İnternetteki engin bilgi denizinde, her gün karşımıza ilk defa duyduğumuz veya duyup bir türlü inanamadığımız konularda birçok bilgi çıkıveriyor karşımıza. Son 10 yılda ise, günlük hayatımızın neredeyse yarısını internet bağlantısı olan cihazlarla geçirdiğimizi düşünürsek, belki de en çok işimize yarayacaklardan biri diyebiliriz
kaktüs radyasyonu emer mi
sorunun yanıtı.
Bunu kulaktan duyma değil de, biraz bilimsel açıdan anlatmaya çalışalım o halde:
Öncelikle radyasyonun vücuda nasıl geçtiğini, vücuttaki etkilerini kısaca anlamaya çalışalım!
Siz kaçmak isteseniz de, o her yerde!
Radyasyon, elektromanyetik akım alanındır. Şöyle ki, elektrikle çalışan her alet, belirli bir miktarda etrafında bu akım alanını ister istemez oluşturmaktadır. Kısaca, hayatımıza elektriğin icadı ile beraber girdi diyebiliriz. Resmi kayıtlarda
Benjamin Franklin
( Şu Doların üzerindeki abimiz ) tarafından bulunduğu iddia edilse de, elektriğin rastlantı veya bilinçli biçimde ilk icadı aslında M.Ö. 600’li yıllara dayanıyor. Sonrasında hızla depolanabilir veya çeşitli yöntemlerle iletilebilir hale getirilince, Dünya’nın dört bir yanını hızla sardı. Elektrik deyince aklımıza gelen önemli bir diğer kişi de
Nicola Tesla
’dır.
Elektriğe Hükmeden Adam
olarak bilinen
Tesla
, herhangi bir kablo veya iletken olmaksızın radyo dalgaları ile Dünya’nın bir ucundan diğer ucuna bedava elektrik iletmek için çok uğraştı. Hatta hayatı boyunca elde etmeyi en çok istediği şeylerden birisi de, Dünya’nın doğal manyetik akımından elektrik üreterek, ücretsiz elektrik üretmek ve bunu her yere yaymaktı.
İşte bu, kısaca radyasyonun elektrikle olan kan bağının kısa bir hikâyesi. Fakat sadece elektriğin varlığı değil, onu fiziksel veya sistematik işlemlere dönüştüren cihazların varlığı da gerekiyor radyasyon için. Onlarda, günümüzde hayatımızın her yerinde fazlasıyla var.
Peki, radyasyon neden zararlıdır?
Bunca faydası olan elektriğin temelinde, zararlı bir şey olabilir mi? Maalesef. Onun adı da,
radyasyon
. Oluşturulan elektrik akımının etrafa belirli miktarda oluşturduğu manyetik alan içerisinde serbest veya sıralı dolaşan radyo dalgaları insan vücudu için hiçte masum değil.
Günlük olarak
10 Ghz ( GigaHertz)
insan için standart bir ölçü olarak biliniyor. Fakat şehir yaşamı başta olmak üzere günümüzde her insan vücudunun maruz kaldığı miktar bunun yaklaşık 1000 katı. Evet, yanlış duymadınız. Tam 1000 katı! Radyasyon, insan vücudunun yapı taşı olan hücreleri sahip olduğu elektromanyetik güç sayesinde hızlı ve sürekli biçimde strese sokabiliyor. Strese giren hücre, yapması gerekenden daha fazla görevi hızlı ve düzensiz olarak yerine getirdiğinde ömrünü kısa sürede bitirmiş oluyor. Vücudun, hücre yenileme sistemine bu sayede büyük bir darbe ve ağır bir yük binmiş oluyor haliyle. Şöyle ki, sürekli halsizlik (
kronik yorgunluk
) ,
stres
ve bitkinlik hissini yediğiniz içtiğinizin etkisinden çok, sebebini radyasyona ne kadar maruz kaldığınızı araştırarak çözebilirsiniz.
Vücuda verdiği en büyük zarar ise, malum çağımızın en büyük sağlık sorunlarının başında gelen kanser. Kanser hücreleri, aslında vücudumuzda neredeyse doğumumuzdan itibaren oluşmakta. Fakat sahip olduğumuz bağışıklık sistemi sayesinde varlıklarını dört duvar arasında yalıtımlı halde sürdürüyorlar. Ta ki, bağışıklık sistemimiz çökmeye başlayıp hücre ölümlerimizin artana kadar. Bu hazin sonu hazırlayan çağın en büyük olumsuzluklarından birisi de, maruz kaldığımız
sürekli radyasyon
maalesef.
Hayatımızda bazen kendi isteğimizle, bazen bilinçsizce birçok etken aslında kanser için tetikleyici seviyede. Örneğin, kendi rızamızla en çok kanser sebebi şüphesiz içtiğimiz tütün ürünlerinden.
Cep telefonları başta olmak üzere, televizyon, mikrodalga fırınlar, çamaşır ve bulaşık makinaları, elektrikli ofis ve ev aletlerinizin neredeyse tamamında yaydıkları radyasyon oranları değişik olsa da bizleri tehdit ettiklerini biliyoruz.
Radyasyondan nasıl kurtulur veya korunuruz?
Bunu sıfırda indirme gibi bir şansımızın olmadığını, öncelikle bilmemiz gerekiyor. En iyimser haliyle, sahip olduğunuz konfor alanlarını veya elektronik özgürlüğümüzden feragat etmedikçe bu oldukça zor. Sonuç olarak, hayatımızı kolaylaştıran her ürün ve icadın bir bedeli olduğunu artık biliyoruz. Bu genelde kitlesel bir bedel oluyor. Bu aşamada, bize düşen ise bu bedeli olabildiğince minimum seviyede ödemek. Radyasyondan kurtulamayız, ama korunabiliriz.
Peki, nasıl?
Konu kaktüsten nerelere geldi, öyle değil mi?
Fazla bilginin değeri her zaman artıyor. Fazla bilgiye yatırım yapın, bu da bizden size naçizane bir öneri. Sağlıklı ve radyasyonsuz günler dileriz.