İşinizin Anlamı Var Mı?

Ben uzun zamandır maaşlı bir işçiyim. Bilgi işçisi diye yorumlayabiliriz işimi. Information worker ya da knowledge worker diyorlar İngilizce’de. Özel zamanlarımda da -gerçi çalışma zamanıyla özel zaman ayrımı benim için epeyce belirsizdir- çoğu zaman bir fikir işçisiyim. O zaman 1 Mayıs’ın ertesinde işin anlamı üzerine biraz dursam, ‘işimi yapmış olurum’ sanırım.

Efendim Harward Business Review hem de 2018’de diyor ki: 10 Kişiden 9’u Daha Anlamlı İşler Yapmak İçin Daha Az Para Kazanmaya Razı ( https://hbr.org/2018/11/9-out-of-10-people-are-willing-to-earn-less-money-to-do-more-meaningful-work )

Makalenin özetinin Türkçesi şöyle:

“İşin anlamı üzerine yapılan yeni araştırmalar, 10 çalışandan 9’undan fazlasının yaptığı işte daha fazla anlam olması için yaşam boyu kazançlarının belli bir yüzdesini değiş tokuş etmeye istekli olduğunu gösteriyor. Yaş ve maaş grupları boyunca, çalışanlar anlamlı bir işi, bunun bedelini ödeyecek kadar çok istiyor. O halde trilyon dolarlık soru: bireysel çalışan için anlamın ne kadar değerli olduğu. Size tutarlı şekilde anlam sunan bir iş bulabilseydiniz, mevcut maaşınızın ne kadarından vazgeçmeye razı olurdunuz? Amerikalı ortalama çalışanlardan oluşan örneklem, anlamlı bir işe sahip olmak için kalan yaşamları boyunca elde edecekleri kazançlarının % 23’ünden vazgeçmeye istekli olacaklarını gösterdi. Bu rakamı bir perspektife koymak için, Amerikalıların gelirlerinin yaklaşık % 21’ini konutlara harcadığını hatırlayalım. (…) 21. yüzyılın temel insan ihtiyaçları listesi bir güncellemeye gereksinim duyabilir: yemek, giyecek, barınma; ve anlamlı çalışma.”

Hazine bulduk millet, bu bilgiler üzerine hadi biraz fikir işçiliği yapalım.

HARCAMAK VE HARCAMAYI İSTEMEK

Böyle önde gelen yayın ortamlarının makalelerindeki mantık hatalarını bulup çıkarmak fikir işçiliğinin keyifli bir yönü. Paragraftaki karşılaştırmanın elmayla armut arasında olduğunu ifade etmemiz gerekli. Bir tarafta evler için gerçekten harcanmakta olan para var. Diğer tarafta ise bir araştırmaya katılmış insanların ceplerinden bir kuruş bile çıkmadan ah ne iyi olurdu diye razı olacaklarını beyan ettikleri, yaptırımı olmayan bir para.

Bu eleştiriyi yapmakla birlikte araştırmayı çöpe atıyor değilim. İnsanların ömür boyu yüzde 23’lük daha az gelire razı olabileceklerini söylemeleri yabana atılır bir şey değil. Hele de para kazanıp birikim yapmayı dini bir erdem gibi görenlerin kurduğu bir ülkede, kapitalizmin kalesinde…

MİLATTAN ÖNCE

Bir başka dikkat edilecek nokta, araştırmanın tarihi: 2018 Kasım. Yani milattan önce… Covid’den, salgından önce. Salgın bir seneyi aşkın süredir tüm dünyada dinmeyen bir fırtına gibi dolaşıyor ve biz de fırtınada yaşamaya alışıyoruz. Daha bir süre bu fırtınada yaşayacağız. Çalışma ve öğrenme alışkanlıklarımızda kalıcı değişimler olması kaçınılmaz.

Bir milyarın üzerinde insan bir yıldan uzun süredir kimi az kimi çok oranda, kimi hayli başarılı, pek çoğu o kadar da başarılı olmayan örneklerle uzaktan çalışıyor.

Bir milyarın üzerinde insan bir yıldan uzun süredir kimi az kimi çok oranda, kimi hayli başarılı, pek çoğu o kadar da başarılı olmayan örneklerle uzaktan öğreniyor.

