Her Şey Güzel Olur İnşallah

19/10/2013

Hiç kimse altın hükmünde olmadığı gibi; hiç kimse de paslı teneke hükmünde değildir. değil mi ki, herkes kişiliğini bulunduğu ortamdan alır; eğitimle – öğretimle donanır ama mutlaka bir aslı, özü vardır;  tıpkı suyun içerisine konduğu kaba göre aldığı şekil misali!. İcraatları da o doğrultuda olur tabii ki… Ve hiçimse kimseye eşit değildir ve karşılaştırılamaz, karşılaştırılmamalıdır. Sözle ikna vakti çok geride kalmıştır, önemli olan yaşama intikal eden yöndür ve örnek alınarak netice beklemek umudu geçerli olandır. Hiç kimse kimseyle eşit değildir, dedik, olmamıştır da, olması da beklenemez ve eşitlik savunmayla, sözle de gelmez. Herkes haletiruhiyesi, kişiliği doğrultusunda yoluna devam eder. Herkes kendini, candan kendine yakın hissettiğini düşünür. Bu vesile ile herkes için son derece elzem olan adalette hiç bir zaman istenildiği gibi tecelli etmez.

İşte, bu ahval ve şerait içinde iktidara sahip olanlar, tarihte görülmemiş şekilde maddi ve manevi sahada akla hayale gelmez icraatlara damga vurmuş olabilirler. Biz vatandaşlar, bu yapılanlar karşısında son derece memnun ve mütehassıs olabilir, dua edebiliriz. Lakin birliğimize, beraberliğimize, dirliğimize, bizi asırlardır biz yapan değerlerimize halel getirecek tutum ve davranışlar sergilenmeğe başlandığında iş değişir. Biz de bir laf vardır, derler ki, (İnekler için) ”Bir tekne süt verdi, bir tekme vurdu yere serdi, tekne de gitti, sütte gitti.” işte o zaman dört iklim, yedi bölge tusunamiden beter eseriz; sonunu düşünmez, gerekeni yaparız. Yanarız ama kimseye de bırakmayız.

E şimdi, diyeceksiniz; hayırdır muallim, nedir bu afra, tafra: ya hu be kardeşim, az, öz, kısadan, çok zoruma giden bir iş var; eğer yanılıyor, ön yargılı davranıyor, tez canlılık yapıyorsam lütfen beni uyarın, aydınlatın. Meramım şudur ki, PKK çekilmedi ve daha beter yapılanıyor, deniyor. Beyin takımı dışarda ve mecliste pala sallıyor. Öğrenci andı kaldırılıyor; adamlar şimdiden özerklik ilan etmişçesine kendilerinin kabul ettikleri bölgelerde büyük bir ciddiyet içinde antlarını marşlarını okuyor, T.C. Hükümetinden, halkın vergilerinden her sahada bolca nemalanmağa devam ediyorlar. Şerefsiz Apo, adadan sallıyor… Murdarlar, ada ile kıyı arasında mekik dokuyup hava atıyor.  Vaktiyle, yere göğe sığdırılamayan koskoca genelkurmay başkanı hücrede yatıyor; gözü doymaz, hoşgörüden, sevgiden, saygıdan yoksun bir azınlık (iyileri tenzih ederiz) her bakımdan ülkenin içine etmeye devam ediyor ve taviz üzerine taviz aldıkça şımarıyor, yapmadık rezillik, kötülük bırakmıyor. Benim, yere göğe sığdıramadığım hükümetim de basireti bağlanmışçasına mı desem bilmiyorum nasıl bir strateji planlamış, nasıl bir hedef belirlemiş ve o minval üzere hareket ediyorsa, olan bitenin tek müsebbibi durumunda kalıyor; Neden niçin kalıyoruna aklım bir türlü ermiyor. Mühür kimdeyse esas Süleyman o değil mi? Diyorum ve çaresiz ve merakla olup bitecekleri herkes gibi beklemeye devam ediyorum. Hayırlısını, diliyorum.

Ben, âcizane, bu olup bitenlerden ötürü şahsım için değil, ülkem için çok büyük tedirginlik duyuyor ve sonumuz hayırlı olsun, diyorum.  Bir de şu yaşanmış hikâyeyi de kısaca aktarmak istiyorum.  Yıllar önceydi, Rize şehir merkezinde bir caminin avlusunda namaz vaktini beklerken, etrafı da seyrediyordum. Etraftan çok, hemen camiin dış giriş kapısının önündeki kılacakta devamlı namaz kılmakla meşgul aksakallı, ince, uzun boylu bir ihtiyar amcaya takıldı gözüm; eğiliyor, kalkıyor, burnuyla, sakalıyla, cübbesiyle oynuyor… Derken yaşlı bir amca daha yaklaştı yanıma ve ” Çok ilginç adamdır, namazdan sonra tanış, sor ve dinle, mutlaka dediğimi yap’’ dedi. Tamam, teşekkür ederim, dedim ve ezanla beraber camiye girdim. Namaz kılındı, dışarı çıktığımda o amca hala orada namaz kılmaya devam ediyordu. Bekledim ta ki, sonlandırana kadar. Nihayetinde selam verip elini öperek kendimi tanıttım, arzuhalimi arz ettim. Selamımı aldı ve tebessümle kendini tanıtarak söze başladı; o konuştukça benim ağzım açık kaldı; sanki içimden geçenleri okuyor ve bir bir cevaplarını veriyordu. Bir anda etrafımız insanlarla doldu. Emekli doktormuş, Vanlıymış, eşi felsefe profesörüymüş ve hakkın rahmetine kavuşmuş. Çocukları olmamış.

Rize’nin meşhur ziraat bahçesine çıkan yokuşta, kiraladıkları eski bir evde, kendisi gibi ilim erbabı, akademisyen bir kaç yaşlı arkadaşıyla beraber kalıyormuş. Çok şey ve fakat çok güzel şeyler anlattı. Sonuç olarak da şunu ekledi. ”Oğul, yakındır, kan gövdeyi götürecek, ülkede huzur kalmayacak. Ama bir gün gelecek her taraf gül gülistanlık olacak, uzun bir süre devam edecek lakin bir günde gelecek, kan gövdeyi götürecek. O günü görenlerin Allah(c.c.) yardımcısı olsun.” (Âmin)dedi. (12 Eylül 1980 öncesi durumlar ve ihtilal…, on yıllık AKP iktidarı dönemi… Ve sonun ne olacağını bilemediğimiz ve fakat hayırlı olmasını ve ilanihaye devam etmesini istediğimiz bölüm… Veeeeeeeee sonrası…) İşte tedirginliğim bundandır dostlar; geceler çok şeye gebedir, derler. Şu, bu şekilde giden gider, kalanlar için hayat nasıl olur, nasıl devam eder, bilemeyiz ama dileriz, bu duygu ve düşünceler bir kuruntudan öteye gitmez ve taşlar yerli yerine oturur, her şey güzel olur inşallah, diyor, sağlık ve esenlik dileklerimle saygılarımı sunuyor, hulul eden mübarek kurban bayramınızı tebrik ediyorum.