“Neden aldattım ki sanki.. ” dedi Melda.Öyle ya, kadınlar önce aldatır ; sonra neden bulurdu … Erkekler gibi belli bir ya da birden fazla nedene ihtiyaçları yoktu… İş o yola girdikten sonra elbet bir neden bulunurdu. Ki öyle de oldu..
Hemen aklına geçen akşam kız arkadaşı Hande ile yaptığı sohbet geldi.
” -Kadın olduğumu unuttum artık Melda.Akşam eve geliyor yemeğini yedikten sonra “eline sağlık” bile demeden gidip TV karşısına geçiyor. Bir konu açacak oluyorum, çok yorgunum sonra konuşalım diyor. Arkadaşlar çağırdı kahvaltıya gidelim hafta sonu birlikte diyorum; “senin arkadaşlarınla zaman geçirmek için harcayacak ne zamanım ne de param yok” diyor. E benimki de can be Melda! Dayanamıyorum artık. Akşama kadar bin tane insanın kahrını çek, çalışmaktan canın çıksın; gel eve yemek yap ortalığı topla sonra da beyefendi suratsızlık yapsın!”
Melda, arkadaşına eşi ile boşanmasını önermiş; karşılığında da, boşanamama ile ilgili milyon tane sebep duymuştu. Bunun üzerine de istemeye istemeye de olsa, akşamları daha çekici kıyafetler giyip kocasını etkilemeye çalışmasını önerdi. Öyle ya, madem devam edecekti bu evlilik; bari zevkle devam etseydi.. Oysa arkadaşının kocası evde eşini seksi kıyafetler içerisinde görünce dalga geçen erkeklerdendi.. Sahi, rengi var mıydı şehvetin? Kırmızı, beyaz ya da siyah mıydı?
Aklına bu sohbetin gelmesi ile birlikte kendi aldatış sebebini buldu..
Yıllardır aralarında soğuk bir savaş vardı Bülent’le. Ne kadar unutmaya ya da aldırmamaya çalışsa da, pasif ve fazlaca kompleksli bir adamdı eşi. Ve Peyami Safa derdi ki: “ Her kadın, kendisinden güçlü ve kendisine sahiplenecek bir erkeğe sahip olmak ister.”
Oysa Bülent kendisine olan güvensizliği nedeni ile ne kalabalık içerisine girebiliyor ne de Melda’nın böyle ortamlara katılmasına müsaade ediyordu. İş yemeklerine bile katılamıyordu Melda.
Kendisini eşi yüzünden soyutlamak zorunda kalıyordu her sosyal ortamdan.
Kaldı ki artık sevişmeleri de Melda’yı mutlu etmiyordu. Yürekten inanmadan yapılan bir ibadet ya da katılınan bir ayin gibiydi.
Bunlardan sadece biri bile yeterli bir neden iken; onun çok geçerli sebepleri vardı.
Geçerli sebep?
Peki neye ; kime göre geçerli ?
Ekmek peynir gibi, su; toprak gibi doğaldı 21.yüzyıl evliliklerinde yalan söylemek. Zira sevgi saygı yitirileli; evlilik bir kurum olmaktan çıkmış;
kurumsal hapishane
modeline dönüşmüştü.
Başarılı iş kadınlarının, iş adamlarının başarısının ardında berbat evlilikler yatıyordu. Sabah mesaisine en erken başlayan adamlar da kadınlar da bu gruptandı. Adına
işkoliklik
konulan sözde mesaileri de uzun sürerdi.. Ve elbet eninde sonunda ya en yakın arkadaşlar ya da sanal ortamdan yeni alternatifler seçilip denenirdi. Şans kapıyı çalar da işler yolunda giderse bu yeni alternatif ömürlük sürer; yok bozuk çıkarsa
aperatif aşk
olarak maziye gömülürdü.
Bu bir çarktı ; birinin dişliyi tetiklemesi ile dönen.
Özel günlerde hediye almayı banal gören erkeğine darılan kadın hor görülmeyecek; maça gitmek isteyen erkeğe de kadın tarafından dır dır edilmeyecekti.
Kadın da erkek de ilgisiz bırakılmayacak; arzulara düşüncelere önem verilecekti.
Ne olursa olsun tartışma sırasında sesler yükselmeyecek; şiddete dönüşmeyecekti. Kadın çok ağlamayacak; erkek de ortalığı yıkmayacaktı.
Erkek kadından maddi manevi daha güçlü olacak; kadınını sarıp sarmalayacaktı. Ola ki kadın bir adım önde olursa, erkeğine bunu hissetirmemeyi başaracaktı. Her iki taraf da kendisine bakacak; tertemiz ve en özenli hali ile eşini kucaklayacaktı.
Kıskançlıklar dozunda olup; abartılmayacak ve her bireyin kendine ait bir yaşam alanı olduğu anlaşılacaktı.