2020 yılında tüm kıtaları temsilen 40 ayrı ülkeden 18 uluslararası jeoloji veya doğa koruma kuruluşu, 7 bölgesel kuruluş ve 80’den fazla yerel kuruluş bir araya gelerek yaşamın temel taşlarından biri olan jeoçeşitliliğin gezegenimizde her geçen gün tüketilerek yok edilmesine karşı her yıl 16 Nisan’ın “ Uluslararası Jeoçeşitlilik Günü” olarak kutlanması ve dünyamızda jeoçeşitliliğin korunarak gelecek nesillere aktarılması gerektiğini belirten bir deklarasyon yayımladı.
Jeoçeşitlilik, jeolojik çevremizi oluşturan mineraller, kayalar, fosiller, topraklar, yer şekilleri gibi doğanın jeolojik ve fiziksel unsurları ile aktif jeolojik ve jeomorfolojik süreçleri, nehirler, göller, denizler gibi doğanın canlı olmayan tüm çeşitliliğini ifade eder.
Ekin yetiştirdiğimiz topraklardan, toplumumuzun üzerine inşa edildiği doğal kaynaklara; jeolojinin çevremizi düzenlemesinden, insanların rekreasyon için ziyaret ettiği açık hava manzaralarına kadar her şeyin temelini jeoçeşitlilik oluşturur.
Uluslararası Jeoçeşitlilik Gününde;
gibi Dünya’nın dört bir yanındaki toplumları, kuruluşları ve ülkeleri bir araya getirerek yukarıda belirtilen konularda eşgüdüm içinde hareket etmelerinin gerçekleştirilmesi beklenmektedir.
Ülkemiz açısından bakıldığında ise son bir yılda tüm uyarılarımıza rağmen Gümüşhane’deki Dipsiz Göl’ün define arayıcıları tarafından yok edilmesi, Erzurum-Narman’da jeopark niteliğindeki alanda betonarme bina yapılması, Erzurum-Tortum Şelalesinde peyzaj düzenlemesi adı altında doğal çevrenin tahrip edilmesi,
Mersin Cennet-Cehennem Obruğu içine asansör yapılması, Dünya’nın sayılı jeoparkı olmaya aday Kapadokya’nın, Kapadokya Alan Yönetimi Kanunu ile imara ve talana açılması, Konya-Hadim-Çifteler Yerköprü Şelalesi’nde yapılan peyzaj ve çevre düzenlemesi çalışmaları ile doğayla uyumlu olmayan yapılaşmayla tahrip edilmesi,
ülkemizin UNESCO’ya kayıtlı tek jeoparkı olan Manisa Kula-Salihli Jeoparkı içine HES inşaatının yapılmasına izin verilmesi, Antalya-Kepez’de yer alan Düden Çayı ve Düden Şelale’sinin kirletilerek tüketilmesi veya yok edilmesi, derelerimizin, nehirlerimizin,
kıyı alanlarımızın, denizlerimizin kirletilerek tüketildiği dikkate alındığında, jeolojik çeşitliliğin korunması ve gelecek nesillere aktarılması daha bir önem kazanıyor.
Sadece Ülkemiz için değil, insanlık için de önemli olan jeoçeşitliliğin korunmasının sadece jeolojik çevre ile ilişkili olmadığı; üzerinde biyoçeşitlilik ve kültürel mirasın da gelişip beslenmesine olanak sağladığı gerçeğinden hareketle bir dizi düzenlemenin acilen yapılmasına ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
Bu kapsamda;
Sonuç olarak, biyoçeşitlilik ve kültürel çeşitliliğin oluşması ve gelişmesinin temelini de oluşturan jeoçeşitliliğe yani ortak evimize, başka bir deyişle yeryuvarımıza geç olmadan sahip çıkmalıyız.
Saygılarımızla,
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
HABER: BÜLENT ÖZGEN