İstanbul Adalar

“İstanbul’a geldik, kocaman şehir ve bir o kadar da kalabalık. Çarsısı ve pazarı derken biraz da dinlenmek, huzur bulmak istiyoruz. Yeşil ormanların, mavi denizin tadını çıkarırken hayat arkadaşımızla kuş cıvıltılarını duyarak adeta kendimizi terapiye alacağımız bir yerler yok mu?“ dediğinizi duyar gibiyiz! Merak etmeyin lütfen, bu büyük şehrin güzelliği saymakla bitmez. Bu yazımızda siz değerleri misafirlerimizi mükemmel doğası, atmosferi ve ömür uzatan ferahlığı bulabileceğiniz ADALAR’ı anlatacağız.

Adalara nasıl gideriz?

Macera adeta bu bahsi geçen güzelliklerin henüz yolunda başlıyor. Kabataş, Kadıköy veya Bostancı sahilinden kalkan deniz üstü seferleri ile, eşsiz Marmara Denizi ve açıldıkça sülietleşen İstanbul manzarasıyla güne merhaba diyebilirsiniz. Denizi seyrederken, vapur etrafında dönüp duran martılara simit atmayı da ihmal etmeyiniz. Hele ki vapurdaki müzisyenler, o sanat aşıkları… İyi ki de geldik ve gidiyoruz diyeceğinize eminiz. Yanınıza gelen eski usul bir satıcı, elindeki ürünleri size büyük bir ustalıkla tanıtıp satmaya çalışacaktır. Aman diyelim, büyüye fazla kapılmayın.

Şimdi, insan gözüyle görülmeye değer eşsiz güzellikte olan bu yerleşimlerin tarihine hep beraber bir göz atalım.
Prens Adaları adını alan dört yerleşim yeri var. Ve bu bölgelerde takdir edersiniz ki yüksek ölçüde bir turizm etkinliği var. Dünyanın birçok ülkesinden olduğu gibi, yurt içinden de oldukça fazla sayıda turist ağırlamakta. Eh, bu güzellikleri görmeye kim neden gelmesin, değil mi?

Diğer Adalardan farklı olan Sedef Adası, dünyada eşi benzeri bulunmayan doğasıyla dikkatleri bir hayli üzerine çekiyor. Doğal rehabilitasyon merkezi olan değerlendirebileceğiniz bu yerleşim, kendinizi ve iç huzurunuzu bulabileceğiniz ender lokasyonlardan biri.

Sivriada’ ise, tarihe meraklı olan ziyaretçiler için eşsiz bir hazine. Büyük Roma İmparatorluğundan kalma harabeler, kaleler bu yerleşkenin içerisinde sizleri karşılıyor. Bu adada gezerken, kendinizi Roma Lejyonu dahi hissedebilirsiniz, bizden söylemesi.

“ Kayıp Ada “ olarak bilinen Vordonisi ise, ta Bizans döneminden kalma bir manastır barındırıyor sınırları içerisinde. Ancak, ne büyük talihsizliktir ki, o dönemde yaşanan deprem doğal afetinden sonra maalesef ki sular altına gömülmüş. Eh, adı da bu yüzden “Kayıp Ada“ olsa gerek. Sıkı durun, sular altındaki bu güzelliğini de görebilmeniz için Maltepe Belediyesi dalış turizmi adı altında etkinlikler düzenlemeye çabalıyor. En kısa sürede suyun altındaki bu mabede, erişim sağlayabileceğiz.

Vordonisi Adası ise, skolastik dönemin esiri altındaki Bizans yönetimi ile, din adamlarının ve diğer koltuk hak sahiplerinin sürgüne gönderildiği manastırlara ev sahipliği yapan bir bölge. Eskiden, böylesi güzel ve cennet gibi olan yerleşimlerin neden sürgün yeri olduğu da ayrı bir muamma tabii.

Tavşan Adası adını alan diğer bir ada ise, herhangi bir yerleşim bulunmayan, sadece bir kara parçası halindeki toprak parçası. Fakat Tavşan Adası da Prens Adaları takımının içerisinde yer alıyor.

