İnşaat Dünyası Dergisi Kahramanmaraş’taki 7,7 ve 7,6’lık depremler sonrası Mart-Nisan 2023 sayısında “Deprem Özel Sayısı” hazırladı. Sektör paydaşlarına ve bilim insanlarına depreme dirençli kentler ve binalar için görüş ve önerilerini sorduk. Korozyona maruz kalan bir yapının 24 yıl gibi kısa süre içerisinde taşıma kapasitesinin tümünü yitirdiğini belirten İZODER Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, “Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde su yalıtımı ve ısı yalıtımı ile korozyondan korunması büyük önem taşıyor” dedi.
Öncelikle başta bölgedeki vatandaşlarımız olmak üzere tüm ülkemize geçmiş olsun. Depremlerde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara ise acil şifalar diliyorum. Türk halkı olarak bugüne kadar depremler nedeniyle çok büyük acılar yaşadık ve maalesef yaşamaya devam ediyoruz. Hepimizi derinden sarsan son depremler, güvenli yapılaşmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Yapılarımızı zemine uygun, kaliteli malzemelerle ve mevzuatlara uygun olarak projelendirip inşa etmeliyiz. İnşa ettiğimiz binaları da suyun yıkıcı etkisine karşı yalıtımla koruma altına almalıyız.
Sadece bölgeye özel değil genel olarak su yalıtımı ve ısı yalıtımı eksikliğinin yapılara çok büyük zararlar verebileceğini bir kez daha yinelemek istiyorum. Türkiye’deki yapı stoku ağırlıklı olarak betonarme yapılardan oluşuyor. Betonarme yapı sistemlerinin en zayıf noktalarından birini suya karşı olan hassasiyeti oluşturuyor. Yağmur, kar, yeraltı suları, zeminde yer alan nem, mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları ile binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları ve yapı elemanlarında ısı yalıtımsızlık dolayısıyla meydana gelen yoğuşma (halk arasında sıcak soğuk çatışması olarak biliniyor) nedeniyle binalar sürekli olarak suya maruz kalabiliyor. Suyun taşıyıcı yapı elemanlarına nüfuz etmesi, betonun içindeki demirin paslanmasına yani korozyona neden oluyor. Korozyon ise yapının yük taşıma kapasitesini azaltıyor.
Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde su yalıtımı ve ısı yalıtımı ile korozyondan korunması büyük önem taşıyor. Çok kıymetli Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun araştırması; suya maruz kalan bir donatının, 5 yılın sonunda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybettiğini ortaya koyuyor. Tüm bu veriler yalıtımsızlığın nasıl korkunç sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne seriyor.
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edildiği gerçeğinden hareket ettiğimizde su yalıtımı ve ısı yalıtımının ne kadar önemli unsurlar olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.
Bundan sonra hiç beklemeden mevcut bina stoklarımızın incelenmesi; depremlere karşı yeterli dayanıma sahip olan “güvenli binaların”, “güçlendirilerek güvenli hale getirilebilecek binaların” ve “güvenli olmayan binaların” tespit edilmesi gerekiyor. Güvenli olmayan binalar bir an önce yerinde veya kentsel dönüşüme tabi tutulmalı ve tekniğine uygun olarak yeniden inşa edilmelidir. Yeni binalarımızı ülkemizin deprem gerçeğini göz önünde bulundurarak, zemin etüdü yapılarak, kaliteli malzemelerle mevzuatlara uygun olarak projelendirerek inşa etmeli ve inşa ettiğimiz bu binaları su yalıtımı ve ısı yalıtımıyla korozyona karşı korumalıyız. İnsanlarımızın da yeni bir ev kiralarken veya satın alırken mutlaka ısı ve su yalıtımı olup olmadığını sorgulaması lazım.
Deprem bölgesinin yeniden imarı sürecinde yapı güvenliğinin yanı sıra ileri seviyede enerji verimliliği ve çevreye duyarlı yapılara yönelinmesi gerekiyor. Binalarda enerjimizi verimsiz kullandığımız için evlerimizi değil havayı ısıtmış oluyoruz. Bunun sonucunda sınırlı kaynaklarımızın hatırı sayılır bir kısmını enerji ithalatına ayırmamıza rağmen ülkemizde ısınamama problemi ile yaşamak zorunda kalıyoruz.
Binalarda Enerji Performansı Mevzuatımıza göre 01 Ocak 2025 tarihinden itibaren Neredeyse Sıfır Enerjili Binalar (NSEB) bina şartı 2000 metrekareye çekilirken, yenilenebilir enerji kullanım oranı ise yüzde 10’a çıkarılacak. Asgari enerji performansı ‘B’ olan NSEB binalar, diğer binalara göre 3-5 cm daha kalın yalıtıma ve kaplamalı yalıtım camı üniteleri ile ısı yalıtım değerleri iyileştirilmiş pencerelere sahip olduklarından yakıt faturalarında kullanıcılarına yüksek oranda tasarruf sağlıyor. 2025 yılı beklenmeden tüm binaların NSEB konseptinde yapılması ile kamunun özel sektöre örnek ve öncü olması sağlanacağı gibi enerji verimli, çevreye duyarlı ve yenilenebilir enerjiden yararlanılması yönleriyle projenin sosyal etkisi arttırılmış olacaktır. Afet bölgesindeki 11 ilde başlayan bu yaklaşım 81 ile genişletilerek NSEB konseptinde yerel ve yatay mimaride yapılacak sosyal konutlar ile binalardan kaynaklanan sera gazı salımlarında da azalma sağlanacağının göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Sonuç olarak yeni yapılacak binalarda yalıtımı bütünsel bir yaklaşımla ele almak ve ısı, su, ses, yangın yalıtımı uygulamalarını gerçekleştirmek gerektiğini vurgulamak istiyoruz.
