Biyokimya; romantik çekim ve aile bağlarında önemli bir etkendir.
Kimden hoşlandığınız, kime arzu duyduğunuz, aşkı kimle bulduğunuz rastgele gerçekleşen olaylar değildir. Siz, biyoloji ve psikolojinin bir fonksiyonusunuz. Aynı mantık kan bağı, aile bağları bakımından da geçerlidir.
Özgür irade, “özgür” değildir ve oldukça karmaşıktır.
Özgür irade, “özgür” değildir. Özgür iradeye sahip olmak istesek ya da özgür iradeye sahip olduğumuza inanmak istesek de özgür iradeye evrim (türleşme), biyoloji (genetik), öğrenme ve kültür dahil olmak üzere doğumda önceden belirlenmiş bazı fonksiyonlar aracılık eder. Tüm yeni bilgilerin yorumlamalı olduğunu, beynin üzerine zihnimizi inşa ettiğini unutmayın.
Belli kişilerle görüşmek ya da onları aramak için sahip olduğumuz “özgür irade” hızlı ve yavaş düşünmeye, bilinçli ve bilinçsiz süreçlere, deneyimin yorumlanmasına, hızlı elektrikselliğe (sinir sistemi) ve daha yavaş olan kimyaya (hormonlar) dayanmaktadır.
Sonrasında ne tür romantik seçimler yaptığımız da dahil olmak üzere bizi, yaptığımız şeyi yapmaya “zorlayan” genetik çeşitliliklere bireysel farklılıklar ekleriz. Yani aşık olduğunuz kişi, sandığınız kadar rastgele olmayabilir. Farkında olmadığınız bir “sahne arkası” durumu bulunmaktadır.
Duygusallık, uyarılma, sosyallik, dürtüsellik ile içe dönüklük-dışa dönüklük gibi biyolojik tercihler dahil olmak üzere pek çok tercih ve eğilim, tabiatımızda “yerleşik” olarak bulunmaktadır.
Psikobiyoloji cinsel çekiciliği, bağlantıları ve aile yaşantısını düzenler.
Bize benzer kişilerden hoşlanmaya ve onlara ilgi duymaya eğilimliyizdir. Bu fonksiyon atalarımızdan kalma kabile hayatının, kültür ile öğrenmenin, cinsiyet hormonlarının ve biyokimyasal yolakların bir fonksiyonudur.
Cinsiyet hormonları erkeklerde ve kadınlarda üst üste çakışmaktadır. Baskın erkeklik hormonları testosteron ile DHEA’dır (dehidroepiandrosteron, gonadal hormon). Baskın kadınlık hormonları 17-Beta östradiol, östron ve östrioldür.
Sıradaki bilgiyi bilmediğinize eminim. Bu hormonlar, erkeklerde ve kadınlarda 10’dan 1’e ve 1000’den 1’e kadar önemli ölçüde farklı oranlarda paylaşılır. Bilim insanlarının erkeklerde 17-Beta östradiolü ölçemedikleri zamanlar vardı (pikogram/1000 ml seviyesinde).
İlişki seçimlerini birbiriyle ilişkilendiren doğal ve cinsel seçilim bulunmaktadır.
Eş seçimi biyolojik ve psikolojiktir. Bir eşin “seçimi”, iki tür seçime dayanmaktadır. İlki, insan yaşamında gerçekleştiği şekliyle doğal seçilimdir. İkincisi ise kültür, yaşam öyküsü, eğitim, dış görünüş, travma, aile bilgisi ve kişilik farklılıklarına dayalı olan cinsel seçilimdir.
Doğal seçilim, DNA’nın bir sonraki nesle kadar hayatta kalacağından emin olur. Cinsel seçilim, romantik anlamdaki aşka izin verirken önceden ayarlanmış veya görücü usulü evliliklere izin vermeyen bir topluma dayanmaktadır. Gezegenimizde her iki “eş bulma” protokolü de bulunmaktadır.
İnsanlar “neden” dengesizdir?
İlişkilerde erkekler ve kadınlar, psikobiyolojimizi oluşturan psikolojik ruh hali döngülerine sahiptir. Kadınlarda üç esas aşamaya sahip adet döngüsü bulunmaktadır: Foliküler, yumurtlama ve luteal evre, dört hormonun etkileşime girmesiyle meydana gelir: östrojen seviyeleri, lüteinleştirici hormon, folikül uyarıcı hormon ve progesteron.
Esasında bu şey biyopsikolojidir ve ruh halinin bir ay içinde nasıl değiştiği göz önüne alındığında, ilişkilerimizi etkilemektedir. Adet döngüsünün ortasındaki ruh hali en iyimser olandır. Erkeklerin ruh hali döngüsü ise daha uzun sürmekte ve altı haftadan oluşan bir süreç olmaktadır. Bu döngü, Sanayi Devrimi sırasında üretim verimliliğinin düşmesiyle keşfedilen bir süreçtir. Ancak endokrinoloji daha iyi bir şekilde anlaşılana dek kimse bu döngünün nedenini anlayamamıştır.
Üzerinde hiç düşünmediğimiz biyolojik eğilimlerle doğarız.
İlişkilerin normal psikolojisinin evrimsel bir yönü bulunmaktadır. Bununla birlikte bu ilişki sezgisel değildir. Bazı durumlarda karar verme sürecimizin psikolojik sebeplerden etkilendiğini düşünürüz, ancak aslında biyolojik dürtüler tarafından motive ediliriz. Yani daha önce öğrenmediğimiz şeyleri yaparız. Ruh hali döngüleri gibi bu da tamamen biyopsikolojiyle ilgilidir. İşte buna dair basit bir örnek: “Elini kaldır.” komutuyla, 100 kişinin olduğu bir grupta yaklaşık 85 kişi sağ elini kaldırır. Bunu yapmak onlar için doğuştan gelen bir şeydir. Bu, genetik biyolojidir.
