Hekimlerimize ‘Giderlerse gitsinler’ demek hiç kimsenin haddi değildir!

Üniversite sınavında ilk sıralarda girilen ve en en az altı yıl süren ağır Tıp Eğitimi, TUS sınavı, 4-5 yıl uzmanlık eğitimi ve asistanlık süreci, Yan Dal uzmanlığı derken hekimlerin neredeyse hayatının yarıdan fazlası ağır eğitim koşulları altında geçmektedir. Her eğitimden sonra diploma verilmeden kamuda mecburi hizmet yükümlülüğü vardır. Hekimlik kendini toplumun ve insanlığın hizmetine adamaktır. Bunu en iyi çocuklarını tıp eğitimine veren aileler bilir.
Tüm gün çalıştıktan sonra sabaha kadar ayakta geçen nöbet ve devamında akşama kadar süren ameliyatlar ve yoğun çalışma süreci, günaşırı ya da üç güne bir nöbetler hekimliğin rutin yaşam profili olmuştur. Bugün 50 yaş üzeri hekimlerimiz hala nöbet tutmaktadır. Gece gündüz çalışan, sevdiklerimiz ya da kendimiz hasta olduğumuzda şifa için gözüne baktığımız, bizleri hayata bağlayan, hastasını iyileştirdiğinde en az bizim kadar sevinen, bizimle dertlenip bizimle gülen cefakar hekimlerimize yapılan rencide edici muameleleri kabul etmiyoruz.
Hekimlerimiz ve sağlık emekçilerimiz ağır şiddet baskısı altında ezilmektedir. Alo 184 Sağlık Bakanlığı şikayet hattı ile sağlık personeli hedef gösterilerek şiddet tırmandırılmış, adeta özendirilmiştir. Neredeyse her gün fiziksel sözel şiddete uğramakta ve darp edilerek hayati tehlike yaşamaktadır. Hastası ve hasta yakınları tarafından katledilen meslektaşlarımız da bizleri derinden üzmektedir. Dağ fare doğurmuş, sağlıkta şiddet yasası bekleneni vermemiştir. Sağlıkta etkin bir şiddet yasası bir an önce çıkartılarak hekimlerimize ve sağlık emekçilerimize yönelik şiddet önlenmelidir.
Ağır bir şekilde yaşadığımız Pandemi koşullarında yeterli koruyucu tedbirler alınmadan bütün yük hekimlere ve sağlık emekçilerine yıkılmıştır. Covid-19 meslek hastalığı kapsamına dahi alınmadan bu hastalıkla mücadele ederken bulaşa maruz kalan, hayatını kaybeden meslektaşlarımız ve sağlık emekçilerimiz ve aileleri mağdur edilmiştir. Ne yazık ki sadece alkışlıyoruz demek yeterli değildir.
Sağlık ekibinin başı ve karar verici olan ve sorumluluğu tek başına taşıyan hekimlerimiz, yüzlerce hasta baktığı poliklinikte, nöbetlerde en ufak bir komplikasyon durumunda yüz binlerce liralık tazminat ve malpraktis davaları ve yıllar süren hukuki süreçle yüz yüze kalmaktadır. Hekimlerimize ödenen ücret ise gerçekte emeğin karşılığı olmaktan bile çok uzaktır ve yoksulluk koşullarını dayatmaktadır.
Kamudaki hekimler, düşük ücret, mobing, sağlıkta şiddet ve özlük haklarındaki mağduriyetlerle özel hastanelere geçmeleri özendirilmeye çalışılmaktadır.
Özel hastane patronu Sayın Sağlık Bakanı hekimlerin beş dakikada hasta bakmasına, uzun saat çalışma saatleri ve nöbete, sağlıkta şiddet ve emeğin karşına alamamasına, Covid-19’un meslek hastalıkları tanımına alınmaması gibi çoğu kendi bakanlığı döneminde ortaya çıkan sorunların çözümüne duyarsız kalmıştır. Yapılan uygulamalar adeta hekimleri kamudan uzaklaştırıp özele transfer etme, ucuz işgücüne dönüştürme hamleleridir.
Diğer meslek grupları bireysel çalışarak devletin her kurumuyla iş yapabiliyorken, doktorlarımızın bireysel çalışma olanakları neredeyse imkansız hale getirilmiştir. Çeşitli yaptırımlar ve SGK çifte standartlarla özel hastanelere ödeme yaparken, özel muayenehanesi olan hekimlere muayene, tetkik, reçete ve müdahale ödemesi yapmaması sonucu kendi işinde çalışamamakta, özel hastanelerde ucuz işgücü statüsüne ve ağır çalışma koşullarına mahkum edilmektedirler.
Sağlıkta dönüşüm denilen özelleştirmeci, piyasacı, sermayeye devredilmiş, ticari meta haline dönüştürülmüş sağlık sistemi sorunların kaynağıdır. Sistemdeki ağır sorunlar hekimler ve sağlık emekçileri ile vatandaşımızı yüz yüze getirmekte, sağlıkta şiddeti artırmaktadır.
Şehir Hastaneleri ile koruyucu sağlık hizmeti yok sayılarak, üzerine halktan saklanan yüz milyonlar ödenerek sağlık hizmeti müteahhit şirketlere devredilmiştir. Sağlık sistemi hasta garantili hastane sistemine indirgenerek, halkı hasta etmek için adeta teşvik edilmektedir. Bunun acısını hekimlerimiz ve halkımız ağır bir şekilde yaşamaktadır ve daha ağırlaşarak yaşayacaktır.
Hekimlerimize ‘Giderlerse gitsinler’ demek hiç kimsenin haddi değildir. İlk seçimde kimin gideceği bellidir.
Hekimlik mesleği usta çırak ilişkisi altında alınan bir eğitimdir. Meslekte en önemli unsur da tecrübedir. Hakkını isteyen uzmanlar ve tecrübeli hekimler gitsin biz asistanlarla ve yeni hekimlerle idare ederiz demek hekimlerin emeğine saygısızlığın yanı sıra nitelikli sağlık hizmetinden mahrum edilecek halkımıza verilecek en büyük cezadır.
Hekimler olarak buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz. Dün 14 Mart 1919’da İstanbul’un işgaline karşı bir başkaldırı olarak bağımsızlık coşkusuyla kutladık. 104 yıl sonra bugün aynı bilinç ve fedakarlıkla kutluyor, ‘Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz’ diyen Atamızın izinde halkımızın sağlık hakkı ve ülkemizin geleceğine sahip çıkmaya devam ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi nitelikli, ücretsiz, kamucu sağlık anlayışı ile sorunların çözümünü üstlenmeye hazırdır. Hekimlerimiz başımızın tacıdır. Her durumda sağlık hizmetinin başı olan hekimlerimizin özlük hakları ile güvenli bir ortamda çalıştıkları, insanca yaşam koşullarında ücret aldıkları, hastasına yeterli süre ayırabildikleri, ve meslek örgütlerinin sorunların çözümünde öncelikle muhatap alındığı bir yönetim anlayışı ile sorunları çözeceğiz. Hekimlerimizin yanındayız.
Hayatımızı, sevdiklerimizi ve geleceğimizi emanet ettiğimiz, büyük bir fedakarlıkla mesleğini icra eden tüm hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun!