10 Ağustos’ta gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin ortak çatı aday formülünün başarısızlıkla sonuçlanması, söz konusu koalisyonun büyük ortağı olan Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) beklenen bir hesaplaşmayı da beraberinde getirdi. Muhafazakâr bir geçmişe sahip olan İslam Konferansı Örgütü’nün de yıllardır başkanlığını yürüten Ekmeleddin İhsanoğlu’nun rakibi Erdoğan’a karşı büyük bir farkla kaybetmiş olması, dahası İhsanoğlu’nun koalisyona giden 14 partinin toplam oyundan 6-7 puan daha az oy almış olması nedeniyle Erdoğan’ın seçimi ilk turda kazanması, CHP’de doğru aday seçilmedi eleştirilerini gündeme getirmişti. Ayrıca çatı aday belirlendiği dönemde CHP içerisinde ulusalcı kanat olarak bilinen grup İhsanoğlu’nun adaylığına o dönemde de itiraz etmişti. Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından önce Muharrem İnce’nin, sonrasında ise Emine Ülker Tarhan’ın başını çektiği ve Süheyl Batum, Nur Serter, Dilek
Akagün Yılmaz, Birgül Ayman Güler ve İsa Gök’ten oluşan ulusalcı kanat Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyip olağan üstü Kurultay çağrısı yapmıştı. Alışılmamış CHP Olağanüstü Kurultayı CHP’nin tüzüğü gereği olağanüstü kurultay için ya toplam delege sayısının salt çoğunluğu yani 609 kurultay üyesinin imzası ya da Genel Başkan’ın çağrısı ile olağanüstü kurultay yapılabiliyor. Her ne kadar ana muhalefet partisinin parti içi muhalefeti, seçim sonuçlarını eleştirip olağanüstü kurultay çağrısı yapmış olsa da bu sayıyı bulup bulamayacakları net değildi. Ancak Kılıçdaroğlu stratejik bir hamle ile istifasını isteyen muhalif grubun isteğini yerine getirdi ve tüzükte kendisine verilen yetkiyi kullanarak 5-6 Eylül tarihleri arasında Olağanüstü Kurultay için tarih verdi ve Kurultay bu tarihte gerçekleştirildi. Kılıçdaroğlu’nun bu hamleyi 2015 genel seçimleri öncesinde, seçimlere daha güçlü girebilmek ve parti kurullarının kararlarına uymayanları söz konusu seçimlerde Meclis dışında bırakmak için yaptığı açık olarak görülüyor. Kurultay öncesinde Kılıçdaroğlu’nun yeniden Genel Başkan seçileceği özellikle 78 il başkanının arkasında olduğunu açıklamasıyla kesin gibi görülüyordu. Nitekim öyle de oldu ve Kılıçdaroğlu 18. Olağanüstü Kurultay’da 740 oy alarak yeniden Genel Başkanlığa seçildi. Rakibi Muharrem İnce ise kaybetmesine
rağmen beklenenin üstünde 415 gibi bir oy alarak büyük bir başarıya imza attı. Muharrem İnce’nin adaylığının yanı sıra süreçten anlaşılan o ki aday olmamalarına rağmen Emine Ülker Tarhan ve Metin Fevzioğlu gelecekte yeni başkan adayları olarak değerlendirilebilir. Kurultayın en ilgi çeken yanı ise 944 delegenin imzasıyla aday gösterilen Kılıçdaroğlu’nun 740 oyda kalmış olması. Bu durum ise şu anda Kılıçdaroğlu’na muhalif olduğunu gizleyen hatır sayılır bir grubun olduğunu ve Kılıçdaroğlu’na Parti tabanının “ince” bir mesaj verdiğini gösteriyor. Kurultay sonrasında Kılıçdaroğlu’nun İnce’yi sahneye çağırması ve İnce’nin de “Sayın Genel Başkanım” şeklindeki ifadesi alışılagelmiş kaos ve kaotik bir ortamın hakim olduğu önceki olağanüstü CHP Kurultaylarından farklı bir ortam yarattı. Sağa Kayma-Ulusalcılık Tartışmaları Kapsamında Yeni CHP! “Gandi” lakabıyla bilinen ve mütevazı tavrı ile siyaset hayatına giren Kılıçdaroğlu her seçimde oyunu arttırdı ve kendisine göre başarısızlık kıstasını partinin oylarında yüzde bir ikilik bir düşüş olarak nitelendiriyor. Ancak