Belli yaştan sonra anlam arayışına, kendini bulma çabası içine giren şanslı insanlar vardır. Bir işi yaparken ona değer verir, anlam yükler; işini yaşam amacı olarak, hayatına sağlanan enerji/kaynak olarak görür. Genel tabirle işlerini tutku ile yapan insanlardır bunlar ya da anlam arayışı ve yaşam amacından ziyade yani işi/mesleği olmasa bile bir şeyi yaparken tutkulu olurlar, haz duyarlar, keyif alırlar ve eğlenirler. Bu işlere örnek verecek olursak resim yapmak, spor yapmak, bir enstrüman çalmak, seyahat etmek, yemek yapmak veya bir oyun oynamak diyebiliriz. Psikolog Mihaly Csikszentmihalyi bu duruma akış teorisi demektedir. Hatta akış teorisinin uygulama alanları olarak eğitim, müzik, spor, oyun oynama, din ve maneviyat gösterilmektedir.
Mihaly Csikszenmihalyi’nin akış teorisinde, kişinin yaptığı iş/aktivite her ne olursa olsun, kişi o işi yaparken enerjisini tam anlamıyla fokuslar ve bütünüyle dâhil olarak işi yaptığı süreyi keyifli bir şekilde tamamlar. Pozitif psikolojinin öncülerinden ve ona büyük katkıları olan Mihaly akışı mutluluk bilimi olarak tanımlar. Ben akış teorisinin koşullarını ve mekanizmalarını beynimizde salgılanan dopamin ile bağdaştırıyorum. Nörobilime göre ise mutluluk; dopamin, serotonin ve diğer nörotransmitterler ile oluşur. Beynimize mutluluk hormonu salgılatan en önemli nörotransmitterin dopamin olduğu nörobilimciler tarafından belirtilmektedir.
Oyunlaştırmanın dayandığı önemli teorilerden biri olan akış teorisine göre zorluklar ve yeteneklerimiz arasında pozitif yönlü bir ilişki söz konusudur. Akış teorisinin grafiğine göre Şekil 1’de dikey yönlü eksen zorlukları, yatay yönlü eksen yetenekleri ifade eder. Her iki eksen de sıfırdan sonsuza uzanır. Başlangıç noktası sıfırdır yani düşük seviyedeki yetenek ve zorluğu ifade eder. A bölgesi ilgisizlik duygusunun bulunduğu bölgedir. B bölgesine geçtiğimizde yetenek artmış zorluk aynı kalmış olur bu durum yetersizdir ve sıkılma duygusu başlar. O halde zorluk da artmalı. Bu durumda ufak çaplı bir endişeyi ifade eden C bölgesine geliriz ve zorluk arttıkça endişelerimiz artmaktadır. Neredeyse herkes dijital veya fiziki oyun oynamıştır. Oyuna başlarken basit bir seviye ile başlanır, öğrenmek için basit bir formda oynanır oyun ve oyunda ilerledikçe seviyeler zorlaşır. C ve B bölgelerinde motivasyonu elden bırakmadan ilerlemeye devam ettiğimizde sıfırdan sonsuza doğru yetenek düzeyimiz artmaya devam eder. Artık D bölgesinde rahatlamışızdır ve başlangıçtan daha yetenekli hale geliriz tabii ki bu durum daha büyük boyutlu cesaret ve savaş gerektirir. Büyük bir savaşa girişeceksek adrenalin artar kaygılarımız da büyür. E bölgesinde karşılık bulan bu büyük kaygılarımız ve yaşadığımız stres ile yeteneklerimiz yine artış gösterirse G bölgesine geçiş yapmaya hak kazanırız. G bölgesi canlandığımız, uyarıldığımız yerdir aynı zamanda daha büyük zorlukların da bizi beklediği yerdir. Zorluk arttıysa yetenek de artmalıdır artık. G’den H’ye yani akışa geçiş, bir miktar daha yetenek artışı ile artık kolaydır. F noktası kontrolün bizde olduğu rahat bir alandır. Bu bölgeden de akışa geçmek mümkün ancak bu durumda yetenek yerine zorluk derecesini arttırmamız gerekecektir.
Şekil 1. TED Talk (2004), “Mihaly Csikszentmihaly: Akış üzerine” isimli sunumundan alınmış ve bu anlatıyı destekleyecek şekilde değiştirilmiştir.
Akışın içinde kalmanın zorlukları vardır ve bu durum zorluk ve yeteneğin arasındaki dengesizlikten kaynaklanıp ilgisizlik, sıkılma ve kaygı oluşturur. Şekil 1’deki C ve E bölgelerinde stres yani kaygı, korku gibi duygular yaşarız demiştik. Buralarda yaşanan stresi doğru kontrol ettiğimizde akışa geçmek kaçınılmazdır. C ve E bölgelerinde beynimizde olanları şu şekilde açıklayabiliriz: C bölgesinde yaşadığımız ilk tedirginlikte beyinden böbrek üstü bezlerine adrenalin, noradrenalin ve kortizol gibi önemli hormonlar salgılanmaya başlar. Adrenalin kalp atışımızı hızlandırır, kortizol ise hücrelerde depolanmış olan glukozu kan akışına katar. Tedirginlik veya korku hissettiğimiz anda ya savaşacağız; yani akış kanalına girebilmek için artan zorluğu yetenek artışı ile karşılayıp bu durumla başa çıkmaya çalışacağız ya da sıvışacağız ki bu durumda kaygı baş gösterecek ve yaptığımız işi bırakarak deneyimimizi C bölgesinde bırakmış olacağız. Beynimizin “stres cevabı” olan savaşmak ya da kaçmak söz konusu olduğunda bize gereken enerjiyi de kana karışan glukoz sağlar. Vücudumuzdaki doğal bir fizyolojik tepki olan stresi doğru yönetirsek yani akışta kalmak için mücadeleyi sürdürürsek E bölgesinde yeni bir stres yaşarken zorlanmadan yeteneklerimizi de geliştirebiliriz; akışa da geçebiliriz.
