Kurtlar Vadisi Kendi Terörüne mi Kurban?

Kurtlar Vadisi-Terör 8 Şubat Perşembe günü birinci bölümü ile Show TV’de yayınlanıp %48.3 gibi çok yüksek bir izlenme oranı (Türkiye’de her iki kişiden birisi) yakaladıktan sonra dün beklenen ikinci bölümü son dakikada yayından kaldırıldı!

13 Şubat’a kadar Kurtlar Vadisi-Terör dizisi ile ilgili RTÜK ‘e yapılan 16.597 başvurunun %84’ü (13.953) dizinin yayından kaldırılmasını talep etmişti. Hürriyet de 14 Şubat tarihli haberinde dizinin yayından kaldırılması için Show TV ile yapımcı firma ( Pana Film ) arasında hukuki sorun olmadan bir çözüm arayışına girildiğini yazıyordu.

Bugün ise Show TV gelen baskılar yüzünden diziyi yayından kaldırdı. Ankara’nın devreye girmesiyle artık konunun ilgili kanalı ve yapımcı şirketi aştığı görülüyor.

Yapımcı firma Pana Film bugünkü bölüm öncesi yayınladığı bildiride ; Kürt ve Türkün kardeşliğinden rahatsız olan önyargılı kişilerin Kurtlar Vadisini suçladığını ve yayını engellendiklerini; ya Kurtlar Vadisi yayından kalkacaktı ya da kanalın yayın izni iptal edilecekti diyorlar.

Kurtlar Vadisi, neresinden bakarsanız bakın -ister televizyonculuk, ister oyunculuk, ister halkın nabzını iyi tutma, isterseniz de reklam/ticari deyin- muhteşem bir başarıdır . Her nekadar her bir bölümü için (uzun metraj bir sinema filmi prodüksiyon bütçesine yakın) 1-1.5 milyon dolar ödendiği söylense de.

Aynı başarıyı “ kendileri ile aynı düşünmeyen ” kişilere karşı yürüttükleri iletişim (diplomasi ve halkla ilişkiler gibi) stratejilerinde ise gösteremedikleri ortada.

Şimdi isterseniz konuya farklı açılardan bakmaya çalışalım… Bakmaktaki amaç da dizi tümden yayından kaldırılsın demek değil elbette. Yasaklarla değil, özgürlüklerle işimiz.

Ancak ülkemizdeki eğitim seviyesi, kültür, milliyetçilik duyguları gibi (bazıları karın boşluklarımız olan) gerçekleri masa üstüne koyunca Kurtlar Vadisi’nin etki alanı basit bir televizyon dizisi olmaktan öteye geçiyor. Hele ki bu diziyi yayın günlerinde halkımızın yarısı izliyor, içimizden bazılarının özendikleri Polat Alemdar ‘ı kendi hayatlarında da kahramanı olarak yaşatmaya kalkıyorlarsa…

Gerçek sorun bu gibi dururken, yapımcı şirketin sorunu Türk – Kürt kardeşliğini çekemeyenler seviyesine çekmesi düşündürücü. Ülkemizin geleceğini düşünen her vatandaşımızın bu konuda en az yapımcı şirket kadar duyarlı olduğunu söylemek bana düşmemeli.

“Elinde kumanda var, beğenmiyorsan izlemezsin” argumanı ise maalesef çok zayıf; çünkü konu zaten bilerek ve isteyerek seyreden kişilerin diziden nasıl etkilendikleri, karakterlere ve onların yaşamlarına ne kadar özendikleri ve tüm bunların doğurmaya başladığı toplumsal sonuçlar. Sadece gazetelerde ve televizyonda değil, kendi çevremizde bile Polat gibi giyinen, Polat gibi konuşan, Polat gibi kendi hukukunu (uğruna savaştıklarına sempati ile bakılabilse bile) genel hukuk düzenin üzerinde gören kişiler çoğalmadı mı?

Sormadan edemiyorum: Kurtlar Vadisi’nin bu denli başarılı olmasının altında dizi senaryosunun -Fazıl Oral’ın ?Sıfırdan Bir Hayat mı Yaratacağız, Yoksa Bir Hayattan Sıfır mı?? yazısında bahsettiği- insan beynindeki Amygdala ‘yı tetikleme becerileri mi yatıyor?

