İstanköy – Bodrum Arası Bir Kadın Dört Çocuk
Hamdi Topçu’nun derlediği “Ömer Aras, Bodrumlu Çiftçi Diplomat” kitabından alınmıştır
Ben nerede doğduğumu bilmiyorum. Ama annem, beni, haziranda bir mandalina ağacı altında doğurduğunu söylerdi. Bu nedenle muhtemelen İstanköy’de doğmuş olmalıyım, diye başlamıştı söze.
Gördüğü ilk günden bu yana Bodrum da değişmeyen ender yapılardan biri olan Kale’ye doğru bakmış;
-Ama 1932 de İstanköye gidişimizi bugünkü gibi anımsarım. Yedi yaşındaydım. Sahilde bu yol yoktu o zamanlar. Kayıklar, evlerimizin hemen önünden başlayan kumlara çekilir, yükünü orada alır, boşaltırdı.
Kıyıda odun yüklü bir kayık duruyordu. Daha önce bu denli düzgün kesilmiş ve istiflenmiş odun görmemiştim. Annem odunların üstüne bir kilim serdi. Kilimin üstüne önce beni ve Ahmet’i oturttu. Sonra 2 yaşındaki kardeşim şerifi kucağına alıp ikimizin arkasına her hangi bir tehlikede hepimizi birden kucaklayacakmış gibi oturdu.
Sonradan adının Kasa Mehmet olduğunu öğrendiğim kayıkçı, kürekleri kavradı. Ağır ağır kıyıdan uzaklaştık. Kayıkçı, Karaada açıklarına dek kürek çekti. Sonra yelkenleri açtı. şişen yelkenler, kayığı, akşamüzeri İstanköye ulaştırdı.
Dayım Mahmut Derviş Bey. bizi limanda bekliyordu. Bizi aldı, bir arabayla anneannemin evine götürdü.
Annem Beyza Emet Hanım, Istanköy’ün en varlıklı ailelerinden birinin kızıydı. İyi yetiştirilmişti. Anneannem şöhret Hanım, Atatürk’ün İçişleri Bakanı şükrü Kaya’mn teyzesiydi.
Babam, askerliğini sıhhiye olarak yapmış, kültürlü, sohbeti sevilen, gözü pek biriydi. 0 da Bodrum’un en varlıklı ailelerinden Kocadonlar’ın oğluydu. Dedem Ömer Bey, Bitez Ağası Ali Bey in oğlu. Babaannem Emine Hanım da Müsgebi Ağası Hacı Mehmet Ağa’nın kızıydı. Mal mülk çok; ama köylünün zenginliğinden ne olacak? 0 tarihlerde İstanköy bir şehir, Bodrum ise bir köy.
Sonradan duyduklarıma göre annem zaman zaman İstanköy e gider, birkaç hafta, hatta birkaç ay orada kalır, oradan peynirinden sabununa çuvallar, sepetler dolusu erzak getirirmiş. Ancak biz. bu gidişten sonra bir daha Bodrum’a dönmedik.
-Babanızdan ayrı mı yaşadınız?
Hayır. Biz İstanköy’e gittikten birkaç ay sonra babaannem geldi. Çünkü kardeşim Ülker doğmuştu. Yanında Leyla adlı bir kız vardı. Leyla, dilsizdi Haydutlar bu kızı dağa kaldırmış, bu yüzden şoka girmiş, konuşamıyordu Kızın annesi, haydutlardan korumak için "Bu kızı İstanköy’e kaçırıver!" diye babaanneme yalvarmış. Babaannem de dayanamamış, kızı alıp İstanköy’e gelmiş.
On, on beş gün sonra da babam geldi. Istankoyde birlikte yaşamaya başladık. Oturduğumuz yere yakın bir yerde bademliğimiz vardı. Bu bademlikte, köşk dediğimiz bir bağ evimiz vardı. Anneannem beni de alarak oraya yerleşti.