Aslında stresi doğru yönetmek bizi akışa sürükleyeceği gibi beyin sağlığımızı da olumlu etkileyecektir. Bellek, öğrenme ve yön bulmadan sorumlu olan bölge hippokampus, beynimizdeki stres kanallarını kontrol etme gücüne sahiptir. Bu nedenle kaygı anında salgılanan kortizol –vücuttaki seviyesi gereğinden fazla arttığında- hippokampustaki iletişimi azaltır, hippokampusun stres kanallarındaki kontrolünü azaltır ve stresin yoğunluğunu olması gerekenden fazla hissetmemize neden olur. Kortizol artışı ne yazık ki başka bir bölgeyi daha olumsuz etkiler: Prefrontal korteks… Beynimizin karar alma, yargılama, konsantrasyon ve sosyal iletişiminden sorumlu bu alana kortizolün olumsuz etkisi ise prefrontal korteksteki sinaptik bağlantıları yok ederek ve bu bölgeyi küçültmesidir. Tabii bunlar kronikleşen stresle yaşanır. Akışa geçmek yaşamımızdaki stresi azaltır diyebiliriz. İşini tutkuyla yapan ya da harika bir hobiye sahip tanıdıklarınız varsa bunu siz de gözlemlemişsinizdir muhtemelen.
Akışı tatmış, bu hazzı yaşamış insanlardan biri de benim. Bende bunu oyunlaştırma sağladı… Oyunlaştırmayı yeni yeni öğrenirken beynimde acayip bir sinaps haritası oluştu yani nöronlarım (sinir hücrelerim) arasında bir sürü yeni bağlantı oluştu. Beynim, hayatım boyunca edindiğim tüm bilgilerde bir oyunlaştırma süreci, oyunlaştırma yöntemi ve oyunlaştırma yaklaşımı aramaya başladı. Belki anlam arayışındaki insanlar da yakaladıkları sinaptik bağlantılarını takip edebildikleri için o arayış yoluna girebiliyorlardır. Akış bu hayattaki oyuncu kimliğimizin motivasyonunu artıracaktır. Dopamin beynimizdeki “nucleus accumbens” adlı ödül merkezini uyardığında Akış teorisinin koşulları sağlanmış demektir. Salgıladığımız dopamin de adrenalin de motivasyonumuzu arttırıp bizi canlandırabilir, yeteneklerimizi geliştirmemize katkı sağlayabilir. Oyunlaştırmada oyuncu, beyniyle iş birliği içine girerse motivasyonunu kaybetmeyecektir.
Kaynakça
Gürsu, Orhan ve Ay, Yaşar, Pozitif Psikoloji: Mutluluğun ve İnsanın Güçlü Yönlerinin Bilimi/Positive psychology: The Science of Happiness and Human Strength. tarr: Turkish Academic Research Review, 4 (4), ss.655-660. doi: 10.30622/ tarr.637983
Karaismailoğlu, Serkan, ‘’Mutluluğa Bağımlı Mıyız?’’, Erişim: 7 Eylül 2021, https://www.youtube.com/watch?v=IbMz3z7qKD8&ab_channel=ortapia .
Karaismailoğlu, Serkan, ‘’Stres Beynimize Ne Yapar?’’, Erişim: 9 Eylül 2021, https://www.youtube.com/watch?v=gozHjI75s44&t=6s&ab_channel=ortapia .
Taybaş, Çağlayan, ‘’Hipokampüs Nedir, Beyinde Hangi Görevlerden Sorumludur?’’, Erişim: 10 Eylül 2021, https://sinirbilim.org/hipokampus/ .
TED Talk, ‘’Mihaly Csikszenmihalyi: Akış Üzerine’’, Erişim: 8 Eylül 2021, https://www.ted.com/talks/mihaly_csikszentmihalyi_flow_the_secret_to_happiness/transcript?language=tr .
Vikipedi, ‘’Akış(Psikoloji)’’, Erişim: 8 Eylül 2021, https://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C4%B1%C5%9F_(psikoloji) .
Vikipedi, ‘’Pozitif Psikoloji’’, Erişim: 10 Eylül 2021, https://tr.wikipedia.org/wiki/Pozitif_psikoloji .
Vikipedi, ‘’Sinaps’’, Erişim: 8 Eylül 2021, https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinaps .
Vikipedi, ‘’Sinirbilim’’, Erişim: 10 Eylül 2021, https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinirbilim .
Yılmaz, Ercan Altuğ, (2015), Oyunlaştırma, Birinci Baskı, Abaküs Yayınları, İstanbul, 383s.