Nikah keki de olabilirdi: Nikah şekeri nasıl ortaya çıktı?
Bademle simgeleşen ama günümüzde çok çeşitli örneklerini gördüğümüz nikah şekeri, sevdiklerimizin en mutlu günlerine dair anıyı evlerimize taşıyabilmemiz açısından minnoş bir fikir. Peki bu minnak tatlılık nasıl ortaya çıktı dersiniz? Bir rivayete göre Japonya ve Çin arasında süregelen bir savaşta ortaya çıktı. Savaş olmasını istemeyen Budist rahipler askerlere şeker dağıtarak olası savaşı engellemekle kalmadılar, aradaki muhabbeti artırıp arkadaşlıklar ve hatta evliliklere yardımcı oldular.
Orta Doğu ülkelerinde ise badem sunma geleneği nikah şekerinin öncüsü oldu. 5 adet badem, zarif ve özel bir kumaşın içine sarılarak gelin tarafından misafirlere hediye edilir. Bu 5 badem doğurganlık, uzun ömürlülük, zenginlik, refah, sağlık ve mutluluğu temsil eder. Badem ve şeker kombinasyonu ise evlilikteki acı tatlılığı anlatmak için iyi bir örnektir.
Evlilik sürecinin belki de en stresli ama en eğlenceli anlarından biridir kız isteme töreni. Aileler bir araya gelir, yolun ilk adımı atılır ve yüzükler takılır.
Gelin ise yapacağı onlarca kahvenin stresi içindedir. Kahveleri nasıl yapacak, damadın kahvesine biber mi, tuz mu ne koyacak derken o gecenin stresi bitmez bir türlü. Kimisi de isyan eder, niye çay değil de kahve yapılır diye. Sahiden kız isteme töreninde neden Türk kahvesi yapılır? Aslında cevabı damadın kahvesinde bulabilirsiniz.
Eski zamanlarda kız isteme törenlerinde gelin ve damat birbirlerini ilk kez göreceği için kararı da o an vermek durumundalardı. Bu yüzden gelin eğer damadı beğendiyse kahvesini şekerli yapar, beğenmeyip tuzlu yaparsa bu da damadı beğenmediği anlamına gelirdi. Dolayısıyla bu törende herhangi başka bir içecek değil, mesaj kaygılı Türk kahveleri hazırlanırdı. Her ne kadar eski zamanlardaki anlamının tam tersi kullanılsa da tuzlu kahve hala bu törenlerin en favori geleneklerinden birini oluşturuyor.
Eskiden, hani tek tük pastanenin olduğu ve bizim de o pastanenin pastalarına bayıldığımız, babanın elinde pastayla eve gelmesini heyecanla beklediğimiz yıllar… Pastayı belki de bu yüzden çok seviyoruz. Özellikle doğum günleriyle damağımızın sevdiği bir tat pasta. Tamam da neden doğum günlerinde pasta kesiyoruz diye hiç merak ettiniz mi?
Doğum günü kutlama geleneği aslında Mısır firavunlarına kadar uzanıyor. Ancak pastalı doğum günleri deyince Antik Yunan’a uzanıyoruz. Ay Tanrıçası Artemis’in yeniden doğuşu, her ayın 6’ncı günü pasta kesme ritüeli eşliğinde yapılır, pastanın üstündeki mumlar da ay ışığını sembolize ederdi. Mum yakma geleneğinin altındaki inanç ise şuydu: Tanrı göklerde yaşar ve dualarla dilekler, yakılan ve üflenen mum eşliğinde Tanrı’ya iletilir.
Düğünlerin olmazsa olmazlarından biri de düğün pastası kesme seremonisidir. Eski zamanlarda gelin ve damat karton pastaları kesermiş gibi yaparken, şimdilerde butik pastalarla birlikte artık gerçek pastaları sahnede görüyoruz. Peki niye görüyoruz?
“Düğünde niye pasta kesiliyor ve ikram ediliyor derseniz?” hayli ilginç bir gerekçesi var. Düğünü pastayla kutlama geleneği, antik çağlara kadar uzanan bir gelenek. Antik Roma’da buğday veya arpadan hazırlanan ekmek benzeri özel bir kek, iyi şansı sembolize etmesi için gelinin kafasında kırılırdı. Bu ilginç görüntünün ardından gelin ve damat “conferratio” denilen özel bir yemekle birlikte pastadan birkaç kırıntı da yerdi.
