İnsan Bilincinin Optik Yanılgısı.

– Mesela tıp okullarında günde bir saatlik ders olsa ve arkanızda oturan arkadaşınız size masaj yapsa. Evet, masaj! İşte bu yüzden hastasının ayağına masaj yapan bir doktor göremiyoruz bugün.

– Mesela hastaneler, hastaların ve çalışanların oylarıyla haftanın “en kaba, en huysuz doktorunu” seçip duvara kocaman bir resmini assalar. Hiçbir doktor bu oylamada “kazanan” olmayı istemeyecektir.

– Mesela hastane koridorlarına şarkı söylemeden girilmese…

Bunlar, “insanlığın kendisini” en büyük ilaç yapmak isteyen Adams’ın onlarca fikrinden bazıları. Hani şu “ Patch Adams: Anarşist Palyaço Doktor! ” ile başladığımız yazı dizisinin kahramanı olan deli doktor!

“Dünyadaki hiçbir tıp okulu sağlıklı olmayı, zinde olmayı öğretmiyor. Benim tüm tıp eğitimim boyunca ‘sağlık’ kelimesi derslerde geçmedi. Geçen hep: ‘hastalıktan kurtulmak’ oldu. İyi beslenme, egzersiz, ve tabii ki sevgi kelimeleri hiç geçmedi. İşte size tıp okullarının vizyonu!

Praktisi aşkla yapmaktan bahsediyor kısaca.

Kanser var tamam, o da bir doktor olarak yardım etmek istiyor, ancak o öncelikle ne oluyor da insanlar kansere yakalanıyor, onu bilmek istiyor. İntihar oranları, özellikle zengin ülkelerde yükseliyor. Bu intiharları durdurmaya çalışmak güzel de, o asıl neden zengin ülkelerde intihar oranları daha yüksek, bunu bilmek istiyor.

“Bir doktor ‘neden’ sorusu sormalı. Sonrasında, çözüm için nasıl bir model uygulanmalıyı araştırmalı. Doktorun en önemli işlerinden biri ‘sağlıklı olmanın tasarımını’ yapmak olmalıdır” diyor .

Küstah doktrolara ve ilaç şirketlerine ise ateş püskürüyor: “Sizin öncelikli işiniz iyileştirmek değil, ‘önemsemek’ olmalı.

“Her geçen yıl, ‘iyileştirme’ konsepti üzerine daha mütevazi olmaya başladığımı görüyorum. Tıp veya başka bir insan biliminde ‘iyileştirme’ konseptini konuşmak çok tehlikeli, hatta küstahça. Çünkü iyileştirilmeye başlanılan daha ilk haftada doktorlar tarafından aşağılanacaksınız.

Yılın her günü, günün her saati ilgi gösterebilir, özenli davranabilir, umursayabilirsiniz. Ancak hiçbir zaman tedavi yapmadan iyiliştirmeyi garanti edemezsiniz. Bir hastalık üzerine ne kadar uzman olursanız olsun, tedaviyi yapmadan da o tedavinin olası tüm yan etkilerini ve sonuçlarını bilmezsiniz.

İlaç şirketlerinin tedaviyi önemsediği söyleniyor. Oysa onların önemsediği tek şey karlılık. Dünyada karlılık oranları en yüksek şirketler hep ilaç şirketleri. Tehlikeli olabilecek ilaçları dahi göstermelik araştırmalarla satışa sunabilirler. Antidepresan veya rahatlatıcı gibi tüm psikiyatrik ilaçlar praktis amaçlı satılıyor.”

İçinde; bugüne kadar yapılmış devrimlerin tarihinden, projelerini hayata geçiren kişilerin hayatlarına; politikadan ekonomiye; sosyolojiden çevre bilimine; şiir ve dramadan, kurgu romanlara kadar 18 bin kitabı olan bir kütüphaneye sahip Patch Adams . Bu okumalar ona, devrim yapan herkesin esasında sadece birer insan olduğunu, adaletsizlik ve şiddetin karşısında bir şeyler yapabileceğine tutkuyla inanan ve harekete geçen kişiler olduğunu öğretiyor.

Bu devrimlerden biri de; “arkadaş canlısı” olmak. Çünkü kişilerin ‘en insan’ oldukları yerler sevdiği arkadaşlarıyla birlikte olduğu anlar. Arkadaş canlısı olmanın bir alt kategorisi, hastanede hasta bir çocuğa arkadaşça davranmak. “Bunun gibi 10 milyon alt kategori sayabilirim” diyor.

“İnsanlar kendi hayatlarında devrimci olmalılar.”

Bu yaklaşım sadece hastanelere özel olmak durumunda değil. Uyandığımız andan itibaren ailemize, okula veya işe giderken yolda, otobüste, metroda karşılaştıklarımıza, okul veya iş arkadaşlarımıza… İçinde yaşandığımız topluma keyif veren, sevinç saçan neşe kaynağı bir kişi olup olmayacağımıza karar veriyoruz. Tıpkı sevdiğimiz arkadaşlarımızla birlikte olduğumuz anlarda yaptığımız gibi. Bu kararı uyanık olduğumuz her gün, her an veriyoruz.