Çağdaş yapı konseptine uygun olarak güvenli, enerji verimli, sağlıklı ve konforlu binalarda yaşamanın en önemli koşullarından olan ısı, su, ses ve yangın yalıtımı ile ilgili mevzuatlarımız bulunuyor.
Yönetmeliklerin amacına ulaşması; tasarım aşamasında doğru ürün ve sistem seçiminden başlayıp, standarda uygun ürünlerin doğru şekilde uygulanması etkin denetim ile sağlanabilir. Piyasada çok sayıda yalıtım malzemesi bulunuyor. Genel olarak ısı yalıtım malzemeleri ve su yalıtım malzemelerinin birçoğu Yapı Malzemeleri Yönetmeliği kapsamında Avrupa standartlarına göre üretiliyor. Bu ürünler piyasaya CE işareti ile sunuluyor. Tüketicilerin bu ürünler arasından seçim yaparken mutlaka yalıtım malzemelerinin üzerindeki etiketlerde CE işareti olup olmadığına bakması gerekiyor. Ayrıca dış cephe ısı yalıtım sistemleri (mantolama) gibi piyasaya sistem olarak arz edilen ürünlerde TS EN 13499 veya TS EN 13500’e göre “G” veya ETAG 004’e göre CE belgeleri aranması gerekir. Ülkemizde her sektörde olduğu gibi yalıtım sektöründe de mevcut olan haksız rekabet koşulları dolayısıyla merdiven altı üretilen kalitesiz ancak ucuz ürünler tüketiciyi yanıltıyor ve yaptırdıkları yalıtım uygulamalarından verim almalarını engelleyebiliyor.
Tüm diğer inşaat süreçlerinde olduğu gibi yalıtım uygulamalarının sağlıklı bir şekilde mevzuatlara uygun olarak tatbiki noktasında yerinde yapılacak denetimler büyük önem arz ediyor. Bu noktadan hareketle Yapı Denetim Kuruluşları’nın her tür yalıtım uygulamalarına yönelik denetim faaliyetlerini de büyük bir özenle yürütmeleri gerekiyor. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın beton ve çelik gibi ürünler dahil olmak üzere tüm ürünlere dair denetim ve gözetim faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütmesi çok önemli.
Yoğun bir şekilde yalıtım malzemesi kullanan inşaat firmaları ve müteahhitler kullanılacak olan yalıtım malzemelerini uygulama öncesi İZODER kuruluşu olan TEBAR A.Ş.’ye göndererek performansını test ettirebilirler. TEBAR A.Ş.; inşaat firmaları ve müteahhitlerin standartlara uygun olmayan ürünleri kullanmadan önce tespit ederek hatalı uygulamaların önüne geçmelerine yardımcı olarak prestiji yüksek projelere imza atmalarına yardımcı olmayı hedefliyor.
Sektörümüzün üretim kapasitesi, malzeme kalitesi deprem bölgesindeki imar faaliyetlerini karşılayacak potansiyele sahip. Bir süre sonra kapasite kullanım oranlarımız arttırılarak atıl durumda olan kapasiteler de harekete geçecektir. Sektör olarak bölgedeki konut seferberliğine ihtiyaç duyulan desteği vermeye hazırız.
Yeni inşa edilecek tüm binaların, su yalıtımı ile korunması büyük önem taşıyor. Binanın doğrudan suya maruz kalan çatı, temel, ıslak hacim gibi bölgelerinde uygulanacak su yalıtımı ve yoğuşmayı önleyen ısı yalıtımı uygulamalarının doğru ve eksiksiz yapılması ile binalarımızı koruyabiliriz.
Bugün ülkemizde 30 yıllık binalar ömrünü tamamlamış olarak görülüyor, oysa binalarımızın ömrü en az 80-100 yıl olmalı. Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 1,5-2’sini oluşturuyor. Toplamda 9,8 milyon bina, 22 milyonun üzerinde konutun bulunduğu ülkemizde bu oranlar maalesef güvenli bina sayısı konusunda olmamız gereken noktadan çok uzakta olduğumuzu gösteriyor.
Bundan sonra inşa edilecek her yeni binanın uzun yıllar boyunca ayakta sapasağlam durmasını sağlamalıyız. Bunun için de zemin etüdünün doğru yapılması, yapının tekniğine uygun olarak tasarlanması, iç ve dış etkenlerden yalıtım ile korunması ve bütün süreçlerin yine tekniğine uygun şekilde denetlenmesi gerekiyor.