Aktüelpsikoloji olarak “Aile” dosya konumuzu içeren bir söyleşi hazırladık.
Aileder Yönetim Kurulu Başkanı Sosyal Hizmet Uzmanı Fatih Kılıçaslan ile Toplumsal yapımızın daha sağlıklı ve işlevsel hale gelmesinde başat rol oynayan “aile kurumu” ve değişen toplumda “aile danışmanlığının” önemi hakkında konuştuk.
Aktüelpsikoloji: Toplumsal yozlaşmanın ileri düzeyde yaşandığı zamanımızda aile kurumumuz hasar görmüştür. Bu hasar çocuklarımıza da yansımıştır. Bu konuyu incelersek neler söyleyebiliriz.
Fatih Kılıçarslan: Şimdi ülkemizde aile kurumunu önemsiyorum. Bizi özellikle batı toplumlarında ayıran en önemli kurum aile kurumudur. Toplumsal değerlerimizin ifade edildiği aile kurumumuzla diğer kültür ve inançlardan farkımızı ortaya koyuyoruz. Aynı zamanda aile kurumumuz bizim bir zenginliğimizdir. Aileye baktığımızda ailenin bir eğitim veren kurum olma özelliğini görüyorum. Aile özellikle nesillerin yetişmesinde, çocukların hayata hazırlanmasında çok önemli bir işlev görüyor.
Aile kurumu aynı zamanda bir bakım kurumudur; çocukların güven içerisinde, sağlıklı beslenerek hem biyolojik hem de sosyolojik ve psikolojik bakımlarını destekleyen bir süreç çünkü anne-baba ve çocuk ilişkisi, çocuğun ruhsal gelişim sürecini destekleyen, temel güven duygusunu güçlendiren, benlik saygısını geliştiren, doğduğu andan itibaren her bir evrede biyolojik, psikolojik ve aynı zamanda sosyal bir işlev görür.
Çocuğun anne ve babası ile kurduğu ilişki ve kardeşleriyle iletişimi bir şekilde toplumla ilişkisinin de dayanağını oluşturur. Çocuk doğduğu andan itibaren sosyalleşme ve toplumsallaşma sürecini de ailede yaşar. Aile aynı zamanda bir sosyal yardım kurumudur. Aile üyelerinden birisi yaşlandığında, çocukların bakım ihtiyacı ortaya çıktığında, ekonomik sorunlar yaşandığında sosyal hizmet desteği de aile tarafından veriliyor. Aile toplumumuzun en önemli mihenk taşıdır. Eğitim işlevi var, bakım işlevi var, sosyal işlevi var, sosyal yardım ve destek hizmetleri işlevi var…
Bugün toplumumuzu bir arada tutan aile, aslında temel değerlerimizi de oluşturuyor. Bizi kültürel olarak, yaşam biçimi olarak diğer toplumlardan ayıran en önemli özellik olduğu gibi aynı zamanda güncel yaşamımızda da bizim destek noktamızı, gelişim noktamızı, eğitim noktamızı aile oluşturuyor. Dolayısıyla Türkiye’de yaşayan her vatandaşın hayatında ailenin çok önemli bir işlevi ve rolü var. Eğer ailede ve aile ilişkilerinde bir çatışma olursa, ailede boşanma olursa bunda hem anne-baba etkilenir hem de çocuklar olumsuz etkilenir.
