Sayın üyemiz,
Son günlerde camiamızı yakından ilgilendiren bazı gelişmeler olduğuna ve bu gelişmeler çerçevesinde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veteriner Fakültesinin (İÜCVF) kuruluş tarihini değiştirmek amacıyla bazı girişimlerde bulunulduğuna ve bazı kararlar alındığına hep birlikte tanıklık ettik. Üyelerinin çoğunluğu veteriner hekimliği tarihi alanının uzmanlarından oluşan ve sözü edilen alanda faaliyet gösteren bir uzmanlık derneğinin yöneticileri olarak bu gelişmeleri ve tartışmaları dikkatle izledik.
Yürütülen tartışmaların kısır çekişmelere dönmesinin önüne geçmek ve derneğimizin kuruluş amaçlarının vermiş olduğu sorumlulukla sözü edilen gelişmeler ve tartışmalara ilişkin olarak görüş beyan etmek gereksinimi hasıl olmuştur. Bu görüş oluşturulurken Prof.Dr. Ferruh Dinçer ve Prof.Dr. Raziye T. Başağaç Gül imzalı rapor, Prof.Dr. Ferruh Dinçer tarafından kaleme alınmış “Açık Mektup”, konuya ilişkin haberler ile yazılı ve görsel medya paylaşımları dikkatle incelenmiştir. Alanımız uzmanlarından oluşan Whatsapp grubunda yapılan paylaşımların, muhatapları açısından cevap hakkı doğuracağı düşüncesiyle, Yönetim Kurulumuzun başkanı Prof.Dr. Halis Yerlikaya tarafından 29 Haziran 2020 tarihinde Dr. Öğr. Üyesi Altan Armutak’a bir mesaj gönderilerek İÜCVF’nin kuruluş tarihinin değiştirilmesi kararını dayandırdıkları bulgu-belgeleri, kanıtları, kurul kararlarını ve/veya bunlara dayanılarak kaleme alınmış bir yazıyı paylaşmaları talep edilmiş; ancak bu çağrıya olumlu ya da olumsuz bir yanıt alınamamıştır. Bunun üzerine mevcut bilgi, belge ve kaynaklar değerlendirilmiş ve bu değerlendirmeler dernek Yönetim Kurulumuzun 13 Temmuz 2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda gündeme alınmış ve konu ile ilgili iki karar alınmıştır. Bu kararları kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.
karar verilmiştir.
13 Temmuz 2020 tarih ve 61/2 sayılı karar doğrultusunda kaleme alınmış yazı aşağıdaki gibidir. Kamuoyuna duyurulur.
“Tarih yazım sürecinin en tartışmalı konularından biri nesnelliktir. Tarih araştırmalarını, diğer doğa bilimlerinden ayıran da onlara yaklaştıran da nesnelliğin (ya da öznelliğin) sınırlarıdır. Tarihte yaşanmış olayların gözlemlenebilmesi, fotoğraflanabilmesi yani aynıyla aktarılması gayet tabi ki olanaksızdır. Tarihçiler, içinde yaşadıkları çağdan geçmişe köprüler kurmak suretiyle geçmişi yeniden kurgulamaya çalışırlar. Ne var ki, içinde yaşadıkları çağın koşulları genellikle onların bakış açısını, görüşlerini şekillendirebilir. Yani her tarihçinin ortaya koyduğu eserde, içinde bulunduğu zamanın ve yerin etkilerine işaret eden öznel öğeler vardır. İşte tam da bu yüzden, tarihçinin yegâne sorumluluğu; tarihsel olayları yeniden kurgularken belge ve kanıtlara dayanmak suretiyle eserine nesnellik kazandırmak olmalıdır. Eğer tarih bilimsel bir disiplin ise nesnelliğin, somutluğun, ölçülü bir kuşkuculuğun ve kavramlara açıklık kazandırmanın, onun yöntembiliminin bir parçası olması gerekir. Bu niteliklerden yoksun bir yazı ‘bilimsel’ olmadığı gibi, ‘tarihî’ de olmayacaktır. Tarih bilimini doğa bilimlerine yaklaştıran ve tarihî metinlere nesnellik kazandıran bir diğer koşul ise belge ve kanıtların güvenilirliğinden ve tutarlılığından emin olunmasıdır. Ancak bu yöntembilimsel koşulun sağlanmasının tarihsel yazıları nihai değerine ulaştırmaya yetmeyeceğini, kaynakların ve belgelerin etik duyarlılıkla ele alınmasının, kaynaklara ve belgelere dayanmak kadar önemli olduğunu ifade etmek gerekir.
Tüm bu yazılanlar birlikte değerlendirildiğinde; tarihin salt akıl yürütmek suretiyle yazılamayacağı, duygusal gerekçelerle temellendirilemeyeceği ve birtakım kurullarda, meclislerde ya da senatolarda yapılan oylamalarla da değiştirilemeyeceği sonucuna varmak yanlış olmayacaktır. Esasen bu konuda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa; hakikat, içinden çıkılmaz bir hâl alır” şeklindeki uyarısı yeterince doyurucudur ve anlaşılması kolay bir misyondur.