Gelişmiş silahlara sahip ‘insan’larla, daha az gelişmiş silahlara sahip ‘insan’lar kavgaya tutuşunca, hayatta kalabilmek için oraları terketmek gerekiyor. İnsanlık tarihi boyunca bu hep böyle olmuştur. Zalimler zulmederken, mazlumlara terketmek düşmüştür doğup büyüdükleri toprakları! İnsanlık tarihi boyunca milyonlarca insanda hep öyle yaptı ve yapmaya devam ediyor!
Günümüzde, çok yakınlarımızda… İşte böyle karanlık zamanlardan geçtiğimiz bir dönemde, bir aile, birbirini öldüren insanların bulunduğu topraklardan ayrılmış, Akdeniz sularına açılmıştı ki, bindikleri bot battı ve karaya vurdu bir bir cesetleri. Hayaller, ümitler, yaşanmışlıklar ve yaşanacaklar, her şey bir anda son buldu. Yaşamak için açıldıkları sular, onların ziyaret dahi edilemeyecek olan mezarları olmuştu.
Aslında sıklıkla yaşanan bir hadiseydi bu. İşte yaşanan bu elim hadiselerden birinin sonrasında, bir fotoğraf karesi düştü tüm insanlığın kaskatı kesilmiş kalplerine! O fotoğrafta sahilde bir çocuk bedeni cansız yatmaktaydı! Bazı fotoğraflar insanın nutkunun tutulmasına sebeb olur ya, o gün yaşanan ve kayıtlara geçen o fotoğraf da, dünyadaki tüm vicdan sahiplerinin adeta nefesini kesmiş, hepimizin nutku tutulmuştu! Hiç bilmedikleri, tanımadıkları o bebek için gözyaşı dökmüştük dünyanın tüm vicdanlı insanları olarak…
Bir bebek karaya vurmuştu o gün. Aylan bebek. Hatırlayınca hala gözlerime istemsiz yaşlar birikmesine sebep olan karaya vurmuş insanlığımız! Sadece bir çocuk cesedi değildi o kumların üstünde yatan! Oradaki, yedi milyarı bulan insanların vicdanlarıydı, kalpleriydi, hiç bir işe yaramayan et yığını bedenleriydi! Tepki göstermesi gerektiği yerde görmezden gelen, yürümesi gerektiği yerde bir kenarda duran, konuşması gerektiği yerde susan, ‘insan’lıktı o gün karaya vuran! Sendin, bendim, hepimizdik!
Daha dünyanın nasıl bir yer olduğunu bile öğrenemeyecek kadar herşeyden habersiz olan Aylan, o gün ebedi aleme göç ederken, bütün insanlara hesap soracağının korkusu sarmalıydı oysa hepimizi. Beni öldürdüler dediği zaman ne cevap vereceğiz yarın! “Sen evinde rahat yaşarken, beni ateşlere attılar önce, sonra o ateşten kaçayım derken suda boğdular, tüm bunlar olurken sen ne yapıyordun?” derse, var mı bir cevabımız? “Sen ne yaptın benim yaşamam için? Ölmüş bir balık gibi karaya vururken küçük bedenim, sen ne tepki gösterdin? Yaktın mı dünyayı! Kahrolsun böyle insanlık diye avazın çıktığı kadar bağırdın mı?” diye hesap sorarsa!.. Oysa yakmalıydık dünyanın geri kalanını! Bebeklerin öldürüldüğü bir dünya yok olmalıydı! Elini vicdanına koydun mu bir kerecik! Nereye gidiyor insanlık, noluyor bize dedin mi hiç?
21. yüzyılda insanlık olarak bir çok imtihandan sınıfta kaldık! Kaybetmememiz gereken sınavlar vardı oysa dünyada! İnsanlık sınavını, vicdan sınavını, merhamet ve gözyaşı sınavını kaybetmemeliydik! Ama kaybettik. Duyarsızlaştı kalplerimiz, artık ağlamıyor gözlerimiz, duymuyoruz kopan feryatları! Her gün karaya vuran Aylan bebekler umrumuzda bile olmuyor! Kaybediyoruz her gün, yavaş yavaş…
Birleştirilmiş, bir araya getirilmiş devletler tüm bu çocuk ölümleri karşısında körleri ve sağırları oynamaya devam ediyor. Tüm kalbimle inanıyorum ki, gün gelecek, Aylan bebek ve onun gibi dünya hayatını yaşayamadan göçmüş bebeklerin, anne ve babalarının ahı tüm birleşmiş milletleri yerle bir edecek! Öyle bir savrulacaklar ki, kimse onlara yardım bile edemeyecek! Ahh biz ne yaptık, neden sustuk, neden körleri sağırları oynadık diyecekler ama iş içten geçmiş olacak!
Böyle bir dünya zaten yıkılsın hemen, yok olsun böyle topluluklar! Güçlünün yanında yer alıp, mazlumların feryatlarını duymayanların atacakları imdat çığlıklarıda karşılıksız kalsın! Mazlum dünyanın o suçsuz ve günahsız bebeklerinin ahında boğulsunlar!
Görüyorsunuz değil mi, çatırdıyor o içlerine Türkiye’yi almak istemedikleri birlikleri! Göreceksiniz, sarsılmakla kalmayacak, dağılıp gidecekler! Biz ise millet olarak dünyanın en güçlü sesi olacağız. Tüm insanlığın vicdanı olacağız, tıpkı geçmişte ve şimdilerde olduğu gibi!
Yenigün Gazetesi / 29 Haziran 2016