Bizans Dönemi iç siyasette, taht ve koltuk üzerinde egemenlik iddiası bulunan birçok aile, hanedan mensubu, iç işlerine müdahale etmemesi bakımından bu bahsi geçen takım adalarına gönderilmesi sebebiyle, bölgeye Prens Adaları adı verilmiş. Bölgenin Osmanlı Devletinin eline geçmesi ise, İstanbul’un fethi sırasında gerçekleşmiş.

Büyükada

Otantik iskelesine yanaşan vapur, sizi adaya bıraktığı anda eminiz ki ilk önce anı kalması açısından bu harika görüntüyü fotoğraflamak isteyeceksiniz. Hele ki yaz ve bahar aylarında ziyaret ettiyseniz, dondurmanızı yiyerek sahil boyunca yürüyüş yapabilirsiniz.

Sokakları gezerken, şayet beden sağlığınız elverişli ise bisikletle turlayarak, çocukluğunuzu hatırlayabilirsiniz. Ancak şunu da hatırlatmakta büyük fayda var, Büyükada iki tane büyük tepeden oluşuyor. Yani bolca yokuş olacak, tabii yokuşların inişi de.

Sahil ve deniz ise, günü birlik tatil yapan İstanbulluların uğrak yeri. Şayet yanınızda bikini veya şortunuz varsa siz de bu insanlarla Marmara’nın soğuk sularında serinleyebilirsiniz. Kumsallarda çocuklarınız yeni kumdan kaleler inşa edebilir.

Aya Yorgi Kilisesi

Adada bulunan Aya Yorgi Kilisesi ise, turistlerin en yoğun olduğu bölgesi. Hatta Paskalya Bayramı sırasında ziyaret ederseniz, birçok yabancı turistle de karşılaşabilirsiniz. Zaten bu kilise, İzmir Efes’teki Meryem Ana kilisesinden sonra Hristiyanların en çok hac ibadeti yaptığı kilisedir. Yalnız bu kilise epey bir yukarıda. Dik bir yokuş tırmanmanız gerektiğini tekrar tekrar hatırlatalım. Yükseltinin verdiği avantajla Marmara Denizini ve İstanbul kıyılarını seyretmenizin hazzı gerçekten de bir başka. 1751 yılında inşa edilen bu kilise, estetik sanat anlayışıyla dikkat çekiyor. Yine aynı şekilde taştan oyma bir çan kulesi de mevcut. Kiliseyi hafta içi 08.30 ile 18.30 saatleri arasında ziyaretçilere açık. Lakin pazar günleri ayin olması sebebiyle ziyarete kapalıdır.

Hamidiye Camii

Hamidiye Camii de mutlaka görülmesi gereken eşsiz bir mimari. 1893 ile 1895 yılları arasında inşa edilmiş, hatta alt katı da okul olarak kullanılmıştır. Tek şerefeli bir minaresi bulunuyor. Dönem itibariyle, bölgeye yaşayan Müslüman halkın nüfusu az olduğundan, caminin boyutu da küçük. Yine aynı şekilde Adaya inşaat için taşınması gereken malzemeler, zorluk yarattığı için bunun da etkisi bir hayli büyük. Gösterişten uzak, işlevsel bir camii.

Anadolu Kulübü

Tarihteki halini koruyan Büyükada, eskisi gibi sakin sokaklara sahip. Bu sokaklarda huzur bulup, geçmişi görmüşçesine yad edeceğinizi düşünüyoruz.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlığı zamanında hemen hemen her yaz ziyaret ettiği yat merkezi olan Anadolu Kulübü de Büyükada’dadır. Bu şık ve otantik binayı ancak dışarıdan görebilirsiniz. Maalesef üye olmayan, tesisin içine giremiyor. Türkiye’de yayınlanan birkaç televizyon dizisi de burada çekilmiş.

