İlk insan topluluklarından günümüze kadar geçen binlerce yıllık süreçte insanlık sürekli değişmiş, yeni teknolojilerle yaşam koşulları iyileşmiş, kalkınma ve sosyal refah artmıştır. Rejimler tek adam yönetimlerinden katılımcı demokrasilere geçilmiş, çağdaşlaşma hız kazanmış, medeni yaşam esas olmuştur.Bu gelişmeler daha da çeşitlendirilerek artırılabilir.Buna rağmen hâlâ ilkellikler, vahşet yaşanabilmektedir.IŞİD terörünün ulaştığı boyut, bu terörden kaçarak göç edenlerin yaşam koşulları ve görüntüler, vahşetin ulaştığı boyutu ortaya koymaktadır. 21.Yüzyıl’da teknolojilerin baş döndürücü hızla geliştiği, iletişim çağının yaşandığı, bilgi toplumunun geliştiği günümüzde, insan yaşamını hiç sayanların para uğuruna insan kaçakçılığını sürdürmeleri, yaşadığımızçağın en büyük çelişkilerinden biridir. Papa’nın Avrupa Konseyi’nde kısa bir süre önce yaptığı konuşmasında devletlere çağrı yaparak Akdeniz’i kaçak göçmenlerin mezarlığı olmaktan kurtarın çağrısı, insan ticaretini yol açtığı felaketin derinliğini göstermektedir.İnsan kaçakçılığının günümüzde neden olduğu toplu ölümler, ülkemizdeki trafik kazalarında ölenlerin haber sıklığına ulaştı.
Hatta bazı ülkelerin kaçakları taşıyan tekneleri ülkelerine göçü önlemek için batırdıkları ve göz göre göre insanları ölüme terk ettikleri haberlerini neredeyse hava raporu dinler gibi dinliyoruz.
Bu haberlerin birinde “Eylül ayı başında göçmen trafiği yapan kalabalık bir gemiyle Avrupa topraklarına ayak basma umudunda olan Bekr ailesinin 23 ferdinden yalnızca biri hedefe ulaşabildi. 14 aylık bir bebeğin cesedi İtalya kıyısı açıklarında bulundu ve İtalya topraklarında toprağa verildi.”Bebekle birlikte denize düşüp boğulan yaklaşık 500 kişi olduğu tahmini yapıldı. İşin ulaştığı facia boyutu tüyler ürpertici: Olaydan kurtulmayı başaranların anlattıklarına göre, daha ufak bir tekneye geçmeleri istenen göçmenler bunu güvenli bulmadıkları gerekçesiyle reddetmişler.Sonuçta giderek kızışan tartışmayı, “göçmen tacirlerinin” tekneyi toptan batırarak sonlandırdıklarını anlattılar.İnsanlar ölümü göze alarak küçücük bebekleriyle birlikte neden bu yola başvuruyorlar sorusu önem kazanıyor. Gelişmemiş ülke insanları, yoksulluk, terör, baskıcı rejimler gibi nedenlerle bulundukları geri kalmış ülkelerde bir gelecek görmedikleri için daha huzurlu yaşayabilecekleri ülkelere göç etmek için ölüm pahasına, insan tacirlerinin eline düşüyorlar ve ülkelerinden kaçıyorlar. Kaçak göçmenler Avrupa’ya gitmeyi, gittikleri ülkede kendileri ve çocukları için huzurlu, barış içinde yoksulluktan kurtularak yaşamayı hayal ediyorlar. Bu hayallerini gerçekleştirmek için de kişi başına en az 2000-4000 dolar ödüyorlar. İnsan kaçakçılığından para kazananlar, basına yansıyan haberlere göre eğer sahil güvenlik yoksa turistik plajların yanı başındaki limanlar gibi kamuya açık alanlardan hareket ediyor. Görünmemek için gün batımından sonra yola çıkmayı tercih ediyorlar.
Bu ölüm macerasına önce balıkçı sandallarıyla başlıyorlar ve göçmenler, uluslararası sularda demirlemiş daha büyük teknelere bindiriliyorlar ve gidecekleri
ülkeye hareket ediyorlar, gidecekleri ülkelerin kara sularına yakın bir yerde yeniden küçük teknelere geçiyorlar. Bundan sonra insan tacirleri, ilgili ülkenin sahil güvenliğine telefon ile SOS mesajı çektikten sonra göçmenleri deniz ortasında bırakıp kaçıyorlar. Ancak denizin ortasında bırakılan çaresiz insanlar artık ölümle pençeleşmeye başlıyorlar. Genellikle kurtulma şansları çok sınırlı olmaktadır. Uluslararası Göç Örgütü’nün tahminlerine göre 2004 yıl içinde Akdeniz’de boğularak ölen göçmen sayısı 3000’in üzerine çıkmıştır. Kaçak göç olaylarında meydana gelen artış, Avrupa devletlerini önlem almaya zorlamaktadır. Bu kapsamda tatbikatlar düzenlemektedirler. Kasım ayı başında yapılan bir tatbikata 20’nin üzerinde Avrupa ülkesi katıldı. Verilen bilgilere göre
Tatbikatın ana hedefi arama-kurtarma değil, denizlerde sınır kontrolünün sıkılaştırılması olarak belirlendi. Yardım kurumları bunun daha fazla sayıda göçmenin Akdeniz’de boğulacağı
anlamına geldiğini değerlendiriyorlar.Bu yönde meydana gelen gelişmeler, son yıllarda bütün Batı ülkelerinin, özellikle de Avrupa’nın gündeminde uluslararası göç ve göçmenler sorununun