Çocukların yetişmesi, gelişmesi, hayata hazırlanmasında birçok sorunlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bizim bir toplumsal girişimde; sağlıklı toplum olabilmek adına, güvenli toplum oluşturabilmek adına, inançlarımızı/değerlerimizi çocuklarımıza/nesillerimize aktarabilmek adına aileyi fonksiyonel kılmalıyız, ailenin işlevlerini geliştirmeliyiz, güçlendirmeliyiz. Ne yaparak aile işlevi geliştirilir? Çocuklar hayata ve geleceğe hazırlanmalıdır. Burada temel sorumluluk anne ve babaya düşmektedir. Yani anne ve babanın bir ailede en önemli rolü nedir? Çocukları yetiştirmeleridir. Çocukları eğitme rolüdür. Yani çocukların beslenmesi, bakımı, ihtiyaçlarının giderilmesi, temizliğinin yapılması, bedensel ve fiziksel bakımının yapılmasıdır. Ama çocuk aynı zamanda bir ruhsal varlıktır, sosyo-psikolojik varlıktır. İşte anne – baba öyle bir ilişki içerisinde, öyle bir rol ve sorumluluk yerine getirmelidir ki çocuğun sağlıklı ruhsal gelişimi desteklemeli, çocuğun sosyal yanı güçlendirilmeli…
Aktüelpsikoloji: Peki, bunu nasıl yapar, anne ve baba çocuğunu geleceğe ve hayata hazırlarken bu rol ve sorumlulukları nasıl yerine getirir?
Fatih Kılıçarslan : Öncelikle model ilişkisi vardır. Bir ailede anne ve baba çocuğuna örnek olur. Sağlıklı rol olur. Değer aktarımında da bu çok önemlidir. Ailede kültür, değer, inanç aktarımı gerçekleşir. Bir çocuğun İslami gelişiminde biz çocuğumuzu nasıl eğitiriz, nasıl destekleriz? Bir anne-baba çocuğuna değer, kültür, inanç aktarımını öncelikle sağlıklı rol ve model uygulayarak gösterebilir. Yani söylemek yerine göstermelidir.
Bir anne-baba kendi aralarındaki ilişki biçimlerini, iletişim biçimlerini hatta birbirlerine karşı kullandıkları kelimeler, çevresiyle ilişkileri, komşularıyla ilişkileri, geniş aile ile ilişkileri, teyzeleri, amcaları, dayılarıyla ilişkileri, buradaki tutumları her ne şekilde olursa olsun çocuk üzerinde etkiler oluşturacaktır. Çünkü çocuk taklit yoluyla öğrenir. Çocuğun doğduğu andan itibaren gelişim evresine baktığımızda çocuk annesini ve babasını taklit eder. Anne ve baba ne yapıyorsa, nasıl konuşuyorsa, bir meseleyi nasıl ele alıyorsa, nasıl değerlendiriyorsa çocuk aynı bir kamera gibi kayıt altına alır. Annenin davrandığı gibi davranır, annenin- babanın konuştuğu gibi konuşur. Hatta düşünme biçimleri, değerlendirme biçimlerini çocuk bir kamera gibi kayıt altına alır ve kendi kişiliğini ve bir şekilde geleceğini oluşturur.
İşte sağlıklı nesil yetiştirmede, değer aktarımında bizim çocuklarımıza karşı rol ve model olduğumuzun bilincinde olmalıyız. Hem eşler arası, anne ve baba kendi aralarındaki ilişkilerde mutlaka çocukları tarafından taklit edildiklerini, izlendiklerini, takip edildiklerini, gözlemlendiklerini dikkate alarak özenle hareket etmelidirler.
Aktüelpsikoloji: Bu noktada sağlıklı aile konusuna da temas edecek olursak neler söyleyebiliriz?
Fatih Kılıçarslan: İngiltere’de mutlu aileler ve mutsuz aileler üzerine bir araştırma yapılmış. Mutlu ailelerde yapılan araştırmalarda şu özellikleri tespit etmişler; eşler birbirleriyle sevgi içeren, saygı içeren, birbirlerini takdir eden onay kelime ve cümlelerini kullandıklarını. Hakaret içeren, aşağılayan, küçümseyen, olumsuz tutumlar yerine bilakis birbirlerine değerli ve önemli olduklarını hissettiren kelimeleri, cümleleri ve tutumları birbirlerine sergilediklerini tespit etmişler.
