YILSONU RAPORU… EYVAH
EYVAH!
Yine bir neşe yine bir sevinç yine
yeni hayaller içinde 2017’yi karşılama
kutlamaları, davetler, hediye ritüelleri falan
filan… Bu madalyonun görünen tarafı (Buz
dağının görünen kısmı desek daha yerinde
olur sanırım. Evet evet dünyayı da meşhur
Titanic gemisi yaparsak güzel bir benzetme
olacak. Bu arada dünyadaki belli başlı
siyasi liderleri de Titanic in batış anında
bile müziği çalmaya devam eden orkestra
elemanlarına benzettik mi tamamdır.
Bekleyelim bakalım Titanic’in buz dağına
çarpasını…) madalyonun görünmeyen
tarafı ise insanlarda bir hüzün bir
burukluk, umutsuzluk, hayal kırıklığı
hali. (Yani herkes Titanic’te olduğunun
farkında da sonunu bilmiyormuş gibi rol
yapıp duruyor. Eee ölümlü dünya elbet
hepimiz göçüp gideceğiz de nasıl? Esas
soru bu, öteki aleme giriş vizesi ne? Valla
dünya nimetleriyle uzaktan yakından ilgisi
olmadığı kesin. Bakınız ayetlere hadislere
gönül ehlinin hikmetli sözlerine)
Kimse kusura bakmasın vicdanımın
sesi için 2017’nin Ocak sayısı için maskesiz
bir yazı yazacağım. O zaman bırakalım
madalyonun görünen görünmeyen
tarafını Titanic’i mitaniği size maskesiz
şeffaf bir soru: Çevrenizde bu kadar sorun,
bu kadar adaletsizlik, haksızlık, zülüm
varken nasıl bu kadar mutlu bu kadar neşeli
olabiliyorsunuz diye sormazlar mı adama.
Tutun ki sordular cevap aynen şu olur:
“Bana ne ya abiciğim ya ben mi kurtarıcam
dünyayı, insanlığı” olur.
Tabii ki sen ben o
kurtarmayacak dünyayı, insanlığı ama
vicdanını kurtarmak kalbi selim olabilmek,
gönül havuzunu temiz tutabilmek ve
nefsinin zaafları için de bir emek bir çaba
harcamıyor bugünün, bu sürecin insanı.
Gün geçtikçe de vicdanlar kararıyor, kalpler
mühürleniyor, gönül havuzu çöplükten
geçilmiyor. Nefis desen dünyadan
geçemiyor, akıl desen şeytanlıkta işi gücü
geriye kalan bedende zaten bir yandan
çevre kirliliği bir yandan hormonlu GDO’lu
ürünlerden mustarip… Eyvah ki ne eyvah…
Oysa ne umutlar ne hayaller kurmuştuk
milenyumun ilk yılı 2000 için. 2000 yılı
dedik dedik yıllar boyu heyecanla bekledik
ve o günleri gördük oysa biz daha bilinçli
daha güzel daha adaletli bir dünya
beklemiştik. Milenyumun 16. yılının yılsonu
raporu bendenizin aklına gelenler bunlar…
2016 yıl sonu raporu: Dünya da;
Savaş var
Açlık var
Terör var
Çevre kirliliği hat safhada
Dünya üzerindeki ağaçlar gün geçtikçe
azalıyor
Çevre katliamı var
Dünya ısınıyor
Denizler nehirler hızla kirleniyor
İşkence var
Katliam var
Bazı canlıların soyu tükendi ve
tükenmeye devam edecek
Hayvanlara işkence yapılıyor
Çocuklara tecavüz ediliyor
Kadınlarımız öldürülüyor
Uyuşturucu var
Mülteci krizi var
Türk Dil Kurumu nun “Dünya”
tanımı dünya:) Üzerinde yaşadığımız toprak
ve denizler, yeryüzü.
Bendenizin günümüzde ki “Dünya”
tanımı
dünya:) Adalet ve vicdanın olmadığı yer.
Son sorum ise ;
Peki bize 2016’ dan geriye kalan ne?
Cevap veriyoruz: Şükrediyoruz nefes
alabildiğimize… Yaşadığımıza… Sığınıyoruz
Yaratan’a… Tüm dualar ise mazlumlara,
muhtaçlara, haksızlık ve zülüm içinde olan
yaratılmışların hepsine ve şehitlerimize ve
ailelerine ve yaralı canlarımızın şifasına…
Tüm bu yazdıklarıma rağmen 2017’ye
derin bir nefes ve güçlü bir inançla giriyoruz
çünkü olan olur yaşanan yaşanır herkes
kendi nefsinden sorumludur. Dünyevi
hayat kadar uhrevi hayat içinde yaşamayı
öğrenmek gereklidir. Dünyanın bu kaosu
içinde kalbini, aklını, gönlünü kurtarabilen
kurtarsın arkadaş…
İpek Tuzcuoğlu ile
İpek Tuzcuoğlu
[email protected]
“O gün ne mal fayda verir ne de evlatlar
ancak Allah’a selim bir kalp ile gelenler başka”
-Şuarâ süresi 88-89 ayet –