Kendimize Gelme Vakti Gelmedi mi?

Rabbimiz Allah(c.c.) Kuran-ı kerimde şöyle buyurmaktadır: ‘’ Muhakkak Mü’minler kardeştir. Kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah’tan korkunuz ki, merhamet edilesiniz.’’ (Hucurat:10) Din kardeşliği öz kardeşlikten çok daha ileridir. Bu duygu ve düşüncedeki insanlar her iki cihan saadetini kesinlikle sonsuza kadar tadacaklardır.

Geçmişi şan ve şerefle dolu, şanlı tarihimizde ecdadımız da bu duygu ve düşünce ile zaferden zafer e ulaşmış, belki çok namüsait şartlar içinde fakat huzur ve sükûn içinde asırlarca kardeşçe yaşamıştır. Üstelik bunu, yaşadıkları dönemlerde çeşitli din, ırk, mezhep, renk ve kültürel farklılıklara rağmen başarmıştır. Ne zaman ki, İslam’ın emirlerini terk edip yaşam tarzlarını değiştirmişler, birbirilerine sırt dönmüşler, işte o zaman acı sonla karşılaşmışlar. Aralarında birlik, beraberlik kalmamış; çözüldükçe çözülmüş, bunalımdan kurtulamamışlar. Bir de üstüne üstlük düşmanlar çeşitli kol faaliyetleriyle saldırılarını sürdürünce iş daha da içinden çıkılmaz haller almış. Devletler yıkılmış; yerine bölük pörçük devletler oluşmuş. Üç kıta, dört denizi kaplayan 22 Milyon kilometre arazi gün gelmiş 780 bin kilometre kareye düşmüş. Dünyada ülke sayısı artmış, bloklaşmalar oluşmuş. Sömürü düzeni, esaret, altta kalanın canı çıksın dönemi başlamış. Teknolojisi gelişen ülkeler dünyaya hâkim olur olmuş. Kendilerini medeni kabul eden bu sırtlanlardan beter ülkeler, tavşana kaç, tazıya tut demiş. Ülkelerin içinden çıkarmayı başardığı ajanlar, her kademeden vatan hainleri vasıtasıyla çeşitli bahaneler ileri sürerek kedinin fareyle oynadığı gibi oynamış durmuşlar ve hala oynamaya devam etmekteler.

Bugün kendilerine seçme hakkı verilen aydın gençliğimizin yaptıklarına bakar mısınız? Bizim köylümüz tabiriyle, af buyurun; ‘’Ahırdaki aydın yapmaz onların yaptığını.’’ Nasıl bir hayat şartından nerelere geldiklerini, nasıl ve ne şekilde okuma, istikbalini sevk ve idare etme hakkını elde etmek için kimlerin hakkını yediklerini, aslını, asaletini unutur olmuşlar. 500 tam puan alarak girdikleri üniversitenin hükmi şahsiyeti altında kendilerini vatan kurtaran aslan gibi görmüşler. Aslan yatağından belli olur; hiç yatağına, sofrasına pisler mi? Demek ki, aslan kadar olamamışlar. Tümünü aynı kefeye koymuyor, büyük bir kısmını tenzih ediyorum. Lakin haddi aşan, devlet içinde devlet olmaya kalkışan, üzerine farz olmayan işlere karışan, halkın huzuru bozarak yasalara karşı gelen, suç olduğunu bilmezlikten gelip devletine başkaldıran gençlerimizin yaptıklarını da hoş karşılayamaz; makul mantıklı diyemeyiz. Kimse de diyemez. Ülkenin yeterince sorunları, uğraşacağı düşmanları varken sizlere de ne oluyor Allah (c.c.) aşkına.

80 öncesi her gün 30 u aşkın ölüm yaralama haberleri duyuyorduk. Her taraf taksim edilmiş, kimse kimsenin bölgesine giremiyordu. Memlekette fevkalade kargaşa ortamı vardı. Yokluklar, kuyruklar vardı. Hoşgörü, sevgi, saygı diye bir şey yoktu. Kamplara bölünmüş, aynı dili konuşan, aynı kıbleye yönelen, aynı geçmişe, geleneğe, göreneğe sahip kardeş insanlar birbirine düşman kesilmişti. Siyasiler daha beter körüklüyor, aradan malı götürenler keyif çatıyor, sinsi sinsi gülüyorlardı. Çünkü onlar hayvandan da aşağı mahlûklardı. Gözleri kararmış, merhamet duyguları körelmiş bir halde idiler. Derken gün geldi, ihtilal oldu, değişmeyen maddelerine kadar anayasayı da ihlal ile ülke genelinde TSK’CA idareye el konuldu. İhtilal oldu. Hiçbir zaman istemediğimiz bir şeydi; demokrasiye kısa bir süre de olsa ara verildi. O koca koca adamlar, aydınlar, mangalda kül bırakmayanlar da gittiler ve ihtilali yapanların önünde secdeye kapandılar. Gene bizim oraların tabiriyle ‘’ Tarla yandı ama farelere de kalmadı.’’ Ve her şeye rağmen halkımız bir oh çekti. İhtilali yapanları alkışladı. Çünkü çok çekmişti. Bir anda bıçak gibi kesi verdi tüm kötülükler…

Ya , aziz kardeşim, canım ciğerim, her şeye rağmen manen ve maddeten bugün dünden çok daha iyiyiz. Şükürden aciz olmayalım. Kırıp dökerek, yakıp yıkarak kazanılmayacağını, topyekûn kaybederek hüsrana uğrayacağımız, bugünleri çok ama çok arayacağımızı akıldan çıkarmayalım.

Allah (c.c.) aşkına, kafamızı yatağa koyduğumuzda, zerre kadar insanlık kalmış ise, sağduyu ile olup biteni sinema şeridi gibi hafızamızdan bir geçirelim. Allah (c.c.) ömür verir de yaşlandığımızda geriye dönüp baktığımızda, neler hissedeceğimizi, neslimize neyi, nasıl anlatacağımızı iyi düşünelim ve yine iyi düşünelim ki, yevmi kıyamette ‘’Zerre kadar iyiliğin ve zerre kadar kötülüğün karşılığının görüleceği’’ inancıyla nadim olup hayatımızın akışına iyi yön verelim. Ey Allah’ın kulları kardeş olalım. Huzurla, mutlukla, sevgi, saygı, hoşgörü içinde yaşayalım. Bizler kazanalım, ülkemiz kazansın.

Mübarek üç aylar hürmetine, kuran, Kâbe hürmetine, duası kabul olunan evliyalar, enbiyalar hürmetine, hayvanat, nebatat hürmetine, anasından süt emen günahsız yavrular hürmetine, âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) hürmetine ülkemizde kardeşliği, dirliği, birliği tesis eyle yarabbi. İçimizdeki beyinsizlerden sebep bizleri yakma, perişan etme yarabbi. Onlara hidayet nasip et; şuur ver, yanlıştan dönmelerini nasip ve müyesser eyle ya Rabbi. Islah olmayanları da san havale ediyoruz. Bildiğin gibi ıslah eyle ya rabbi. Senin her şeye gücün yeter; bir şeyin olması için ‘’OL ‘’ demen yeter. Sana güveniyor, sana inanıyor, rahmetine sığınıyoruz. Dualarımızı kabul eyle ya Rabbi. Âminnnnnnnnnnnnnnnn âmin ya muin, velhamdulillahi Rabbil âlemin.