Düğün sonrasında ise davetliler kendileri için iyi şansı çağırmak adına bu kırıntıları toplardı. Ayrıca sadece pasta değil, bisküvi, kurabiye gibi bu tarz tüm hamurlu ürünler seremoniden sonra tüketilirdi. Günümüzün meşhur gelin pastası ise 17. yüzyılla birlikte popüler oldu.
Biri öldüğünde cenaze evinde irmik helvası kavrulur. Ölüm gerçekleşti mi hemen koca bir tencere ve malzemeler hazırlanır, aynı gün helva kavrularak taziyeye gelenlere ikram edilir. Bunun nedeni de aslında Orta Asya Türk inançlarına kadar gider.
En basit haliyle yağ, un, şeker ve süt/su ile hazırlanan irmik helvasının en önemli aşaması unu, yağda kavurma kısmıdır. Kavurma esnasında çıkan kokunun eski Türk geleneklerine göre ölünün ruhuna gittiğine inanılır. Koku ölünün ruhunu, helvanın kendisi ise geride kalanları besler. Hazırlanan irmik helvası ölünün ağzının tadı gelsin, İslam inancıyla kabir azabı hafiflesin gibi temennilerle pişirilir, misafirlere ikram edilir. Yerken de ölünün ruhuna dua edilir.
Kandillerde mevlit okutulur, bolca dua edilir, televizyonda dini programlar gece yarısına kadar yayınlanır ve bir de her köşe başında kandil simidi satılır. Bu ekstra tereyağlı, yumuşak ve bol susamlı simidi çok sever, kandil oldu mu hemen bir paket kapıp ofistekilerle ya da evdekilerle birlikte çay eşliğinde tüketmeyi pek severiz. O yumuşacık hamurundan her ısırışımızda da bu simidin niye sadece kandillerde satıldığını sorgularız.
Kendinize aldığınız o bir paket kandil simidinin aslında çok farklı bir anlamı var. Hemen anlatalım. Kandil simidinin bir kutsallığı yok ama eskiden beri süregelen bir gelenek olduğu ortada. Eski zamanlarda lokma şeklinde olan simit, sonraları simit formuna dönüşüp şimdiki halini aldı. Genellikle de 5’li ya da 6’lı paketlerde satılır. Neden derseniz, kandil simidinin asıl amacı aslında aç ve açıkta olanlara yardım etmektir.
Kutsal günlerde yapılan kandil simidi, sokaktakilere veya ihtiyacı olanlara dağıtılarak bu özel günde hayır işlenir, kandil kutlanır. Ne yapıyoruz o zaman? İlk kandilde bir paket kendimize ayırdıktan sonra dilediğimiz kadar alarak çevremizde ihtiyacı olanlara ikram ediyoruz ve kandillerini kutluyoruz!
9 ay su gibi geçip gitmiş, sonunda beklenen an gelmiş ve bebeğiniz doğmuş. Tüm hazırlıklar tamam, lohusa şerbeti dahil. Bebek görmeye, hayırlı olsun demeye gelenlere ikram edilen şerbetle ağızlar tatlanıyor.
Hangi doğuma giderseniz gidin çoğunda lohusa şerbetini görürsünüz. Çünkü lohusa şerbetinin çok önemli görevleri var.
Öncelikle lohusa şerbeti, yeni annenin sütünün daha çok gelmesi dileğiyle hazırlanır. Hatta bu şerbetin, anne sütünü artırdığına yönelik çeşitli iddialar da var, ne kadar doğru bilinmez. Şerbetin bir diğer görevi de bebeğin doğduğunu duyurmaktır. Hatta bebeğin cinsiyetine göre farklı ritüeller gerçekleştirilir. Örneğin kimi akrabalarına ve çevresine birer sürahi lohusa şerbeti gönderir. Sürahinin ağzını ise bebek eğer kızsa açık bırakılır, erkekse kapatır. Anadolu’nun pek çok yöresinde ise anneyi ve çocuğu albasması denilen ateş basmasına karşı meyan otu, gelincik gibi kırmızı renkli şerbetler içirilir.