Murathan Mungan da; “Kendilerine ve ‘niyetlerine’ ne ad verirlerse versinler, ‘Kurtlar Vadisi’ ekibinin, apaçık bir biçimde şoven milliyetçilik, ırkçılık yaptığını; hukuk dışılığı savunduğunu; her çeşit çeteleşmeyi, mafyalaşmayı özendirdiğini; benzerine Hitler Almanyası, Mussolini İtalyasında rastlanabilecek bir süreçle kimlik arayışındaki gençlere, şiddet yanlısı rol modelleri önerdiğini düşünüyorum. Herkesi bu konuyla ilgili sayısız gazete, televizyon haberini; yapılan araştırma ve anket sonuçlarını hatırlayarak hafıza tazelemeye çağırıyorum.” demiş bir yazısında .

Hayatı Ankara’da sigortacılık yaparken Osman Sınav ‘ın kendisine Kurtlar Vadisi dizinde rol teklif etmesiyle değişen, Kanada’da eğitim gördükten sonra 6 yıl Amerika’da yaşadığı dönemden aldığı Yeşil Kart ile 28 günlük bedelli askerlik yapan Necati Şaşmaz ise kazandığı ünden ve insanların onu Polat diye çağırmasından çok memnun görülüyor.

Verdiği bir röportajda bakın neler diyor Necati Şaşmaz:

“Çok şaşırtıcı ve mutluluk verici. ‘Küba’da filminizi izledim’ diyen insanlarla karşılaşınca çok şaşırdım. Çin’de sokakta yürüyemeyeceğimi söylüyor gidenler. En son ailem Çin’i ziyaret etti ve bu bilgiyi teyid ettiler. Bu müthiş bir onur. Ama beni çok duygulandıran olaylardan birini ABD’de yaşadım. Dizinin Los Angales’taki çekimleri sırasında kullandığımız arabanın şoförü bana İngilizce olarak ‘Polat Alemdar’sınız değil mi?’ diye sordu. Sonra hemen birini aradı ve telefonunu bana uzattı. Karşımda çok güzel Türkçe konuşan yaşlı bir kadın sesi duydum…”

Kurtlar Vadisi-Terör dizisi ile ilgili olaraksa;

“Herkesin içinde olanı dile getiriyor Polat. Dolayısıyla duygu ve düşünceye tercüman oluyor. Bu dizinin ve Polat’ın gerçekleri, kurgu olduğu kadar gerçek de. Bu gerçekler bu milletin canının acıdığı noktalara temas ediyor üstelik.”

“Bu dizi, devlet tarafında, Türk tarafında, Kürt tarafında. Ama devletçilerin tarafında değil, Türkçü tarafında değil, Kürtçü tarafında değil. Necati Şaşmaz olarak ben de böyle düşünüyorum. Bütün ekip de böyle düşünüyor. Taraf olduğumuz yer de karşısında olduğumuz yer de çok nettir. Terörün ne acı bir şey olduğunu bu milletten daha iyi bilen kimse olamaz.” diyor.

Daha önceki Kurtlar Vadisi yapımlarıyla mafyayı kendi yöntemleri ile çökerten, Irak’da Amerikalılara dersini veren dizinin yapımcılarından ve senaristlerinden Bahadır Özdener’in “teröre karşı kayıtsız kalamazdık, dizi gerekiyorsa başarılı olmasın ama terör bitsin” tarzı söylemlerle çıtayı bu sefer belki de atlayabileceği seviyenin çok üzerine koymuştu.

Yazının başında bahsettiğim, yönetilmesi gereken iletişim stratejileri hakkında önemli ip uçlarıydı bunlar.

Akşam Gazetesi’nden Elif Aktuğ’a verdiği röportajlarda Bahadır Özdener bakın neler demiş :

Terör , dünyanın her yerinde, sinema yapan, televizyon işi yapan insanları cezbeden bir tema .”

“Başarılı olması için yapmamıştık. İnandığımız ve doğru bulduğumuz bir iş yapmaya çalışırken netice olarak başarı geldi. Bir amacımız var burada. Terörden bıkan, terörle yaşamanın kader olmadığına inanan genç bir kuşak olarak yola çıktık. Başarı dediğiniz şey bu ülkede insanların mutluluk içinde birlik beraberlik içinde yaşamasından daha önemli değil. Bu ülkede terör ortadan kalksın, sonsuza kadar terör olmasın da gerekirse başarısız olalım. Biz buna razıyız.”

Demokrasi hakkında da diyecekleri var Özdener’in:

“Bir gün bile pişmanlık duymadık. Kurtlar Vadisi projesi, seveniyle eleştireniyle ses getiren bir proje çünkü biz de böyle olmasını tercih ediyoruz. Demokrasinin temelinde de bu çok seslilik yok mu?”