Hepimizin hayatı sevme ve sevilme üzerine kurulu. Ancak bununla ilgili çoğumuzun bir stratejisi yok!

“Aşk stratejiniz nedir?” diye soruyor Adams.

“Sevme adına uyguladığınız politikanızı veya düşünülmüş hareket planınızı sorduğumda insanlar şaşırıp, cevap veremiyorlar.  Ama futbolla ilgili stratejilerimiz var. Çünkü futbol sevmekten daha önemli! Okullarda şefkat öğretilmiyor. Yuvadan lise sona kadar hafta beş saat, tıpkı dil veya tarih gibi, sevme dersi de olsa, işte o zaman belki erkekler karılarını dövmez. Ve belki işte o zaman kadınlar bir popo parçasından fazlası olabilirler.”

Patch Adams’ın bu sevgi stratejisini okurken, aklıma Einstein geldi.

“Full Catastrophe Living” ( Jon Kabat-Zinn ) kitabında, 1950 yılında geçen ve (29 Mart 1972 tarihinde The New York Times’da da yayınlanan) gerçek bir hikaye anlatılıyor:

Einstein , Princeton’da the Institute of Advanced Study’de çalışırken, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan birçok kişiden mektuplar alırmış. İnsanlar içinde bulundukları kişisel problemlere çözüm için tavsiye istermiş. Bilimsel alandaki başarılarından gelen bilgeliğinin yanında, “şefkat” konusuna getirdiği farklı bakış açısı da ona haklı bir ün kazandırmış.

Mektuplardan birini, 16 yaşındaki kızını ani bir ölümle kaybeden Yahudi bir din adamından almış. Haham’ın 19 yaşındaki diğer kızı da, kardeşinin ölümünü kabullenmeyip, yaşama küsmüş.

Büyük kızını da kaybetme korkusuyla çaresizce yardım isteyen bu babaya, Einstein cevaben şunu yazıyor:

“İnsan, ‘Evren’ adını taktığımız bütünün, zaman [yaşam] ve alanla [vücud] sınırlı bir parçasıdır. İnsanoğlu kendini deneyimlerken, düşünce ve duygularını, bütünün geri kalan kısmından ayrıymış gibi algılar. Bu, insan bilincinin optik bir yanılgısıdır. Bu yanılgı da, bizi, kendi arzularımız ve yakınımızdaki birkaç kişiye olan sevgimizle kısıtlayan bir hapishane gibidir. Yapmamız gereken; şefkat çemberimizi, ‘yaşayan tüm canlıları’ ve ‘güzelliğiyle bütün doğayı’ kucaklayarak genişletmek ve kendimizi bu hapishaneden kurtarmak olmalıdır. Kimse bunu tamamen başaramaz, fakat bu tür bir kazanç için gösterilecek çabanın kendisi, özgürleşmenin bir parçası ve [vicdani] içsel güvenin temeli olacaktır.”

Sanırım bir insanın yaşayabileceği acılar içinde en berbat ve en büyük olanı evlat acısı. İşte o acıyı çeken bir babaya yazdığı bu müthiş mektubu okuduktan sonra, Einstein için yapılan “dünyanın en zeki insanı” yakıştırması yetmemeye başladı.

Kapitalist düzene karşı olan görüşlerini içeren bir sonraki yazıyla, Patch Adams yazı dizimizi bitireceğiz. O zaman kadar da sizden rica etsem, burada benimle “ aşk* stratejinizi ” paylaşır mısınız?

*Güncelleme: “ Aşk ” kelimesi ile ne demek istediğimi, Dr. Serdar Savaş aşağıdaki yorumu ile benden daha iyi dile getirmiş:

“Aşk kendi dışındaki bir kişi, düşünce, ideal için kendinden vazgeçebilmektir. Buradaki ?kendi? kavramı, insanın ?kendi algısı?dır. ?Ben? denilen o kendilik, öyle kıskanç, öyle dedikoducu, öyle haris, öyle pinti, öyle hazımsız, öyle vahşi, öyle tüketici, öyle sahip olucu, kısacası öyle bencildir ki, onu çıplak görseniz korkudan taş kesilirsiniz.

Ben?in, Ben?den başka bir şey için kendinden vazgeçebilmesi için o Ben?in içindeki Öz Ben?e ulaşmasını gerekir (Mevlana, Yunus Emre) Bu acılı bir süreçtir. Bu süreci yaşamak öğrenilebilir.”

Not: Patch Adams: Anarşist Palyaço Doktor! ” ile başladığımız bu yazı dizisinin son bölümü de; “ Bizler, Zenginlere Hizmet Eden Robotlarız.