe öğle miydi? Hiç gönlü yoktu bu söze. İçi yanıyor , için için ağlıyordu. İstemem dedikçe annesine; alışırsın kızım bak ben babana nasıl alıştım sende alışırsın diyordu(!) Sıkıntı çekmezsin Hüsmenler zengin diyordu annesi. Ama bilmiyorlardı ki Ayşe Aliyi seviyordu.
Bunu köyde herkes biliyordu ama Rüstem Ağadan korkuya kimse dillendiremiyordu. Annesi bohçayı hazırlarken bakmamıştı bile. Zaten bohçaya bir havlu, bir mendil bir de bir çift çorap koymuşlardı.
Dikme Ahmetin Ali ile Ayşe ilkokuldan beri yavuklu idiler. Ayşe yazdığı mektubu gizlice Aliye ulaştırdı. Aralarındaki iletişimi kardeşi Ayşegül yapıyordu. Okula gidip gelirken Koca Hüseyinin evinin köseşinde Ali onu bekler mektup alım verimi öyle yapılır d ı. Ama bunu kimse bilmiyordu.’’ İçim yanıyor Alim diyordu Ayşe son mektubunda ve ne yapacağız diye soruyordu? Rüstem ağa her türlü önlemi almıştı.
Gece gündüz iki hizmetkarı nöbetleşe Ayşenin evinin önünde bekçilik yapıyorlar, Alinin Ayşeyi kaçırmaması için her türlü önlemi alıyorlardı. Ali yağız, elinden her iş gelen çalışkan bir delikanlı idi. Annesinin babasının uyarılarına rağmen kararını vermişti! Ayşeyi kaçıracaktı.
Rüstem ağa acele ile Şakir agaya haber göndererek bütün düğün masraflarını kendi karşılayacaktı, tütün satımlarını beklemeden düğün yapılacaktı. Öyle de oldu. Düğün dernek kuruldu. İki gün iki gece davullar çaldı hem de ovadan alacalar idi davullar. 10 koyun bir sığır kesmişti Rüstem ağa yalnız Misvaklı halkı değil tüm civar Türk köylüleri de davet edilmişti.
Gelin almaya gidecek kağnı arabası bir süslenmişti, görmeye değerdi. Ama Alide hazırlanmıştı gizlice Ayşeye bunu iletmişti. Azınlık mensubu olduğu için Yunanlı arkadaşlarından yardım istemişti. Karayaninin Kosta ben ve sarhoş Hristonun Yani sana yardım edeceğiz demişlerdi.
Hristonun ZUNDAPP marka motosikleti düğün günü Aliye verdiler. Güzel motosiklet sürerdi Ali. Motosikleti kırmızı beyaz kurdalelerle süslemişti. Misvaklı ile Boyacılar köyü arasında İskeçe çayının bir kolu olan Valta kanalından geçecekti. Ya motosiklet stop ederse? Ali bir gün önceden kanala girerek kanalın en sığ yerini taşlarla işaretlemişti.
Düğün günü babasının kemikten saplı keskin mi? keskin çakısını cebine koyarak, damat gibi giyinerek evden çıktı Ali. Kosta ile Hristoda kimseye hissettirmeden düğünü seyrederlermiş görüntüsünde Alinin fedayiliği yapıyorlardı. Gelin baba evinden alınmış davul zurna lar eşliğinde damat Hüsmenin evine doğru giderken motosikletin üstünde Ali gelin arabası nın önünü keserek çok yüksek sesle, birazda heyecan ve korkudan olsa; HAYDİ AYŞE GELİYORMUSUN diye haykırır.
Bunu duyan ve gören Ayşe hemen kendini gelin arabasından atarak Alinin motosikletinin arkasına oturur. Herkesin şaşkın bakışları arasında hızlı sürrr Alim diye seslenir.
Beyaz gelinlik motosikletin arkasında savrula savrula uzaklaşırlar. Kanaldan geçerken de motosiklet te stop etmez. Sonunda Yunanlı arkadaşlarının hazırladığı güvenli yere ulaşırlar. Köy de kıyametler kopar. Ama Ayşe İle Ali muratlarına ererler.
Sonra ne mi oldu?
Bu güzel çiftin 3 çocuğu oldu.
En son Anneanne ve büyük baba olduklarını duydum.
Çok merak ediyorum: ’’ Gelin ata binmiş, ya nasip hangi kapıda ineceğim’’ atasözü acaba bu olaydan sonra mı? söylenmiştir.
Kalın sağlıcakla…
Prof. Dr. Rehat Faikoğlu