Istankoy de her şey güzeldi. Ancak bu mutluluk çok sürmedi. 23 Nisan 1933 sabahı, saat 8’de 7 şiddetinde bir deprem oldu. Çok büyük bir depremdi. Yüzlerce bina yerle bir oldu. Bin dolayında insan öldü. Biz, can kaybı yaşamadık; ama bizim evimiz de göçtü.
İyi hatırlıyorum. Bir pazar günüydü. O sabah annem çamaşır yıkayacakmış. Deprem onu çamaşır sepetiyle merdivenden inerken yakala
mış. Biranda kendisini kilerde bulmuş. Babam üst kattaymış. Üç aylık kardeşim Ülker’i kucaklamış ve bir pencereye tutunakalmış. Leyla, şerifi ocağa sokmuş. Yalnız alt katta oynayan Ahmet’in kafasına bir tahta parçası düşmüş ve kafası yarılmış. Babam çok korkmuş, benzi kül gibi olmuş, Babamı görenler, çok yaşamaz, dediler; ama çok şükür aylar sonra düzeldi.
-Siz depremde neredeydiniz?
-Ben. anneannemle köşkteydim. Köşkün duvarlarında çatlama bile olmadı. Çok sağlam bir binaydı.
-Deprem sonrası yıkılan evinize ne oldu?
-Bizim bademlik taralı birden yem bir mahalle oluverdi. O sırada Mario Lago adlı bir vali vardı. Rodos’u modern bir şehir yapan odur Depremden sonra İstanköy de de büyük bir imar çalışmasına girdi Hızla yeni ve geniş yollar açtı, şehrin altyapısını yeniden yaptı. İstanköy’ü adeta yeniden kurdu.
Bu çalışmalar sırasında, bizim bademlik tarafı istimlâk edildi. Orada eski bir Roma evi (Casa Romana) varmış. İyi anımsarım. Anneannem çok üzülmüştü. Vali İstanköy e gelince kalabalığı yardı, doğru valinin aracının yanına vardı. Bir bastonu vardı. Onu sallayarak. "Benşükrü Kaya nın teyzesiyim. Tarlamı aldınız, evimi yıktınız, üstelik bir kuruş para da vermediniz!" deyince vali, hemen not aldı. “Gerekeni yapacağım." dedi. 28 bin liret ödeme yaptırdı.
-Çok para mıydı?
-Çok… 0 zaman ekmek kiloyla satılırdı. 3 kilo ekmek, 1 liretti 1 kilo şeker, 6 piastra (kuruşl. Yani 1 liret, 5 kuruş. Var sen hesapla ne kadar olduğunu!
***
Bodrum, bir güz akşamına daha kavuşmuş. Kale’nin ışıkları limandaki tekneleri ısıtmaya başlamıştı. Kalsaydım bütün yaşamını bir günde anlatırdı; ama bütün kibarlığıyla-.
-Bugün burada bırakalım isterseniz. Benim yüzümden hanımefendiyi evde bekletmeyiniz. dedi.
Onun, "Hanımefendiyi bekletmeyiniz." sözünün. yalnız benim eşimle ilgili değil, kendi eşiyle de ilgili olduğunu zamanla öğrenecektim. Yadigâr Hanım, onun 17 yaşında tanıyıp âşık olduğu, 8 yıl evlenmek için “Evet!" demesini beklediği ve 60 yıldır bir yastığa baş koyduğu hayat arkadaşıydı.
Yukarıdaki yaşam öyküsü, Hamdi Topçu’nun derlediği Ömer Aras, Bodrumlu Çiftçi Diplomat isimli kitaptan alınmıştır. Era Yayınları tarafından 2012 Ekim ayında piyasaya çıkmıştır. geliri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine bağışlanan kitabı Bodrum’da kitabevlerinden temin edebilirsiniz.
Bulamadığınız takdirde 0252 3162310 numaralı telefondan bilgi alabilirsiniz.