Mutlu ailenin özelliklerinde anne-baba ve çocuğun birlikte daha fazla zaman geçirdiklerini tespit etmişler. Anne ayrı, baba ayrı, çocuklar ayrı ya da baba saatlerce ve gün boyu işyerinde değil belli bir saat diliminde belli bir zamanda mutlaka akşam yemeğinde veya akşam yemeği sonrasında birlikte bir arada zaman geçirilmelidir. Bunlar bir ailede çocuğun sağlıklı yetiştirilmesi, çocuğa kültür, inanç ve değerlerin aktarılması için önemlidir.
Burada vurgulamak istediğim şu; insan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır. İnsanla ilişkilerimizde insanın mutlaka biyolojik ihtiyaçları; yeme, içme, su, hava gibi temel ihtiyaçlarını sağlıklı ve düzenli karşılamamız gerekiyor. Ama insan aynı zamanda psikolojik bir varlıktır. Bu psikolojik ihtiyaçları nasıl karşılanır? Buna duygusal ihtiyaçlar diyebiliriz. Sevilme, sayılma, değer verilme, önemsenme bir şekilde onaylanma özellikle çocukların yetiştirilmesinde takdir edilme olumlu davranışlarını onaylayarak bunu pekiştiririz. Mutlaka ailede çocuğun bu psikolojik ihtiyaçlarını karşılamamız lazım. Aynı zamanda insan sosyal bir varlıktır.
Sağlıklı bir ailede o insanın sosyal ihtiyaçlarını karşılamamız gerekir. İnsan kendi dışındaki annesiyle, babasıyla, çocuklarıyla ilişki kurmak ister. Akranlarıyla bir arada vakit geçirmek ister. Oyun oynamak ister. Aynı şekilde akrabalarını ziyaret etmek ister. Akrabalarıyla birlikte olmak ister ve böylece insan kendi dışındaki diğer insanlarla ilişki kurar, iletişim kurar, bir araya gelir, birlikte faaliyetler yapar ve sosyal gelişimi destekler. İşte sağlıklı bir ailenin en temel işlevi, biyolojik bireyin, çocuğun, kadının, babanın biyolojik ihtiyaçlarını karşılayan, psikolojik ihtiyaçlarını karşılayan ve o ailedeki her bir üyenin sosyalleşmesini, toplumsallaşmasını destekleme ve geliştirme işlevi vardır. Bu işlevi bir bütün olarak düzenli bir şekilde sürdüren ailelerde çocuklar sağlıklı gelişir. Geleceğe sağlıklı bir birey olarak, bir kişi olarak, anne olarak, baba olarak ya da iş adamı olarak hazırlanırlar.
Aktüelpsikoloji: Ailenin işlevselliğinden bahsettik. Ailenin işlevselliğinin Türkiye’de yaşayan insanların gelişimine, eğitimine, iş hayatına, ekonomik hayatlarına, ruhsal ve zihinsel hayatlarına faydası olduğunu – eğer sağlıklı bir aile hayatı olursa- bahsettiniz. Burada eşler arası iletişime kısmen girildi. İletişimde eşlerin birbirleriyle olan diyaloglarına girildi. Hem burayı biraz daha açabiliriz hem de rol dağılımında –ailede kadının bir rolü var erkeğin bir rolü var- şu anda Türkiye’de değişen toplumda kadın ve erkeğin rolleri hakkında ve aile danışmanlığını rolü üzerine bilgi verir misiniz?
Fatih Kılıçarslan: Güzel bir soru. Şimdi hızlı bir toplumsal değişim yaşanıyor ve değişimin getirdiği özellikle kitle iletişim araçları hayatımızda artık daha belirleyici olması, duygularımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz. Geleneksel aile yapımızda çiftler evlenmeden önce anne ve babaları, aileleri tarafından bir şekilde evlilik sürecine hazırlanıyorlar. Ancak şehirleşme ve kentleşmeyle birlikte geniş ailenin çekirdek aileye dönüşmesi ve bu hızlı bir değişim, yaşam biçiminde değişime uyum sağlamada bu şehir, kent hayatının getirdiği sorumluluklar karşısında çiftlerin, evlenecek kız ve erkek çocukların bilgiyle, bilinçle ve sağlıklı bir evlilik yapabilmeleri için desteklenmeleri çok önemlidir.
