“Kendini Bilen” Kısım Beynin Neresinde?

“Kendini bilmek” en kadim konularımızdan birisi. Felsefenin başlangıcından beri, ana konu adeta hep insanın kendini nasıl bileceği olmuş. Aslında bir arkadaşımıza “Ne haber?” diye sorduğumuzda onu kendi durumu hakkında bilgi vermeye davet ederiz. Fakat nadiren “İyidir; senden?” dışında bir cevap alırız; zira çoğu zaman sorunun muhatabı bile “nasıl olduğunu” pek bilmez. Bilmez; çünkü kendini bilmek, o anda ve gerçekte ne durumda, nasıl bir duyguda olduğunu fark edebilmek, sandığımızdan çok daha zor bir beceridir. İşte bu nedenle, şu kendini bilme meselesi belki de en zor meselelerimizden birisidir.

Günümüz sinir bilimleri ve nöropsikoloji araştırmaları, zihnimizin birçok gizemli mekanizması gibi bu konularda da yeni bazı bilgiler elde etmemizi sağlıyor. Öncelikle şunu belirtmek lazım: Bir insanın kendi durumu ve davranışları hakkında bilgi derleyip ifade edebilmesini sağlayan sinirsel mekanizmalar hâlen tam olarak anlaşılmış değil. Yıllardır, özellikle beyin hasarları ve tümör gibi beyin dokusunu bozan çeşitli rahatsızlıklardan edindiğimiz bilgiler, beynimizin ön kısmındaki o meşhur “frontal” devrelerin bu işte bir şekilde önemli olduğunu bize zaten gösteriyor. Zira ön beyni hasar gören kişiler, kendi durumlarını algılamakta, hâllerini ve duygularını tanımlamakta çeşitli zorluklar yaşayabiliyorlar. Öte yandan gayet sağlıklı deneklerde özel koşullar sağlandığında, bu “öz-ifade” becerisi farklı düzeylerde sekteye uğrayabiliyor.

Kişinin kendi işlevlerini ve hâlini algılayabilme yeteneği “meta-biliş” (metacognition) olarak biliniyor (Meta: ötesi anlamına gelen bir ön ek). Bu tip araştırmalarda, kişiler çeşitli öğrenme testlerine tabi tutulurken öğrenmenin farklı aşamalarına ilişkin yargıları da kaydediliyor. Bunlardan birisi, “dilimin ucunda” diye ifade edebileceğimiz, cevabı söyleyemesek bile biliyormuş gibi hissettiğimiz “Bilme Hissi” (BH); diğeri de kişinin öğrendiği bir şeyin ileride yapılacak bir testte ne oranda hatırlayabileceğini tahmin etmesini ifade eden “Öğrenme Yargısı” (ÖY). Kişilerin bu kategorilerdeki tahminleri ile gerçek performansları, çeşitli istatistik teknikleri ile kıyaslanarak bir nevi “öz-farkındalık” puanı ortaya konabiliyor. Bunun gibi yaklaşımlar metabilişsel testlerin de temelini oluşturuyor. Elbette nörobilimin temel amacı, bu işlemler sırasında beynin işlevlerini izleyerek performansı yüksek ve düşük insanlar arasındaki sinirsel işlem farklılıklarını ortaya koymak; böylece metabilişsel becerilerin sinirsel mekanizmalarına ışık tutabilmek.

Hastalıkların Gösterdikleri

Uzun yıllar boyunca aşırı alkol tüketiminin yol açtığı meşhur rahatsızlıklardan birisi olan Korsakoff sendromunda hastaların hemen hepsinin beyinlerinde, beynin ön ve orta kısımları olan orbitofrontal alanlar ile ana iletişim istasyonu olan ve beynin tam ortasında yer alan talamusta ciddi bir hacim kaybı görülür. Bu sendromdan muzdarip hastalarda aynı zamanda metabilişsel testlerdeki performans da ciddi oranda düşer. İç dünyalarına dair tahminleri oldukça yanılgılı ve isabetsizdir.

Yaşlılığa bağlı bunama tipi rahatsızlıklarda, genellikle beynin şakak (temporal) bölgelerinde gözlenen dejenerasyonlara bağlı olarak bu tip yeteneklerde kayıp olduğu zaten biliniyordu; ancak bahsedilen Korsakoff sendromunda görülen metabilişsel bozukluklar, temporal lob dışındaki hasarların da önemli olduğunu düşündüren ilk bulgular oldu.

