İki önemli sorun

Bugün yüksek petrol fiyatı sorunu Ortadoğu’nun sınırlarının yeniden çizilmesi sorunudur.

Bu sorunu önümüzdeki günler açısından tarihleyecek olursak; sanıyorum Suriye meselesi ilk sırayı alır.

Suriye konusunda, Rusya’nın Batı’yı dinlemeye başlamasıyla, İran şu an tek pürüz gibi duruyor. Ama İran’ın Suriye ısrarı sadece sonra ne olacağı sorusunun yanıtsız olması yüzünden.

İran’ın endişesi, piyasa mekanizmasının dengeleri belirleyeceği yeni Ortadoğu’da nasıl bir yol izleyeceği… Tam burada Hamaney’in önünde Çin örneği var. Ahmedinecat, bir aralar Latin Amerika’daki ‘sol’ çıkışa merak sarmış ve Ortega’dan Chavez’e kadar bütün yumruğu havada liderlerle ‘yumruk havada’ fotoğraf çektirmişti. Ama bunun son derece konjoktürel bir manevra olduğunu kısa zamanda farkına varıp, Batı’ya diklenmenin yolunun bu olmayacağını kestirdi. İran’a daha uzun vadeli, hatta kalıcı bir çıkış gerekiyordu.

Nükleer denge iyi bir statüko koruması ama bunu yaparken uzun vadede içeride kaybetmeniz kaçınılmaz. Sovyetler bunun en güzel örneğidir. Konvansiyonel silahlanma yarışı, uzay teknolojisi yarışıyla devam edip nükleer dehşet dengesine dönüşmüş ve statüko sağlanmıştı. Ama bu statükonun ekonomik ve sosyal maliyeti Sovyet rejiminin sonu oldu. Hamaney bu gerçeği görebilecek birikime sahip bir lider. O zaman İran’ın önünde tek yol kalıyor: Çin tipi yeni bir model. Bunun için konjonktür son derece uygun. İnsanlık şu petrol denen belayla en çok kırk yıl falan daha uğraşacak. Bu, çok kısa bir zaman; bu sürede İran’ın kontrollü bir şekilde piyasaya açılması, enerji üretim ve nakliye dışsallıklarını oluşturması, enerjiden vereceği dış fazla ile de (tasarruf) halkının durumunu düzeltip beşeri sermayeyi öne çıkartan yeni bir kalkınmaya gitmesi gerek. İran’ın zamanı yok; bunu yapamazsa Hamaney gibi liderler ancak Gorbaçov’un molla versiyonu olur.

Seçim öncesi ABD’nin, yüksek petrol şokuna izin vermeyeceğini de söyleyebiliriz.

Fed, yüzdü yüzdü kuyruğuna geldi; şimdi ‘bu krizi savaşla çözeceğiz diyen’ 20. yüzyıldan kalma neoconlara ve onların kirli finans yapılarına pek oyun izni verileceğini sanmıyorum.

Şu Goldman-Sachs’ın başına gelenlere bakın; sonra da Goldman’ın, bütün tarihi boyunca, hangi güçleri, hangi sektörleri-ağırlıklı olarak-temsil ettiğini aklınıza getirin. Sonuçta artık ‘geri dönmek’ öyle pek kolay değil…

Bütün bunlara bağlı olarak, petrol fiyatına bağlı ‘batacağız’ senaryolarını konuşmak için Başbakan’ın İran ziyaretini bekleyelim.

Şimdi cebimizi ve hiç şüphesiz ülkenin gidişatını oldukça yakından ilgilendiren ikinci soruna  gelelim. Şu tasarruf yetersizliği meselesine yani. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Babacan, geçen gün şunu söyledi: ‘Türk halkı, daha kazanmadığı 95 milyarı peşinen 2010 ve 2011 yılının içerisinde harcamış. Şimdi büyümenin bir kısmı oradan geliyor. Hani yüzde 9 büyüme, yüzde 8,5 büyüme diyoruz da, bunların bir kısmı da oralardan geliyor. Dolayısıyla, eğer biz bu yıl büyüme oranının geçen yıllara göre biraz daha düşük olacağını söylüyorsak, bu aslında planlı, hedefli ve büyümenin sadece yüksek değil ama aynı zamanda sürdürülebilir olmasını sağlayıcı bir tedbir.’ Sayın Başbakan Yardımcısı’nın yukarıdaki sözlerinde tabii ki maddi gerçekler var. Ama şunun çok doğru olduğunu sanmıyorum: ‘Türkiye, borçlanarak büyüyor; kemerleri sıkalım.’

Peki, Türkiye ne yapsın?

Bunu Yunanistan yapabilir ama Türkiye niye yapsın? Doğu’nun, tasarruf oranları uzun zamandır Batı’nın çok üzerinde, yani Doğu, Batı’yı finanse ediyor. (Bkz: Grafik)Ancak, bu süreçte, yüksek tasarrufu Doğu az ‘demokrasi’ ile sağladı.

Türkiye, kısa zamanda, Çin gibi ülkelerin ulaştığı tasarruf oranına, Çin gibi düşük ücret, düşük tüketimle ulaşamaz. Bunu yapmak yüksek faize, düşük milli gelire razı olmak demektir; bu demokrasi açısından da tehlikeli bir yol. Yapılacak üç ‘şey’ var: 1. Katılım bankacılığını, yalnız faize dayanmayan yeni bir finansal modeli geliştirmek ve İstanbul’u küresel katılım bankacığı merkezi yapmak. 2. Doğrudan Yabancı Yatırımları çekecek yatırım ortamını eksiksiz sağlamak 3. Demokratik, ekonomik ve hukuki bütün reformları yapıp bunu Yeni Anayasa ile taçlandırmak. Tabii beşeri sermayeyi sıçratacak çok köklü bir eğitim seferberliği ve reformunu bunlara eklemek gerek.