İKKE’den FAKO’ya

Baba-oğul: iki kuşak göz hekimi; Dr. Yusuf Kocatürk ve Doç. Dr. Tolga Kocatürk… birbirine sıkı sıkı bağlı iki nesil… Baba Kocatürk 40 yılı aşkın süredir sürdürdüğü meslek hayatının ardından emekli olurken, oğul Kocatürk doçentliğini almış. Bu sürede Türkiye’de ve dünyada neler değişmiş neler… Sosyopolitik atmosferden, bilimsel, teknolojik farklılıklara; İkke’den Fako’ya birçok yenilik gelmiş… Değişmeyen tek şey ise Kocatürk ailesinin insanları sağlığına kavuşturma arzusu ve bu yöndeki sohbetleri… röportajımızda göz hekimi baba-oğul hikâyesiyle birlikte Oftalmolojinin tarihine ilişkin bilgiler de bulabileceksiniz…

Doç. Dr. Tolga Kocatürk’ün babası Dr. Yusuf Kocatürk de göz hekimi; annesi Aliye Kocatürk Eczacı aynı zamanda Optisyen. Oğul Kocatürk, ailenin ilk çocuğu ve Tuğba ve Berna isimlerinde iki kız kardeşi var. Kız kardeşlerinden Tuğba Ercan iktisat, Berna Özsaraçoğlu işletme mezunu; ayrıca optisyenlik okumuşlar ve bu mesleği yapıyorlar. Kız kardeşler lise dönemindeyken, Ankara’da üç kardeş aynı evi paylaşarak birlikte okumuşlar. Dr. Tolga Kocatürk’ün çocukluğu, babasının muayenehanesi ve annesinin eczanesi arasında geçmiş. Çocukken ya annesinin ya da babasının yanında hastalarla iç içe vakit geçirmiş hep: “Muayenehanede babamın hastaların gözlerini nasıl tedavi ettiğini gözlemliyordum;
kendimi onun yerine koyuyordum. Eczanede ise gözlük yapımını öğrenmiştim, o zamanlarda otomatik cam kesme makineleri yoktu, camı gözlüğün içine yerleştirmek için elle tıraşlamak gerekirdi, cam nasıl tıraşlanır, gözlüğün içine nasıl konur öğrenmiştim” diye anlatıyor o günleri…

ÇOCUKLUKTAN GELEN BİR ÖĞRETİ

Doç. Dr. Tolga Kocatürk, göz hekimliği konusunda ilk hocasının babası olduğunu belirtiyor. Dr. Tolga Kocatürk, küçük yaşta babasından neler öğrenmiş olabileceğine dair merakımızı ise şu anekdotla açıklıyor: “Muayenehaneye gittiğimde babamın yanında hastaları izliyordum, ‘O hastalarla nasıl konuşuyor, hastalara ne yapıyor, onlara ne diyor?’ her şeyi gözlemliyordum. Daha ilkokula başlamadığım dönemlerde, bana ilginç gelen bir durum olarak; hastalar babama gözünde aşırı sulanma olduğunu söylüyordu; sonra babam bu hastaların göz kenarına iğne ile müdahale ediyordu; babama ‘Ne yapıyorsun?’ diye soruyordum. Babam da gözyaşı kanalını kontrol ettiğini söylüyordu; dolayısıyla ben daha çok küçükken, orada bir kanal olduğunu biliyordum.” Doktor olma arzusunun belki de bu birikimin sonucunda bilinçaltından gelen bir dürtü olabileceğini ifade ediyor Dr. Tolga Kocatürk. Bu sırada unutamadığı başka anılarından da bahsediyor: “Babam hijyen konusunda çok hassastı. Ben de bu hassasiyetini bilirdim ve ellerini yıkarken ona yardım
ederdim. 1970’li yıllarda ellerin sterilizasyonu için tentürdiyot, alkol vs. kullanılıyordu. Hassasiyeti sayesinde babamın hastalarında hiç endoftalmi olmadı. Aynı titizlik şu anda bende de mevcut. Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık olsa gerek ben de hijyene çok önem veriyorum.”

