Yılın son günleri, insan haliyle karamsar olmak istemiyor; yeni yıl, şekilsel de olsa, bir başlangıç. Ancak 2011 iyi bitmiyor. Dün Uludere’de olanların birçok açıdan ele alınması gerekiyor. Çoğu aynı aileden okul çağında çocuklar bombaların hedefi oldu geçen akşam. Mazot kaçakçılığı için gittikleri söyleniyor. Eğer böyleyse bu ekonomiyi de artık konuşmamız lazım. Sonuçta okula gitmesi gereken çocuklara dağa çıkmak ya da mazot kaçakçılığı yapmanın dışında başka seçenek bırakmayan bir noktadayız. Hani otobüs duraklarında ‘işte şimdi tam buradasınız’ diyen afişler var ya; aynı öyle… Kırmızı bir ok tam da bulunduğumuz yeri gösteriyor: Uludere’de jetlerin çocukları vurduğu nokta. Hepimiz Uludere’nin karla kaplı bozkırında öylece duruyoruz; hepimiz tam ordayız.
Bu ülkenin buradan çıkması lazım; bunu hak etmiyoruz.
Ancak, tam 2012 yılına girerken, bu ülke burada durmakta ısrar ederse, inanın o çocukların başına gelenden daha korkunç şeyler hepimizi bir ateş gibi saracak. Dün Taraf’ta Gökhan Karabulut, bu işler böyle devam ederse, bizi yakacak ateşi bütün gerçekliği ile anlatmış.
Yaklaşık iki haftadır Ortadoğu merkezli olayların bir dökümü var Karabulut’un yazısında. İsrail, İran, Türkiye ve Rusya merkezli olası bir çekişmenin tahmin edemeyeceğiniz kısa bir zaman diliminde- örneğin biz Cumhurbaşkanı’nın görev süresi tartışmasını bitirmeden- sıcak bir savaşa dönüşmesi artık işten bile değil. Söz konusu yazının sonucu şu: İran, ABD, İsrail, Kuzey Irak, Suriye, Türkiye Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya’nın katılacağı bir savaş ihtimalinin karanlık sinyalleri var. Benim alıntıladığım bu cümleyi Gökhan bold yazmış zaten.
Tam buradan devamla önümüzdeki 2012 yılı için şunu söylemek istiyorum: 2012 yılı, bir dönüm noktası… Bütün bu olup bitenlerden sonra şu Mayalar’ın 2012 kehanetinin de oldukça anlamlı olduğunu düşünmeye başladım açıkçası. Gerçekten ya geriye dönüp Ayhan Çarkın’ın itiraflarını geçmişte kalan kâbuslar olmaktan çıkarıp gerçeğe dönüştüreceğiz ve Çetin Doğan seminerlere yeniden başlayacak ya da buradan Uludere’nin çocukları ile birlikte çıkacağız.
Önümüzdeki yılın şöyle çarpıcı bir özelliği var; AB tam yol ayrımında ve yıl içinde yapılacak seçim süreçleri, AB’nin yolunu belirleyecek. AB bir çıkış yolu bulamazsa, içinde bulunduğumuz kriz, tıpkı 1929 krizi gibi, dibi belli olmayan bir çöküşe dönüşebilir.
Öte yandan ABD’nin Irak’tan çekilmesi ve Irak gerçeğini de atlıyor gibiyiz. Aşağıdaki Irak haritasında etnik bölünme ve enerji paylaşımı var. Bu iki dinamiği yan yana koyduğunuz zaman Irak gerçeği daha iyi anlaşılır. Küresel durgunluğa rağmen petrol talebi artıyor ve ekonomiye katılan nüfusa paralel olarak doğalgaz ihtiyacı da yükseliyor. Irak, bu açıdan dünyanın en önemli üç ülkesinden biri. Buradan bakınca, Şii Maliki, Kürt Barzani ve Sünni Haşimi’nin iktidar mücadelesi yalnız Irak içi bir mücadele değil tabii ki. Bu mücadele, 2012 sonundaki ABD seçimlerini, Putin’in Avrasya birliği ve Başkanlık hayalini, Türkiye’nin ekonomik sınırlarını ve çıkışını nihayet İran’ın bu şekilde devam edip etmeyeceğini belirleyecek büyük bir kapışmadır.
Nixon-Bush ABD’sine öykünen yenilir!
İşte şimdi eğri oturup doğru konuşalım: Tam da Sarkozy gibileri haklı çıkartacak, Nixon-Bush ABD’sine öykünen çözüm yolları ve operasyonlarla, Türkiye gibi bir ülke, Barzani-Maliki-Haşimi denklemini aşıp, ABD ve İngiltere ile birlikte, yeni Ortadoğu’da belirleyici olabilir mi?
ABD’nin, trilyon dolar harcayıp, binlerce asker kaybetmesine rağmen, dünyanın en büyük enerji yataklarından birine sırtını dönmesini sağlayan başarısızlığın yollarından şimdi biz niye geçmeye kalkıyoruz… Barzani ve K.Irak Kürtleri, bir Uludere daha olursa, aynı niyetle masaya oturur mu? Türkiye, Sarkozy gibilerin istediği gibi, AB sürecinden koparsa ve içe kapanırsa yalnız Irak ve Ortadoğu halkları nezdindeki itibarını kaybetmekle kalmaz, ABD ve İngiltere ilişkilerinde de sıkıntı çeker. Bugün biz nasıl Esad’ı taşımıyorsak, demokrasi yolundan dönen Türkiye’yi de kimse taşımaz.
Mutlu yıllar!