Geleneksel aile bu yaşanan değişimde çocuklarını yeterince bilgilendirmede, bilinçlendirmede, yönlendirmede yetersiz kalıyor. Artık bir şekilde aile alanı, aile hizmet alanı, aile danışmanlığı gibi yeni gelişen uzmanlık alanları ortaya çıkıyor. Aile danışmanlığının en temel fonksiyonu aslında evlilik öncesi çocuklarımızı evliliğe bilgilendirerek, bilinçlendirerek sağlıklı karar vermelerini destekleyerek hem eğitim hem de danışmanlık hizmetlerini içeriyor. Anneler, babalar bu süreci yönetmekte ve çocuklarının uyumlu bir birlik ve beraberlik sağlamalarında artık yetersiz kalıyorlar ya da yanlış yönlendiriyorlar. Hatta ebeveynlerin tutumları evlilik sürecinde bir kriz veya bir çatışma fonksiyonu olarak da karşımız çıkıyor. Bırakın kolaylaştırıcı olmayı, bilgiyle, bilinçle yönlendirmeyi bilakis yeni çiftlerin bugün sorunlarında kayınvalide gelin ilişkisi ülkemizde en sık görülen eşler arası çatışma sebeplerinden birisi olarak görülmektedir.
Bizim burada gençleri özellikle evliliğe hazırlamamız, evlilikteki ilişki biçimleri noktasında bilgilendirmemiz, evlendikten sonra değişen yaşamlarında annelik, babalık sürecinde çocuklarıyla ilişkilerinde nasıl rol olacakları noktasında desteklememiz çok önemli çünkü her bir ailenin bir evresi var. İlk evre nişanlılıkla başlıyor, ikinci evre karı-koca evresi, üçüncü evre çocuklu anne-baba evresi, ergenlik evresi, yetişkinlik evresi diye devam ediyor. Yaşlılıkla da birlikte bu evre bitiyor. Genellikle boşanmaya baktığımızda boşanma, bu evrelerde, geçiş dönemlerinde ailelerin yaşadıkları çatışma ve problemlerden kaynaklandığını görüyoruz. Çocuk dünyaya geliyor. Anne ile baba arasında uyum olmadığı için çocuğun dünyaya gelmesiyle birlikte ortaya çıkan sorumluluğu uygun bir şekilde işbirliği içerisinde paylaşmıyorlar. Baba ilgisiz davranıyor, eşine yardımcı olmuyor, çocuk bakımıyla ortaya çıkan sorunların nedeniyle eş yalnız kalıyor. Çocuğun bakımından kaynaklanan zorluklar, sıkıntılar, stres bu sefer eşler arası çatışmaya dönüşüyor. Bizim her şeyden önce ailede gelişimi eğitimle, bilgiyle, eşleri sürekli destekleyerek, ailenin sağlıklı işlevleri noktasında anneleri ve babaları eğitmeliyiz ve bilgilendirmeliyiz.
Aktüelpsikoloji: Hocam sizin aile içi şiddet ile ilgili çalışmalarınız var. Özellikle şiddet derken, Türkiye’de kadına yönelik şiddet, kadına yönelik şiddetin de özellikle fizyolojik boyutu ön plana çıkıyor. Fakat belki de şiddetin psikolojik boyutu daha da önemlidir. Bu hem kadına hem erkeğe hem de çocuklara yönelik olabilir. Aile içerisindeki psikolojik şiddet ve bunun üzerine çalışma çok fazla göremiyoruz. Ne yazılı anlamda ne de görsel anlamda ne de herhangi bir kurumun çözüm önerileri getirmesi anlamında çok fazla bir çalışma yok. Aile içerisindeki; ailenin kadına, erkeğe, çocuğa uyguladığı o psikolojik şiddetle ilgili ne söylersiniz?