GELEN MEKTUP İLE ÇALIŞACAĞI YERİ SEÇTİ

Dr. Tolga Kocatürk’ün babası Dr. Yusuf Kocatürk 1946 doğumlu, ilk işe başladığı günlerin şu anki durumdan çok daha farklı olduğunu vurgulayarak, o günlerden şöyle bahsediyor: “İhtisasımı Ege Üniversitesi’nde tamamlamıştım. O bölgenin çok fazla göz hekimine ihtiyacı vardı. İhtisasımı alırken çevre bölgelerden doktorluk yapmam için çok davet alıyordum; dolayısıyla üniversitede kalmayı düşünmedim. Bir gün Ödemiş’ten ziraat mühendisi bir bey gelmişti. ‘Üniversiteden Yusuf Bey’e muayene ol’ demişler. Muayene ettim, daha sonrasında bana yazdığı bir mektubu ulaştırdılar; mektubun içeriğinde kendi bölgelerinde çok fazla göz
doktoruna ihtiyaç duyduklarını anlatıyorlardı. İzmir’e çok kısa mesafede olduklarını ve bölgenin güzelliklerini anlatıyordu mektupta. Ben de çok etkilendim ve İzmir’in ilçesi olan
Ödemiş’te serbest hekim olarak çalışmaya karar verdim. O dönemde Salihli-Tire-Bayındır-Kiraz’ın da bulunduğu bölgede tek göz hekimiydim ve çok yoğun bir çalışma tempom oldu.”

KENDİ AMELİYATHANESİNİ KURDU

Dr. Yusuf Kocatürk, insanların hızlı tedavi olmasını sağlamak, zor olan çalışma şartlarını aşmak için kendi çabasıyla yaptığı uğraşlardan ve bölgeye getirdiği yeniliklerden şöyle
bahsediyor: “Hastaneler doluydu ve ameliyatlar için o dönemde yer bulamıyorduk; ben de gelen ameliyatları İzmir’de yapıyordum. Haftada en az 2-3 kere İzmir’e gidip geliyordum;
baktık ki bu şekilde çok zor oluyor, kendime en yeni cihazlarla donattığım bir ameliyathane kurdum. 1970’li yıllarda henüz fako cihazları yoktu. O dönemde bugünün fakosu yerine
geçen krio cihazları vardı, bu cihaz katarakt ameliyatları için çok önemliydi ve o dönemde sadece üniversitelerde bulunuyordu. Ameliyathanemde katarakt ameliyatlarına başladım. O bölgede yoğun katarakt ameliyatları yaptım; derken hastalarım artmaya başladı. O dönemde yapılan katarakt ameliyatları (İKKE), günümüzde yapılanlara göre (FAKO), hasta için de cerrah için de daha zordu. Birçok başarılı ameliyat gerçekleştirdim. Kornea 180
derece kesiliyordu ve ortalama 8-9 dikişle dikiliyordu. O dikişler çok önemliydi. Dikişler düzgün olmadığında hastada yüksek astigmat olabilirdi. Ameliyat sonrası hasta takibi çok önemliydi. Hastanın öksürüğü bile sorun yaratabilirdi. Bu sebeple birkaç gün düzenli takiplerini yapmak gerekliydi. Yakın bir otelde hastalarımı yatırıyordum ve kontrollerini yapıyordum. Günümüzde fako ile yapılan ameliyatlarda ise böyle durumlar oluşmuyor. Göz daha az travma geçiriyor; bu yüzden de hasta ameliyattan sonra hemen oturabiliyor, yürüyebiliyor, problem yaşanmıyor. Ameliyat sonrasında hastaların gözlük takması da gerekiyordu; fakat Ödemiş’te optisyenlik mesleğini icra eden kimse yoktu. Hastalara gözlükler çevre şehirlerden uzun süreler sonunda ulaşıyordu. Eşim gerekli eğitimleri alarak bu konuda hizmet vermeye başladı.”

