Kadının Fendi Atatürk ile Dünyayı Yendi

SÜMER KANUNLARINI VE SOSYAL YAŞAMI ANLATAN KİL TABLETLERİNİ BİLECEK
KADAR ÇAĞDAŞ VE İLERİYİ GÖREN ATATÜRK’E ÇOK ŞEY BORÇLUYUZ AMA
DEĞERİNİ BİLİYOR MUYUZ?

Doç. Dr. Levent Akçay

İslamiyet’ten önce Türklerde kadının yeri önemliydi. Siyasal hayatta söz sahibiydi kadınlar. Kadın ve erkek eşitliği vardı. Hakan’ın yanında daima eşi hatun bulunur, anlaşmaları birlikte yapardı hatta Orta Asya şehir devletlerinde yönetici katun denilen hatun idi. Kızlara çocuk bakmak, ev işi yapmak yerine ata binmek, silah kullanmak öğretilirdi. İslamiyet gelince Türkler arasında anlayış değişti oysa İslamiyet devrinin büyük bir devrimiydi. Cahiliye devrinde kız çocukları diri diri toprağa gömülür, kızı olan aile utancından sokağa çıkamazdı. Erkekler evleri basar, ganimete el koyar, erkekleri öldürür, kadınları cariye yapardı. İslam ile
kadınlara o günün şartlarında büyük avantajlar sağlandı. Kadın ile erkeğin eşitlenmesinde başlangıç adımları atıldı. Şahitlikleri kabul edilmeye, mirastan pay verilmeye başlandı.

Alman Martin Luther, 1517’de Katolik Kilisesi’ne karşı çıkıncaya kadar İncil’i kadınlar eline alamazdı ve okuması yasaktı. Oysa 600’lü yıllarda İslam’da kadın erkek ayrımı olmadan Kur’an-ı Kerim okunarak yeni sosyal yasalar uygulamaya geçirilmişti. Her din gibi İslam’da bir süre sonra taht kavgaları ile mezheplere ayrılınca kadın ve erkek yaşamı mezheplere göre farklı bir hâl aldı. 1839 yılında, Gülhane Hattı Hümayunu ile başlayan Tanzimat ile Batı’ya açılma başladı. 1860’ta, Tercüman-ı Ahval ve Ceride-i Havadis gibi gazeteler çıktı fakat okuma yazma oranı düşüklüğünden bu bilgiler ancak üst tabakaya hitap ediyordu. Namık Kemal’e göre Osmanlı Devleti’nin çöküşü kadınların cahilliğine bağlıydı. Bu devirde, Selanik’te yedi kadın dergisi çıkıyordu. Kadınlar, bir kısmında sorumlu, bir kısmında yazar olarak bulunuyordu. Bu devirde, kadınların yavaş yavaş konuşmaya başlaması bazı çevreleri rahatsız etti ve şeriat sözleri yükselmeye başladı. İslam, başlangıçta kadınlara yaşam hakkı sağlamıştı. Bu görüşe karşı Türkçüler ortaya çıkmaya başladı. Selahattin Asım gibi düşünürler Türk kadınının ezildiğini vurguluyordu.

Ziya Gökalp birisi modern düşünceye açık diğeri geçmişe bağlı iki insan yetiştirilmesine karşı olduğunu söylüyordu. 1. Dünya Savaşı’na girmemize neden olan imzanın atıldığı köşkün sahibi Sadrazam Sait Halim Paşa ise Türkler arasında geçmişten gelen İslam öncesi geleneklerin tümünün temizlenmesi gerektiğini söyleyip bunları çöplük olarak adlandırıyordu.

1876’da iki sınıflı ilk kız öğretmen okulu açılıyor ama gündüz pencereden bakan
öğrenciler cezalandırılıyordu.