Adalar Müzesi

Aya Nikola Bölgesinde yer alan Adalar Müzesi de Büyükada’da. Mutlaka vakit ayırıp gezmenizi tavsiye ediyoruz. Fakat yürümek için biraz fazla kuvvet gerekiyor. Hem sağlığınız hem de seyir zevkiniz açısından mutlaka bölgeyi karış karış gezmenizi tavsiye ediyoruz.

Müze Kış boyu 10.00-17.00, yaz dönemlerinde ise 09.00 ile 18.00 saatleri arasında ziyaretçilere açık. Giriş ücreti oldukça uygun. Müze kartınız var ise, değerlendirebilirsiniz. Çarşamba günleri ise halk günü olması bakımından tamamen ücretsiz. Yine bu müze, Adalar Belediyesi tarafından işletilmekte. Prens Adaları hakkında merak ettiğiniz tüm görsel ve bilgilere buradan erişebilirsiniz.

Ayrıca bu müzede, adaların tahmini geleceğine dair bir bölüm var. Geleceğimiz hakkında bilgiye erişip, arkadaşlarınızla yorumlaşabilirsiniz. Bazı zamanlarda ise geçici sergiler açılmakta, bu sergilerde çağdaş sanat eserlerini inceleyebilir, estetik kaygılarınızı dindirebilirsiniz.

Büyükada’daki Diğer Önemli Yerler

Fenerbahçe ve Türkiye A Milli Futbol Takımı’nın efsane forveti Lefter Küçükandonyadis’in de kabri yine Büyükadada yer alıyor.

Bodruma sürgüne gönderilen, Türk Edebiyatı’nın eşsiz kalemlerinden olan Halikarnas Balıkçısı olarak da anılan Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın da doğduğu ve çocukluğunun geçtiği topraklar.

Sovyetler Biriği kurucularından Lev Troçki de sürgüne gönderilen bir diğer isim. 1929 ile 1933 yılları arasında Büyükadada bulunmuştur.

Yine Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı yazarlarından olan, usta kalem Reşat Nuri Güntekin’in yaşadığı ve büyüdüğü ev de bu bölgeye yer almaktadır.

Heybeliada

Adanın galiba en meşhur şeyi dondurması. Sahilde dondurmanızı yerken, şayet mayonuz yoksa diye söylüyoruz, eşsiz deniz manzarasını izleyebilirisiniz.

Bölgede Ortodokslara ait bir Ruhban okulu bulunmakta. Şunu da ekleyelim: Kutsal Üçlü Manastırı da bu bölgede. Eski Yunanca adı Halki olan adada, 1900’lü yılların başında açılan bir Ortadoks Ruhban Okulu bulunuyor. Bu okulun varlığı, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra, Türkiye ile Yunanistan arasında birtakım tartışmalara yol açmış. En nihayetinde konu tatlıya bağlanıp, manastırın arazisi Türkiye Devletine devredilmiş ve okul faaliyet göstermeye devam etmiş. Okul 1971 yılında kapatılmış şu an ise tarihi bir bina olarak ziyarete açık bir şekilde bölgede durmaktadır. Tarihi binanın etrafı, çam ağaçlarıyla çevrili bir tepede ve müthiş çam kokularına bürünmüş halde. Manzarası da bir o kadar güzel.

İnönü Evi Müzesi

Türkiye Cumhuriyeti ikinci Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, rahatsızlığının ardından şifa bulmak ve temiz hava almak maksadıyla bir dönem Heybeliada’da yaşamış, sonrasında ev müze haline dönüştürülüp Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından değerlendirilmiştir.

Alışılagelmişin dışında bir çatısı olan evin, pembe çizgileri var. Oldukça özgün bir ev diyebiliriz. Mustafa Kemal Atatürk’ün denize çivileme atladığı o fotoğrafını hatırlayanınız elbette ki olacaktır, işte o fotoğraf da bu evde çekilmiştir.

Adada yine aynı şekilde, Türk Edebiyatı’nın usta yazarlarından olan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın evi de burada, Heybeliada’da bulunmakta.