MESLEK TERCİHİNDE SÜRPRİZ YAŞADILAR

Dr. Yusuf Kocatürk’e oğlu Tolga Kocatürk’ün doktor olmaya karar verişi ile ilgili süreci sorduğumuzda “Tolga çalışkan bir öğrenciydi. Ameliyatlarımızı izlerdi, eczanede gözlük yapımını öğrenmişti. İçinde bir ışık yanmış olmalı… Ama bize meslek tercihi ile ilgili hiç
birşey hissettirmemişti” diyor ve sözlerine ekliyor: “Tolga’nın ilgi alanları daha çok bilgisayar, fen bilimleri ve özellikle de matematikti. Üniversiteye giriş tercihleri yaptığı sırada tıp sektörünün problemli bir yapıya dönüştüğünü görmüştüm; bu yüzden başlangıçta tıp tercihi yapması taraftarı değildim. Tolga ile tercihler konusunda hiç konuşmadık. Kendi kararını vermesini istedim ve sonuçta Hacettepe Tıp Fakültesini kazandı.” Tıbbı kazanmasının ardından iyi bir öğrenciliğin neler gerektirdiğini bilen baba Yusuf Kocatürk; oğluna bir yol haritası çizmiş. Dr. Yusuf Kocatürk; “Lisan öğrenmesi gerekiyordu ve Tolga bunun için çok gayretliydi. Hacettepe’de okuduğu İngilizce hazırlığın ardından Ankara’da çeşitli kurslara katıldı, 16 yaşından itibaren her sene yurtdışına çıkmaya devam etti. İngiltere’de kaldı, İngilizcesini oldukça geliştirdi, öğrencilik döneminde ayrıca medikal İngilizcesini de ilerletti ve mezun oldu. Mezun olana kadar , uzmanlıkta göz bilimini seçeceğine dair bir konu gündeme gelmemişti ancak öğrencilik yıllarında yurtdışında yaptığı stajlar da oftalmoloji alanındaydı. TUS döneminde kesin kararını verdi; “Göz dışında başka bir branş düşünmüyorum” dedi ve sonrasında göz bölümünü kazandı. İhtisasını yaparken de
sürekli kendini geliştirdi, Harvard’dan davet alarak eşi Özlem Kocatürk ile birlikte ABD’ye gittiler ve orada kendi branşlarıyla ilgili çeşitli çalışmalar yaptılar. Dr. Tolga Kocatürk daha sonra mecburi hizmetini tamamladı ve Aydın’da Adnan Menderes Üniversitesi’nde kariyerine başladı; bugünlere geldi…” diyor. Dr. Tolga Kocatürk ise o günlere ilişkin şunları anlatıyor; “Benim gönlümden aslında mühendislik geçiyordu, ama o dönem için tıbbı daha sıcak ve güvenilir buldum. Oftalmoloji, matematiğin en fazla kullanıldığı branşlardan biri ve benim de kafa yapıma uyuyordu. Biyometrik ölçümler, lens mekanizmaları vs ilgilimi çekiyordu. Tıp fakültesini tamamlamanın yeterli olmadığını da biliyordum. Hayat deneyimi edinmek, farklı ülkelerdeki yaşam tarzlarını görmek ve yabancı dilimi geliştirmek amacıyla neredeyse tüm tatil dönemlerimde yurtdışında bulundum ve ek eğitimler aldım. Dünyanın dört bir yanından köklü dostluklar edindim. Çoğuyla halen ailecek görüşürüz, zaman zaman onlar Türkiye’ye gelirler ya da ben oralara giderim, birbirimizi sürekli ararız.”

MESLEKTE 40 YIL

Baba Kocatürk; 20 seneden fazla serbest göz hekimliğinin ardından1997 senesinde devlet hastanesine geçti; yaklaşık 20 yıl da bilfiil devlet hastanesinde çalıştıktan sonra emekli
oldu. Eşi ile birlikte Ödemiş’teki eczanelerini işletmeye devam ediyorlar. Baba-oğul bir araya geldiklerinde oftalmolojide yaşanan gelişmelerden, eskilerden yenilerden bahsediyorlar.
Baba Kocatürk’ün; Kuşadası’nda bir bahçesi var ve boş zamanlarında bahçe işleri ile ilgileniyor.

Ophthalmology Life 2017 26. Sayı