TÜRK KADINLARI TOPLUMSAL HAYATTA

1913’te, İstanbul Kız Lisesi açıldı. Savaştan sonra üç lise daha eklendi. Meşrutiyet İlanı’nda Rum ve Ermeniler memleketten gidince onların yerine çalışmak için Türk kadınları ilk kez
işe giriyordu. 1920 yılında, ilk defa Kadıköy Tiyatrosu’nda bir Türk kadını Jale adıyla sahneye çıkıyor ve ahlaksız olarak mahkemeye veriliyordu. 23 Nisan 1920’de, Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılıyordu. 1924’te, İsmet Paşa karısına şapka giydirip Lozan
Konferansı’na yanında götürüyordu. 1924 ve 1925’te, Meclis’te kadının tamamen kapanması ve evde oturtulması görüşülüyordu. Yasa tasarısını öğrenen kadınlar ayağa
kalkıyordu. Atatürk “Bunlar ne çabuk unuttular kadınlarımızın bizimle yan yana savaşarak ülkeyi kurtardığını.” diyordu. Kadın ve erkeğin el ele ülkeyi yeniden inşa etmesinin gerekliliğine inanan Meclis’in kurucuları İsviçre Yurttaşlık Yasası’nı alıp inceliyordu.

Şimdi biraz geriye gidelim. 1909 yılına kadar bir milletvekilini 50 bin erkek seçiyordu. Savaşlar ile sayı azalınca 20 bin kişiye indirilmişti. 1923’te kadınlara da seçme hakkı verilmek istenince Meclis’te kıyamet kopmuştu. 1924’te de aynı konu yine gündeme geliyordu ama alkışlarla kabul edilmiyordu. İşte bu süreçte, Atatürk, İsviçre’den alınan ve ülkenin yapısına uygulanan Yurttaşlık Yasası’nı 1926’da kabul ettiriyordu. Böylece kadın erkek eşitliğine doğru bir adım atılıyordu.

Kadınlar bir köle değil, insan sayılıyor, babadan ve kocadan mirası eşit alabiliyor ve mal sahibi olabiliyor, anlaşmazlık hâlinde boşanma hakkına sahip oluyor, evlenmeler de resmiyet kazanıyordu. 1924’te yasalaşan Laiklik de yavaş yavaş devreye girmeye başlıyordu. 175.
madde ile dine karşı söz söyleyene de ceza maddesi ekleniyordu.

5 Aralık 1934’te, kadınlar genel seçimlere girme hakkını elde ediyor ve 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekilimiz oluyordu. Bu arada 1929 yılında, ilk güzellik yarışması düzenleniyordu. 1932’de Son Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi’nin torunu Keriman Halis önce Türkiye güzeli sonra da dünya güzeli seçiliyordu. Atatürk tarafından kendisine kraliçe anlamına gelen Ece soyadı veriliyordu.

1935 yılında, Uluslararası Kadınlar Kongresi düzenleniyor, İsviçreli bir kadın delege söz alarak şöyle diyordu: “Siz Türkler, bizden Yurttaşlık Kanunu’nu aldınız ve hemen seçimlere katılıp milletvekili seçildiniz. Oysa biz seçimlere bile katılamıyoruz”. İsviçreli kadınlar oy hakkını 1959’da elde etti.

Evet, tarihsel gelişim kısa kısa bu şekilde ama şimdi esas şaşırtıcı bölüme geldik.

ATATÜRK’ÜN BİLGELİĞİ

Sümerliler 4400 yıl önce bugünkü kadın haklarına sahipti. Yazılı belge ile evlendiler. Mahkeme yolu ile boşandılar. Sümerlilerde tek kadın tanık olarak kabul edilirken bizde ancak Medeni Kanun ile iki kadın tanıklığı tek kadına düşürüldü. Sümerlilerde kadınlar, erkeklerle aynı okulda okudu. Erkeklerle aynı işte çalışıp aynı ücreti aldı. Bu yasaları Sümerliler 4400 yıl önce, İngilizler 1975 yılında çıkardı.

Atatürk, 20. yüzyılın başında Sümerliler keşfedildiğinde Avrupa ve Amerika’da adı Asuroloji olan bilim dalını “Bırakın, şu Sami ırkını, Ankara Dil Tarif Coğrafya Fakültesi’nde Asuroloji adını Sümeroloji olarak değiştirin.” demekte son derece haklı idi. Nippur, Ninova, Lagaş,
Ur, Uruk, Kiş şehirlerinde çıkan Sümer Kanunları ve sosyal yaşamı anlatan kil tabletleri bilecek kadar çağdaş ve ileriyi gören Atatürk’e çok şey borçluyuz ama değerini biliyor muyuz?

Sizlere şu kısa tarih anlatımı ile faydalı olabildik ise ne mutlu bana.

Sağlıcakla kalın, sevgiyle kalın, bilimle kalın, kültürle kalın.

Ophthalmology Life Türkiye 43. Sayı / 2023