önemli bir yere sahip olduğunu gösteriyor.Gelişmemiş ülkelerde yoksulluk, terör gibi etkenler yanında bu ülkelerde yaşanan siyasi ve etnik çatışmalar, çevre felaketleri ve küreselleşmeyle
gelen yaşam standartları eşitsizliğinin önemli yan ürünlerinden biri olan uzun mesafeli göç, bugünün dünyasında çok ciddi bir sorun haline gelmiştir.Çeşitli yollarla kaçak olarak göç etmeye çalışan insanlar genellikle kamyon, otobüs gibi taşıtlarda yakalanan veya Ege’de, Akdeniz’de batan teknelerde ölen çok sayıdaki kaçak göçmen haberleri ülkemizde çok yer alamamasına rağmen jeostratejik konumundan dolayı Türkiye de önemli ölçüde kaçak göç olaylarından etkilenmektedir.Yapılan araştırma ve değerlendirmeler uluslararası kaçak göçleri, özellikle son 20-25 yılda meydana gelen ekonomik ve siyasi gelişmelerin etkilediği ifade ediliyor.Dünyamızda yoksulluğun yaygınlaşarak artması ve terör olayları kaçak göçün artmasına neden olmaktadır. Yaşanan siyasi istikrarsızlıklar, insan hakları ihlalleri ve baskıcı rejimler kaçak göçleri ve insan ticaretini ve daha iyi yaşam arayışlarını artırmaktadır. Özellikle Arap Baharı ile başlayan süreçte Suriye’deki iç savaş ve son IŞİD terörü Türkiye’ye yönelik kitlesel göçlere neden oluyor. Türkiye bu göçlerden ekonomik, mali ve sosyal açıdan çok ciddi ölçüde etkilenmektedir.Dünyanın büyük ölçüde bu tür göçlere seyirci kalması ve vaat edilen yardım katkılarının hiç denecek ölçüde az olması Türkiye’nin göç yükünü her geçen gün artırmaktadır.Konu ile ilgili yazarların ve araştırmacıların bulgularına ve değerlendirmelerine göre son yirmi yılda dünya genelinde uluslararası göç sayısında ve göçmen artışında “neoliberal Küreselleşmenin” yaygınlaşması, etnik çatışmalar, tek adam rejimlerinin uyguladığı şiddet ve terör eylemleri, ekonomik çöküntülerin yol açtığı fakirleşme ile iç savaşlar göçün kaynağını teşkil etmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yayınladığı verilere göre, Soğuk Savaş’ın sürdüğü ve küreselleşmenin henüz yaygınlaşmadığı1974 yılında bütün dünyadaki sığınmacı sayısı 2,4 milyon düzeyindeyken bu sayı, 1984 yılında 10,5 milyona, 1996’da da 27,4 milyona ulaşmıştı. Başta Avrupa Birliği (AB) ve üye ülkeler olmak üzere kaçak göçü ve insan kaçakçılığını önlemek için aldıkları bütün önlemlere rağmen kaçak göçler yoğun bir şekilde devam etmektedir. Kaçak göçmenlerin kitleler halindeki ölüm haberleri olayın günümüzde ulaştığı düzeyi göstermektedir.Denizin ortasında ailesiyle boğulmayı göze alarak insanlar göç etmeye çalışıyorlar.Göç dinamiklerinin yarattığı talep insan tacirlerinin de artmasına yol açıyor. Bu tacirlerin ölümlere yol açan girişimlerine rağmen yakalananlar kolayca kurtulabiliyorlar. Yapılan değerlendirmeler genel olarak ülkelerde güvenlik güçlerinin insan tacirlerinin peşinde olmak yerine kaçak göçmelerin peşinde olduğunu gösteriyor. Bunun esas nedeninin “göçmen trafiğini” mafyanın yönetmesi olduğu belirtiliyor. İnsan kaçakçılığında mafya örgütlenmesi nedeniyle “işin” başındaki mafya babalarına dokunulamıyor. Kimi değerlendirmelere göre insan tacirleri, bilinmesine rağmen tutuklanmıyorlar, hapse pek girmiyorlar. Bu durumu rüşvet, yolsuzluk gibi faktörler yaratırken, yasaların yeterince sert olmaması, yasal boşlukların varlığı ve cezaların caydırıcı özelliğinin bulunmaması insan tacirlerinin önünü açıyor.Dünyadaki genel uygulamanın yanında Türkiye yasadışı göç konusunda gerekli önlemleri etkin bir şekilde almaktadır. Türkiye gerek idari gerekse yasal düzeyde kaçak göçle mücadeleyi etkin bir şeklide sürdürmektedir. Buna rağmen özellikle AB ülkeleri Türkiye’yi gerekli önlemleri almamakla eleştirmektedir. Oysa yapılan araştırmalar Türkiye’nin “göç olayının sebebi değil, mağduru olduğu” gerçeğini ortaya koyuyor. Türkiye kaçak göç konusunda aldığı etkin önlemler ve yasal düzenlemeler sonucunda son yıllarda Türkiye’de yakalanan kaçak göçmen sayısında, geçmişe kıyasla sınırlı da olsa, bir azalma görülüyor. Meydana gelen azalmada artırılan denetimler yanında uygulanan ağır cezalar da etkili olmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nda Ağustos 2002’de yapılan bir düzenlemeyle yasaya “göçmen kaçakçılığı” tanımı eklendi ve insan ve organ kaçakçılığı yapanlara ağır cezalar getirildi. Bu ve benzeri yasal düzenlemeler, Türkiye’nin AB ülkelerinin talep ettiği önlemleri aldığını gösteriyor.