Beynin sağ ve sol yarımkürelerinin baskınlığı, korpuskallozumdaki liflerden oluşan bir bant ile birbirine bağlanan genetik ve biyolojik faktörlerin bir fonksiyonudur. Bu sayede iki yarım küre birbiriyle iletişim kurabilir. Genetik olduğu için el kaldırma seçeneğiniz hakkında “düşünmezsiniz”, çünkü bunu “doğal” bir şekilde yaparsınız.
İlişki seçimleri de aynı şekilde biyokimyasal ve psikolojiktir. Kimyasal kısım, arka planda çalışmaktadır. Bu kimyanın farkında olacağımız şekilde evrimleşmedik. Otonom sinir sisteminin bölümleri bunu gerçekleştirmektedir. Modern tıbbın çoğunu meydana getiren, bizim algıladığımız şeyleri “algılamaları” için makineler icat ettik.
Bir çocuğu “doğal bir biçimde” sevmek evrimsel, biyolojik ve öğrenilmiştir
Çocuğunuzu sevmeniz tıpkı el kaldırmak gibi doğal bir biçimde mi gerçekleşmektedir? Çocuğunuzu sevmeniz evrimseldir ve aynı zamanda kültürel normlarla pekiştirilmektedir. Doğal gibi görünüyor olabilir, ancak çocuklarınızın hayatta kalmalarını sağlamak için biyokimyasal süreç de buna aracılık etmektedir. Bebeği sevmeye devam etmek kısmen oksitosin ve diğer hormonlar gibi nörokimyasallar tarafından kimyasal olarak sağlanmaktadır. Bu biyokimya, aynı zamanda tarih boyunca insanın ve toplumların evriminde gözlenebilen bir olgudur.
İlişkiler aynı zamanda kısmen dopamin, serotonin, oksitosin gibi kişiye kendisini iyi hissettiren hormonların harekete geçirilmesi ve noradrenalin ve kortizol dahil olmak üzere stres hormonlarının devre dışı bırakılması ile bağlantılıdır. Evrimsel bu hormonlar ebeveyn ile çocuk arasında kurulan bağların, çocuk ergenliğe ulaşana kadar hayatta kalabilmesi ve üreyebilmesi için yeterince korunmasını sağlamasını daha mümkün kılar.
“Aşık olma”nın kimyası üzerine.
Dopamin bir ödül nörotransmitteridir. Dopamin çikolata yerken, telefonunuzu yanıtlarken ya da öpüşürken artmaktadır. Bu nörotransmitterin salınımı aktiviteyi ödüllendirerek kişinin bu aktiviteyi tekrar yapma olasılığını arttırır.
Dopamin seviyelerini değiştirmek önemli bir iştir. Facebook’taki “beğeniler”den, kokain gibi beynin ödül merkezlerini ele geçiren yasa dışı maddelere kadar, bilinçli olan her insan, bu bilinci değiştirmeye çalışıyor gibi görünmektedir. Kronik acı içerisinde olmamız mümkün olsa da kronik haz içerisinde olamayız.
Haz kaynaklarından bir tanesi aşık olmak ve aile kurmaktır. Örneğin, prolaktin hormonu bebek doğduktan sonra annenin besleme tepkisini uyarmaktadır.
Psikobiyoloji yaşam döngüsü boyunca değişmektedir.
Erkek-kadın ilişkilerinin çoklu aşamaları yaşam döngüsü boyunca nörokimyadaki değişikliklerle ilişkili olarak değişmektedir.
Duyduğunuz ilk çekim sırasında şehvet, sizi “aşık olma hali” ile birlikte uyanık tutan noradrenalin, yani “uyarıcı” üretir. Sonrasında karşılıklı çekim ile nöropeptitler ve endorfinler üretilir. Bunlar, beyne giden morfinlerdir ve kişiyi kafein almış gibi hissetmekten rüya gibi hissetmeye götüren şeylerdir.
Eğer bu his bir sarılma süresinden daha uzun sürerse, katekolamin ve biyojenik aminler salınır. Bu biyokimyasallara 5-HT (5-hidroksitriptamin) de dahildir. Kimyasal olarak uyku benzeri bir konfor sağlayarak, ilişkinin arkadaşlık dediğimiz aşamasının başlamasını sağlar.
Arkadaşlık aşamasından ilişkiye doğru.
Bu aşama, birbirinizin kollarında bir bardak ılık süt hayal ederek uykuya daldığınız zamandır. Bu durum doktorunuzun, bir anti-depresan olan Prozac’ı reçete etmesinden çok farklı değildir.
Türümüzün hayatta kalması genelde hiç düşünmediğimiz ya da farkında olmadığımız verilere bağlıdır.
İnsan doğası, doğanın psikobiyolojiyi ince bir şekilde, milyonlarca yıl boyunca kendini kopyalamak üzere ayarlamış olduğu bir parçasıdır. Bir noktaya kadar özgür irademiz olsa da tüm seçimlerimizde başka pek çok faktör dahil olmaktadır. Genel bir çalışma alanı olarak buna “sinirbilim” diyoruz. Sinirbilim, akademik psikolojideki en yeni konudur ve dünya çapındaki laboratuvarlarda fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) kullanarak biyoloji ile psikolojiyi ilişkilendirmektedir.