Ancak daha sonra demokrasiye yorum da katıyor:

“Bir gazetenin işi rakip kanalda olan bir dizinin doğrularını ya da yanlışlarını söylemek değil. Herkes kendi doğrularına ve yanlışlarına bakmalı.”

RTÜK?e yapılan şikayetler gündeme geldiğinde ise izleyicilerden ricasını dile getirirken demokrasi yorumu daha bir renkleniyor:

“Bizim insanlarımızın çok güzel huyları vardır. Hani minibüslerin arkasında yazar ya, ‘şikayetlerinizi bize, memnuniyetinizi dostlarınıza bildirin’ diye. Bu defa şikayetlerini bize, memnuniyetlerini de gereken her yere bildirsinler. 444 1 178 RTÜK telefonudur, lütfen arasınlar.”

Sizle aynı düşünmeyen kişiler her zaman olacaktır, onları dinlemek, dersler çıkarmak gelişim adına, beslenme adına bulunmaz nimetler. Ancak bu kişilere karşı (onların takındıkları tavır, kullandıkları dil ne olursa olsun) kendi doğrularınızı nasıl yönettiğiniz savaşın en kritik stratejisi değil mi?

Örneğin, karşı görüşteki Fatih Altaylı ile son günlerde yaşanılanlara bakalım…

Beyaz Gölge’den Kurtlar Vadisi’ne başlıklı yazısında Altaylı;

“Hrant Dink’i öldüren, öldürten Kurtlar Vadisi değil elbet… Böyle planları olanlara ‘insan kaynağı”‘yaratan ve bu işlerde kullanılacak katillerin ‘fikri altyapısını’ güçlendiren şey Kurtlar Vadisi.

Türkiye’de bir nesil ‘Beyaz Gölge’ dizisiyle büyümüştü. Onlar basketbolde Türkiye’ye zaferler kazandırmaya başlayan nüveyi oluşturdu. Bir nesil de Kurtlar Vadisi ile büyüyor. Onların hangi nüveyi oluşturduğunu birlikte yaşıyoruz.”

Sonra Show TV’de yayınlanan ilk bölümde “ Yaltakçı Yaltaklı ” adıyla bir ima yer alıyor:

Hikmet: Yaltaklı yine bizi yazmış?
Polat: Ne diyor?
Hikmet: Her şey bizim yüzümüzdenmiş.
Polat: Peki sen ne diyorsun?
Hikmet: Bu yaltakçı yaltaklı bize mi özenip belinde silahlarla zamanında gazete basmış diyorum
Polat: Sabah sabah sinirimi bozma Hikmet, madem herifin ne mal olduğunu biliyorsunuz, okumayın olsun bitsin!
Hikmet: Bu yaltakçı tetikçi bi daha bize saldırırsa o zaman çok ağır konuşacağım, dua etsin bu sefer gündem başka!

Altaylı’nın tepkisi gecikmiyor:

“Geçen hafta yayınlanan bölümde adımı vermeden ama ima yoluyla beni hedef gösteren bir bölüm yer almış ve yazılarıma devam edersem bana haddimi bildireceklerini söylemişler. Vallahi işin doğrusu yıllardır ‘gerçek çakallarla’ uğraştım. Bu saatten sonra ‘dizi çakallarından’ korkacak halim yok. Tabii korkmuyor olmamız, bunlardan yargı yoluyla hesap sormamıza engel değil.”

Yapımcı Panafilm de sitesinde Fatih Altaylı’ya “Ağır Konuşma Zamanı; Çakal Yaltakçı Yaltaklı” başlıklı yazısı ile “seyretmediğine saldıran, bilmediğini yazan, yalan haber yapmaktan utanmayan, dün çalıştığı patronuna küfreden, dün küfrettiği patronunun himayesine sığınan müfteri Fatih Altaylı, yine köşesinde bize saldırmış.” diyerek cevap vermiş.

Altaylı da “Şehitlerin Kanı Mafyaya Mal Edilemez” başlıklı yazısında hem yapımcıların ne kadar vergi verdiklerini sorguluyor, hem de Genelkurmay’da diziden kaynaklanan ciddi bir rahatsızlık olduğunu öğrendiğini söylüyor .