Fatih Kılıçarslan: Kısaca değerlendirelim. Şiddet; sözel şiddet var, duygusal şiddet var, cinsel şiddet var ve fiziksel şiddet var. Şiddetin en ağırı neticede insanın hayatına son veren, son zamanlarda gündemde olan kadın cinayetleriyle bir şekilde cana kastetmek ama şiddet bir döngü, şiddet döngüsü önce duygusal düzeyde ihmal ile başlıyor. Örneğin kadının kocası tarafından veya çocuğun annesi ya da babası tarafından – sadece kadına şiddet yok, çocuğa da şiddet aile içerisinde çok önemli.- şiddet görmesi şeklindedir.
Zaten şiddet öğrenilen bir davranış; şiddet gören şiddet gösteriyor. Aslında burada ayrıca vurgulanması gereken husus, çocuğa yönelik şiddet, çocuğu ihmal ve istismar hususu bir kadına yönelik şiddet kadar gündemde tutulmalı ve bu konu toplumda farkındalık oluşturulması gereken bir konudur. Duygusal şiddet ihmal ile başlıyor, aşağılama, küçümseme, suçlama, sürekli eleştirme ve bunların sistematik ve devamlı olması şeklinde devam etmesidir.
Yani bir evde sürekli eleştiren, suçlanan bir çocuk duygusal şiddete uğruyor diyebiliriz. Ya da kocası tarafından sevilmeyen, değer verilmeyen, sürekli negatif baskıcı yaklaşımlar, kadına yönelik duygusal şiddet tabii sözel şiddete dönüşüyor duygusal şiddet. Duygusal şiddet de fiziksel şiddete dönüşüyor. Yani duygusal şiddetle bir ilişki, bir problem başladığı zaman bu bir döngü şeklinde sözel şiddet ve fiziksel şiddete kadar gidiyor. Temel güven duygusunun gelişimi çok önemli, bu şiddeti durdurmak çok önemli yani eğer çocuk ya da kadın ihmal ediliyorsa, istismar ediliyorsa, küçümseniyorsa buna dur diyebilmek, kendi sınırlarını net olarak belirleyebilmek karşısındaki ile nasıl bir ilişki kurabileceği noktasında yönlendirmesi gerekiyor. Ama bakıyoruz şiddete maruz kalan kadınlarda bu noktada kendini ifade etmede, karşısındaki kişiyi yönlendirmede, sınırları belirlemede hem bilgisiz hem de güvensiz. Bu durumda sağlıksız aile, sağlıksız yetiştirilmenin getirdiği özelliklerin sonucudur. Burada temel özellik aile eğitiminin sürekli ve sürdürülür olması önemlidir. Ailedeki eğitimi sürekli ve sürdürülebilir hale getirebilmesi ve bir uygulama olarak ortaya çıkması, ailenin bilgilenmesini, bilinçlenmesini, bir arada kaliteli zaman geçirmesini her şeyden önce bir alışkanlığa dönüştürüyor. Aile belirlediği kaliteli zaman ile hayatın bir parçası haline getiriyor. Anne, baba ve çocuğun belirlediği bir saati, aile saati olarak birlikte o zamanı verimli bir şekilde geçirerek her bir üye birbirini destekliyor, bilgilendiriyor, bilinçlendiriyor ve hayatın birçok zorlukları karşısında nasıl başarabileceği noktasında bir yöntem belirliyor.
Aktüelpsikoloji: bu keyifli ve doyurucu söyleşi için sizlere çok teşekkür ediyorum.
Fatih Kılıçaslan: Bu konuyu gündeme alıp “aile kurumuna” gösterdiğiniz ilgiden dolayı ve bizleri de davet ettiğiniz için teşekkür ederim.