Beyin hasarları üzerine yapılan karşılaştırmalı çalışmalar, BH açısından sağ “ventromedial prefrontal korteks” (beynin orta ve içe doğru olan ön) bölgelerinin de önemli olduğunu gösteriyor. Yine benzer şekilde sağ ön singulat korteks (ACC) hasarları da BH performansını düşürürken, ÖY yeteneğine etki etmiyor gibi görünüyor. Diğer bulguları da bir araya getirince ortaya çıkan en net resim şimdilik şu: Beynin ön ve orta bölümleri geleceğe yönelik (prospektif), ön ve yan bölgeleri ise daha çok geriye dönük (retrospektif) değerlendirmelerde görev alıyor.

Bunların yanı sıra, beyin faaliyetlerini geçici bir süre durdurabilen TMS (transkraniyal manyetik uyarım) gibi tekniklerle yapılan çalışmalar da bu sonuçları doğruluyor. Bahsedilen beyin bölgelerinin geçici olarak duraklatılması, aynen beyin hasarlarında olduğu gibi metabilişsel becerileri geçici olarak engelleyebiliyor veya azaltabiliyor.

Metabilişsel becerilerle ilişkili görünen bir başka beyin bölgesi de beynin iki yarım küresi arasındaki orta-iç kısımlarda bulunan ünlü ACC; yani ön singulat korteks (anterior cingulate cortex). Bu beyin alanının birçok zihinsel işlevde başrol oynadığını biliyoruz. Empati, dürtü kontrolü, karar alma ve risk hesaplama gibi işlevler bunlardan sadece bazıları. Metabilişsel yeteneklerde bu bölgenin işlevi açık olmamakla birlikte, kendi davranışlarımız hakkında ortaya koyduğumuz yargı ve gözlem sonuçlarında bu bölgenin etkili olduğunu açıkça görebiliyoruz. Buradan çıkabilecek biraz genişletilmiş bir yorum belki şöyle olabilir: Kendi zihinsel ve davranışsal performansımız üzerine düşüncelerimizin ve yargılarımızın doğruluğu, kendimize empati yapabilme yeteneğimizle orantılı.

“Kendini Bilme”Yi Kullan Ya Da Kaybet!

Bahsettiğimiz beyin bölgeleri veya henüz bilmediğimiz devreler, söz konusu hangisi olursa olsun “metabiliş” karmaşık bir zihinsel özellik gibi görünüyor. Ancak tüm beyin devrelerinin tabi olduğu temel bir kuralı bu vesileyle tekrar hatırlamakta fayda var: Kullan yahut kaybet . Yani beynimizdeki “devre”ler, ne kadar çok kullanılırsa o kadar yetkinleşip gelişiyor, kabiliyetlerini artırıyorlar. Öte yandan hiç kullanılmayan özelliklere ait devreler ise zamanla inceliyor, zayıflıyor ve bu yetenekleri bazen geri dönüşsüz olarak yitirebiliyoruz. Metabiliş devreleri için de aynı durumun geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Günlük dildeki ifadesiyle: Kendini anlama ve bilme konusunda ne kadar çok mesai harcarsak, bu işle görevli devreleri o kadar çalıştırıp geliştirebiliriz (aslında “biz” bir şey yapmıyoruz, onlar çalıştıkça gelişiyor zaten). Fakat dikkatimizi kendi davranış ve düşüncelerimiz üzerinde hiç odaklamıyorsak, bu yeteneğin gittikçe bozulmasını beklemek de gayet doğal bir sonuç.

Neticede kendini bilmek hâlâ bir sorun; beyindeki mekanizması da çok açık değil. Ama bize düşen kısmı gayet açık görünüyor: Kendimizi fark etme, izleme, anlama ve anlamlandırma konusunda olabildiğince mesai harcamak… İyi bir yatırım gibi duruyor!

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Gençliğimin Dikkatine!

Yararlanılan kaynak
Phil. Trans. R. Soc. B (2012) 367, 1338–1349 doi:10.1098/rstb.2011.0417