Çalışma ve eğitim hayatında içinden geçtiğimiz birkaç yıllık süreç küresel bir deney ve alışma ortamı sağlıyor. Salgın geçtikten sonra bile iş hayatı ve öğrenme hayatı eskisi gibi olmayacak. Pek çok yeni deneyim ediniyoruz. Eski imkânlarımıza kavuşma günü geldiğinde o imkânlardan bazılarının imkândan çok boyunduruk olduğunu kavrayacağımızı ve eski alışkanlıklarımızdan sadece seçtiklerimize geri döneceğimizi umuyorum.

Henüz süren bir fırtınada HBR’nin bu araştırmasının sonuçları nasıl değişirdi tahmin etmek pek de kolay değil. Büyük olasılıkla salgın sebebiyle geçim derdine daha çok kapılan insanların gözünde anlam denilen şey zaten aç kalmamak, temel ihtiyaçları karşılamak yani işine sahip olabilmeye devam etmek olacaktır. O kadar da geçim sorunu yaşamayan insanların pek çoğu için de işte anlam aramak daha da belirgin bir ihtiyaç haline gelmiş olabilir.

ANLAMDAN NE ZAMAN KOPTUK?

İş anlamdan ne zaman koptu acaba? Bu aslında cevabı verilmiş bir soru.

İzm’lerin, ideolojilerin hiçbirine bir bağlılığım yoktur. Marx’ın dünya tarihinde dolaylı olarak sebep olduğu acılar da hiç azımsanacak seviyede değil. Ama yine de bazı tespitleri çok yerindedir. Hem Hegel’in, Locke’un, Adam Smith’in fikirlerinin kimi uygulama şekilleri de benzer acılara sebep olmuş durumda. Mesela işteki anlamın kayboluşunda Adam Smith’in başını çektiği iş bölümünün sanayi toplumunda çok abartılı ve kitlesel bir şekilde uygulanmasının payı büyük. Ve bu kavramı Marx pek güzel yakalamıştır. ( https://en.wikipedia.org/wiki/Marx%27s_theory_of_alienation )

Güzel haber şu ki, sanayi toplumunun pek çok kitlesel kâbusundan kurtulabileceğimiz bir çağın eşiğindeyiz. Umarım bunu başarabiliriz. Dijital dönüşümün getirdiği yeni çağda insanların, işlerinin çoklu yönlerine daha hâkim olmaları, birbirleriyle daha etkili işbirlikleri yapabilmeleri ve ürettikleri değerlerden kopukluklarını belirli ölçüde de olsa onarmaları mümkün olabilecek gibi duruyor.

Ama bu zorlu bir süreç! Anlamı, kendiliğinden gelen bir hediye olarak kucağımızda bulmayacağız.

EYLEMSİZ İSTEKLER VE UZAK EMELLER

Nitekim HBR’nin makalesinde örtülü bir durum var. İnsanlar daha anlamlı iş için gelirlerinin yüzde 23’ünden vazgeçebileceklerini söylüyorlar. Ama aynı insanlara şunu sorduğumuzu düşünelim:

İşinizi bırakırsanız yüzde 77 olasılıkla maaş kaybı yaşamadan çok daha anlamlı bir iş edineceksiniz. Ama yüzde 23 olasılıkla işsiz kalacaksınız. Cevaplar değişir miydi sizce?

Kendiniz düşünün. Yüzde 23 gelir kaybıyla geçiş yaparak daha anlamlı işte çalışmak ister miydiniz? Ya da yüzde 23 ihtimalle gelirinizi tamamen kaybedecek, yüzde 77 ihtimalle gelirinizi tamamen koruyacak olduğunuz bir denklemde, daha anlamlı bir iş umuduyla işinizi bırakır mıydınız?

İnsanlar zihinlerinde uzak gelecekle ilgili kaygılar taşıyıp kendilerini kahrederler. Zaman zaman da uzak gelecekle ilgili hayaller besleyip kendilerini uzak emellerin pençelerinde tutsak ederler. Birinci yaklaşımda geleceğin sanal topraklarında beslediğimiz canavarların her gün etimizden ısırıp yemelerini izleriz. Diğer yaklaşımda ise güzel kazanımları geleceğe hapsedip onları günümüz için kafa yapıcı birer uyuşturucu haline getiririz.

Oysa işimizde bugünden başlayarak anlam yaratmamız mümkün. Çünkü anlam, var olan değil, yaratılan bir şeydir. Bunun için ne istifa etmemize ne işimizi değiştirmemize gerek var.

Cevaplar kendi içimizde. O cevaplara erişmenin yöntemleri ise Çevik Yaşam yaklaşımımın araç setini oluşturuyor.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Geleceğin Peşinde Ya Da Geçmişin Keşkesinde Heder Olmamak İçin Çevik Yaşam