Deniz Baykal’dan sonra bu göreve gelen Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte beşinci kez seçim kaybetmiş durumda. Ana muhalefetin parti içi muhalefeti, bu beş seçim kaybına rağmen asıl eleştirisini ve baş kaldırılışını çatı adayın profili nedeniyle yaptı. Parti içi muhalefet Kılıçdaroğlu’nun sağ tandanslı muhafazakâr bir ismi aday göstererek seçimi kazansa dahi adayın profili nedeniyle Erdoğan’ın kazanmış olacağını belirtti. Muharrem İnce Kurultay konuşmasında bunu sık sık dile getirdi. Aslında özellikle ulusalcı kanadın getirdiği bu eleştiriler ilk defa yapılmamış ve parti yönetiminin politika olarak da sağa
kaydığı şeklinde zaman zaman yapılan açıklamalarda dile getirilmişti. Ancak Kılıçdaroğlu yönetiminin önemsediği bu tür politikaların ya da sağ adayların, sağa kayma olmadığı, taban genişletme ve kitle partisi olabilme amacıyla yapıldığı ifade ediliyor bunun daha akılcı olduğu belirtiliyor. Nitekim bunu şiddetle savunan Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi’ne de sağ eğilimli İhsan Özkes ve Mehmet
Bekaroğlu’nu sokmayı başardı. Özellikle yüzde 40-45 bandında oy oranı ve 10 milyona yakın üyesiyle merkez sağa yerleşen muhafazakar ve kurumsallaşmış bir AK Parti ile rekabet edecek olan CHP’nin, ülkenin sosyolojisi ile doğru orantılı ancak sadece söylem bazında olmayan politikalar oluşturması ve tabanının da bu politikalara inanarak içselleştirmesi ve bu şekilde uygulamaya
konulacak söz konusu politikaları teşkilatı aracılığıyla halka anlatması gerekiyor. Bu politikaları özellikle CHP’nin parti meclisinde de yer alan akademisyen Binnaz Toprak ve eski AİHM yargıcı ve CHP milletvekili Rıza Türmen gibi isimler de destekliyor. Söz konusu isimler de CHP’nin kitle partisi olmak için toplumun tüm kesimlerini samimi bir biçimde sarması gerektiğini, bunun laiklik olgusuna bir zarar vermeyeceği görüşündeler. Ayrıca bu isimler ulusalcı bir çizginin solda yeri olmadığını ve bu akımın CHP’yi dar bir alana sıkıştıracağını ve muhalefet kalmaktan kurtaramayacağını da savunuyorlar. Aslında CHP’de hakim zihniyetin de bu yönde olduğu görülüyor. 12 yıldır AK Parti karşısında sürekli kaybeden CHP’nin seçim kazanması ve kemikleşmiş 25-30 bandının üstüne çıkması, sert ulusalcı söylemlerden vazgeçip toplumun tümünü kucaklayarak iktidarın gerçekleşebileceği yoğun olarak kabul görüyor. Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sürekli Sivas’ın ötesine geçemiyorlar şeklinde eleştirilerinde yer alan doğu ve güneydoğuda CHP’nin oy alamaması durumuna karşı da yine CHP’nin var gücüyle
bölge halkıyla barışması ve bölgeye yönelik ulusalcı çizginin dışında politikalar üretmesi gerektiği ifade ediliyor. Tüm sayılan nedenlerle söz konusu ulusalcı muhalif grubun Olağanüstü Kurultay’da kaybetmesiyle birlikte 2015 Genel Seçimlerinde yeniden aday gösterilmeyerek tasfiye edilecekleri tahmin ediliyor. Kılıçdaroğlu’da bu durumu Kurultay konuşmasında açık bir şekilde
dile getirdi. Bu nedenle 5-6 Eylül’de gerçekleşen Kurultay sonrasında CHP’nin yeni yönetimi ve parti meclisinin partinin bugüne kadar ölçek dışı bıraktığı toplumun kesimleri ile daha rahat diyalog kurabilecek bir politika izlemesinin hem CHP hem de ülke siyaseti için önemli olduğu söyleniyor. Ancak 2015 seçimlerinde arzulanan başarı elde edilemezse Kılıçdaroğlu’nun farklı saiklerle sessiz kalan daha büyük bir nuhalefetle karşılaşacağını tahmin etmek de zor olmasa gerek!