Ne Fatih Altaylı’yı tanırım (tanımak gibi bir niyetim de yok açıkcası) ne de Pana Pilm çalışanlarını. Ancak karşılıklı takınılan seviye ve iletişimin ne kadar iyi yönetildiği hakkında yorumu şimdi sizlere bırakıyorum.

Terör ” gibi bu ülkenin çok hassas bir konusuysa ele aldığınız, etki alanındaki herkese (sadece izleyiciler değil; Ankara, askeri çevreler, gazeteciler, sosyologlar, vs…) yönelik sağlam bir duruşunuzun olmasından ve akılcı ikna yöntemlerini uygulayabilmekten bahsediyoruz.

“Bu dizi, bu topraklarda yaşayan hiç bir vatandaşı birbirinden ayırmıyor, ayrımcılık yapmıyor. Hiçbir kültürle dalga geçmiyor, hiçbir değere saldırmıyor. Kurtlar Vadisi Terör, teröre dur diyen, bilinçlendiren, itidal ve akla davet eden bir dizi.

Terörün gözüken tarafını değil, gözükmeyen tarafını anlatmaya çalışacağız. Bu ülkede Türk-Kürt kardeştir. Biz böyle biliyoruz. Birileri bir kavga çıkardı ve bu ateşi söndürmemek için ha bire körüklüyor. Ezilenler ise bu ülkede yaşanan Türk ve Kürt ve diğer etnik kökenli insanlar. Artık oyuna gelmemek için gerçekleri deşifre etmek mecburiyetindeyiz.”

İşte bu söylemlerle böylesine derin ve hassas bir konuyu dizinizde sahipleneceksiniz , sonra da başınız sıkıştığında “Kurtlar Vadisi sadece bir dizi ” diyeceksiniz!

“Kurtlar Vadisi?nin ilk serisi bir mahkeme sahnesiyle bitti. Polat ve adamları beraat ettiler. Bu final çok tartışıldı, ne diyorsunuz?” sorusuna Bahadır Özdenir’in verdiği cevap :

“Ben bir dizideki bir sahneye bu kadar tepki gösteren herkesi itidale davet ediyorum. Kurtlar Vadisi bir dizi. Sinema da televizyon dizileri de zaman zaman kurgusal olmanın özelliklerinden yararlanarak izleyicide çeşitli duygular yaratırlar. Bu duygu yaratılabilirse işiniz sağlam demektir. Biz bu duyguyu yaratabildik. Ama abartmanın da alemi yok.”

Kurtlar Vadisi dizi serilerinin üretimindeki en önemli gerçek ün ve güç sahibi olmanın yanında (her ticari kuruluşun olduğu gibi) ticari kaygılardır; yani para kazanmaktır.

Nitekim 90 dakikalık ilk bölüm aldığı 53 dakika reklam ile Reklamlar Arası Kurtlar Vadisi olmuş . Fırsatı en iyi değerlendiren de (MHP olacak sanılırken) 20 reklam filmi ile Cem Uzan’ın Genç Parti’si! Diğer en çok reklam verenler arasında 12. Adam Gazetesi, Turkcell, Coca Cola, Tav, Maximum Kart ve Telsim gibi markalar var.

Tahminim; Türkiye’nin (belki de tüm zamanların) en çok kazanan ve kazandıran dizisi Kurtlar Vadisi. Ticari açıdan bu ne denli büyük bir başarı ise, şu an dizinin yayından kaldırılması da (gerek Show TV, gerekse de yapımcı şirket açısından) o denli büyük ve şapkaların öne alınarak düşünülmesi gereken bir konu…

Üstelik çıkarılacak dersler tüm televizyon ve reklam sektörü için olmalı, paylaşılmalı…

Yoksa Reklamverenler Derneği Başkanı Hakan Uyanık’ın şiddet içeren haber programlarına gözdağı vermesine veya Murathan Mungan’ın Kurtlar Vadisi içinde reklam veren firmalarının ürünlerini satın almayalım ‘a kadar gidebiliyor söylemler…

Oysa ticari kaygılar uğruna magazin ve şiddet içeren programlarla dolu kanalların ciddi toplumsal görev ve sorumlulukları da olmalı.

Bizler geleceğin Türkiyesinde çocuklarımızın hangi kahramanları örnek almasını istiyoruz?

İstemiyorsan kanal değiştir demek kolay. Kaç anne baba evde Kurtlar Vadisi’ni izlediği saatlerde, kimlik arayışının hakim olduğu gelişim çağındaki çocuğuna bu diziden daha iyi bir alternatif sunabiliyor?