Bahriye Okulu

Deniz seferi sırasında Heybeliada’da yer alan Bahriye Okulu’nun önünden geçeceksiniz. Bu vapur gezisi sırasında, 1773 yılında Osmanlı Devleti tarafından adı verilen Mühendishane-i Bahr-i Hümayun, yani Padişahın Deniz Mühendisi yetiştirme okulu da diyebiliriz. Bu tarihi binayı, doya doya izlemeniz dileğiyle…

Hala aktif bir şekilde Deniz Kuvvetleri Lisesi olarak kullanılmaktadır. Bu okulun en ünlü mezunlarından birisi ise, Türk Edebiyatı şairlerinden, Nazım Hikmet Ran’dır.

Yine Aynı şekilde Aziz Nesin ise bu okuldan mezun olmuştur.

Aya Nikola Kilisesi

Adada yer alan, tarihi 1850’li yıllara dayanan Aya Nikola Kilisesinin mimarisi de, iç dekorasyonu da takdire şayan! Mutlaka ziyaret etmenizi isteriz.

Burgazada

Ünlü Makedon hükümdar Büyük İskender’in ölümünden sonra, adını bu bölgenin idaresine hakim Demetrius’un yaptırdığı kaleden almıştır Burgazada. Fakat biz bu adayı, Türk Edebiyatı’nın eşsiz hikayecisi Sait Faik Abasıyanıkla özdeşleşmiş dersek, yalan söylemiş olmayız. Öykülerinde, Burgazada halkından, eşsiz sokaklarından, ada hayatının insan yaşamı üzerindeki etkisinden sık sık bahseden Abasıyanık, gerçekten de Türk Edebiyat tarihinin en önemli yazarlarından biri.

Sait Faik Abasıyanık Evi Müzesi

Kendisinden bu kadar söz etmemizin mutlaka ki bir sebebi var. Burgazada’da iken yaşadığı ev, iki katlı cumbalı beyaz bir köşk. Eşsiz bir görüntüsü var. Etrafındaki ağaçlar, ayrı bir güzellik katmakta eve ve bahçesine. Şimdilerde ise müzeye dönüştürülmüş durumda. Üstelik Abasıyak’ın vasiyeti üzerine girişler tamamen ücretsiz. İçerisinde Sait Faik Abasıyanık’ın kişisel eşyaları yer almaktadır.

Eh, buraya gelmişken vaktiniz var ise şayet, gün batımını izlemenizi şiddetle tavsiye ederiz.

Aya Yani Kilisesi

Adada yer alan bir başka kilise daha, Aya Yani Kilisesi. Gidip görülmesi gereken şık bir mimariye sahip olan bu yapı, ziyaretçilerini beklemektedir.

Aslında Aya Yani Kilisesi Milatta sonra 842 yılında yapılmış, ancak yaşanılan depremde epey zarar gördüğünden ötürü, Osmanlı Devleti tarafından restore edilmiş. Uzun ve ince bir kubbesi,

Bayraktepe ve Aya Yorgi Garibi Manastırı

İşte tam da burası, Ada’nın en yüksek yeri ve bu yükseklikte Aya Yorgi Manastırı yer alıyor. Manzarası gerçekten de görülmeye değer. Tarihi dokusu ve mükemmel manzarasıyla, mutlaka ziyaret etmenizi isteriz.

Marta Koyu

Adada yer alan Marta Koyu, Prens Takım Adaları’ndaki şezlong ve yazlıkçılarla kaplı diğer adalardan biraz farklı. Doğal bir kumsalı var. Ayrıca çadırınız ve gerekli envanteriniz varsa, bölgede kamp yapmanız da mümkün.

İsmini ise, burada yaşayıp yaşamına kendi eliyle son verdiği rivayet edilen Madam Marta’dan almakta.

Kınalıada

Eski dönemlerde yer altı madenciliğini yapılan bu bölgede, bolca demir ve bakır yatakları mevcut. Toprağının rengi kızıla çaldığından, Kınalıada ismiyle anılmış.

Şu hikayeyi de anlatalım: Türkler’in Anadoluya girişi olan, 1071 Malazgirt Savaşında esir düşen Bizans komutanı Romen Diyojen, aldığı yenilgiden sonra rütbeleri sökülmüş ve İstanbul’dan bir eşeğin sırtına bağlanarak, ilk önce İstanbul sokaklarında halka teşir edilmiş. Daha sonrasında Adada bulunan Metamorfoz Manastırına sürgüne gönderilmiş. Diyojen’in yaşamı da burada son bulmuştur.

Sonraları Osmanlı Devleti hükümdarı 4. Murat bu manastırı yıktırmıştır.

Hristos Manastırı

Bugüne değin ayakta kalan tek manastır olan Hristos Manastırı yine bir tepede yer almakta. Bu tepeden hem Prens Adaları hem de İstanbul’u izlemek oldukça keyifli. Dip not olarak, Bizans hükümdarlarından olan 5. Leon’un kabri de bu bölgede bulunmaktadır.

Kınalıada Camii

1960’lı yıllarda inşa edilen Kınalıada Camii ise üçgen bir mimariye sahip. Üstelik camlı bir çatısı var, dolayısıyla oldukça modern bir mimariye sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Yine aynı şekilde camiinin piramit şeklinde olan üçgen minaresi de oldukça hoş bir tasarım. Hem de akılda kalıcı.

Panayia Rum Ortodoks Kilisesi

Panayia Rum Ortodoks Kilisesi’nin ise, tasarımı tamamen ahşap. Şık da bir sunağı var. Medeniyetler beşiği İstanbul’un neden böyle anıldığın da bir nebze kanıtı niteliğinde. İstanbul’un eski mahallelerini andıran bu sokaklar, burada birçok farklı inanç ve kültürü yan yana barındırıyor.

Kınalıada’da Bulunan Önemli Diğer Yerler

Adada bulunan Ayazma Kumsalı’nın bir kısmı halk plajı iken, diğer bir kısmı da “ beach “ diye nitelendirilen özel şirketlerin işletmesi altında.

Ermeni nüfusu bu bölgede oldukça yoğun. Buna bağlı olarak bölgede Surp Krikor Lusavoric Kilisesi yer almakta.

Ermenilerin kültürlerini mimarilerine yansıttığı taş evler ve özellikle de Sirakyan Evleri ise yürüyerek görebileceğiniz güzellikler arasında. Yine aynı şekilde Taş Köşk de zarif mimarisiyle ada misafirlerini ağırlamakta.

Kınalıada’yı diğer takım adalarından ayıran en mühim özelliği ise küçük olması. Bu sebepten dolayı adada fayton bulunmuyor.

Adalar’dan Evlerimize Dönüş…

Maceramızı burada sonlandırmak zorundayız. Vapurla başlayan seyehatimiz, yine vapurla sona ermek üzere. Son olarak şunu söylemeliyiz ki, Takım Adalarının hepsini bir günde gezmek pek mümkün değil. Gezilse dahi, oldukça yorulacağınızı söyleyebiliriz… Bir güne sığdırılmaya çalışılır ise, mutlaka eksik yerler de kalır.

Bizce Prens Takım Adalarının en güzel yanı, şehrin gürültüsünden, trafiğinden ve karışık yapısından uzak, doğa ile iç içe birkaç gün geçirecek olmanız.

Tavsiyemiz, her bir adaya bir gününüzü ayırmanız.

Hem tüm bu ziyaretleri İstanbul’da konaklayarak bile yapabilirsiniz. Bu bağlamda sizlere yardımcı olmayı gönülden istediğimizi bilmenizi isteriz.

Elimizden geldiğinde bu eşsiz güzellikleri sizlere tanıtmaya çalıştık, tavsiyelerimize uyarsanız bizi gerçekten de mutlu etmiş olursunuz. İyi tatiller…