Geçen haftaki yazımı Nil Karaibrahimgil’in bir şarkısından ilhamla yazmıştım. Kendisinin ilham alınacak o kadar çok şarkısı var ki haftalarca onun şarkıları hakkında yazabilirim. Fakat ben “Madonna Olacakmış” şarkısından söz edip bu bahsi bitireceğim.
Sevgili Nil’in beni en çok üzen şarkılarından biridir bu ve sözleri şöyle:
Madonna olacakmış gülmeyin belki yarası var
Çok gülümsemiş mutsuz olmamış belli şakası var
Beş dakika durup bir dinleyin belki bir sözü var
Hemen gitmeyin bekleyin ayrıca bişi var.
Bizden farklıymış “evet” deyin “e sen öylesin”
Doğuştan starmış “aman” deyin “nazar değmesin”
Madonna olacakmış gülmeyin…
Beni üzen Nil’in Madonna olamaması değil, nitekim Nil benim için Madonna’dan çok daha değerli. Hem Madonna olmasın zaten, Nil olsun ki biz de onun neşesinden istifade edebilelim. Orhan Veli şiiri gibi şarkı sözü yazan kaç sanatçı var şu alemde? Madonna bunu yapamazdı.
Beni üzen büyüyünce Madonna gibi olmak isteyen küçük bir kızın hayalleriyle dalga geçilmesi, potansiyelinin hafife alınması, özgünlüğünün anlaşılmaması. Bunu o kadar çok insana yapıyoruz ki… Büyük küçük, genç yaşlı, yakın uzak hiç fark etmiyor. Olumsuz enerjiler yayıyoruz etrafa, umutları ve hayalleri olan insanların -hatta bazen kendimizin- motivasyonunu düşürüyoruz.
Oysa her işin başı hayal!
Geçenlerde genç bir arkadaşımla potansiyellerimiz üzerine konuşurken o bazı işleri başarmak için uygun şartlar olması gerektiğinden söz etti. Mesela Elon Musk gibi olamazmış çünkü imkanları yokmuş. Oysa Elon Musk’ın da şimdiki Elon olabilmesi için hiç de “uygun şartları” yoktu. Hayatını okuyanlar bilir, çok zorlu günleri olmuş ama o hayal kurmaktan vazgeçmemiş. Şimdi ise dünyadaki en kayda değer işleri yapan insan.
Bunu sağlayan nedir sizce? Onun seçilmiş kişi olması mı? İyi bir aile ortamında büyümesi, muhteşem bir eğitim alması mı? Elbette değil. Başarısının sırrı -tüm başarılı insanlarda olduğu gibi- hedeflerinin olması ve şartlara takılmadan o hedeflerin peşinden koşması.
Çok iyimser olup “hepimiz içimizde birer Elon taşıyoruz” demeyeceğim. Ama hepimiz içimizde çok değerli potansiyeller taşıyoruz. Bu potansiyeller o kadar değerli ki koskoca dünyada bizden başka kimsenin dolduramayacağı boşluklarımız var. Düşünsenize, her birimizden birer tane var! İşte, mesele kendi doldurduğumuz boşluğu fark edip dünyaya güzellikler saçmak.
“Kimi insanların potansiyelleri çok kötü, seri katillik de bir potansiyel işi” diyebilirsiniz. Doğru, o da bir potansiyel; fakat seri katillerle benzer beyinler taşıyan çok değerli cerrahlar var. Elimizdeki cevherden hangi mamulü üreteceğimiz bize kalmış. Burada elbette ortam şartları oldukça etkili, fakat Elon’un hayatına baktığımızda kayda değer işler yapabilmek için “uygun koşullar”ın sandığımızdan çok daha az etkin olduğunu görüyoruz.
“Kişinin karakter özellikleri de kendi elinde değil ya!” diyebilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz. Fakat o zaman mutlak bir iradesizliği kabul etmiş oluruz ve seçim yapma fikrinin bir anlamı kalmaz. Gerçekten de nihai olarak özgür irademiz olmayabilir fakat öyleyse bile bunu bilmek bizim yaşam kalitemizi artırmaz, aksine bizleri eylemsizliğe götürerek savrulmamıza yol açar. O nedenle iyisi mi biz özgür irademiz olduğuna inanalım ve güzel seçimler yaparak mutlu olalım.
Olmak da Ne Olmak?
“Olumlu potansiyellerden söz ettin ama nereden bileceğiz bizde ne potansiyel olduğunu?” diye sorabilirsiniz. Aslında hayatın tamamı potansiyellerimizi keşfetme süreci, oysa biz bunu yalnızca ilk gençlik yıllarına ait bir süreç sanıyoruz. Özellikle de üniversite tercihinden önce bilmemiz gereken bir şey olduğunu düşünüyoruz potansiyelin. Oysa potansiyeli bilmek kendini tanımakla doğru orantılı, yani yaş aldıkça artan bir bilgi türü “potansiyelin bilgisi”. Ve sizin potansiyeliniz tam o anda kolayca başardığınız ve yapmaktan zevk duyduğunuz şey. (Bu şey zamanla değişebilir, hatta değişmeli de. Nitekim hayat, tek bir amacın peşinden koşmak için fazlasıyla uzun.)
Bir durup düşünelim; bu hayatta ne yapmak istiyoruz? Hepimizin en derinlerde gizlenmiş de olsa başarmayı arzuladığımız işler var. Gerçekleştirmek istediğimiz, “hayal” olarak gördüğümüz şeyler var. Nedir o hayaller, bir düşünelim…
Sonra onları gerçekleştirememek için sahip olduğumuz şartları düşünmek yerine, onlara ulaşmak için duyduğumuz isteği kamçılayalım ve çalışalım. Bizi hayallerimizden alıkoymak isteyen insanlara kulak tıkayarak işimize bakalım. Küçük küçük adımlarla da olsa hedefe doğru yol alalım. Zaten insana mutluluk veren hedefe ulaşmak değil, hedefe koşmaktır .
Belki hayalini kurduğumuz şey hiç gerçekleşmeyecek, ama bu bizi ne ilgilendirir ki? Önemli olan o süreci güzel geçirmek ve yaşadığımız anlarda mutlu olmak. Her ne olursak olalım mutlu olmak…
Madonna mı olmak istiyorsunuz? Üzülmeyin, size gülenleri de hiç dert etmeyin! Madonna olamazsanız Nil olursunuz. Elon Musk mı olmak istiyorsunuz? Kendinize setler çekmeyin, “imkanım yok” demeyin! Elon olamazsanız Ferhat olursunuz. Yeter ki hayal edin ve hedefinize koşarak yaşayın!
Aslında yolda olduğumuz sürece bırakın koşmayı ya da yürümeyi, emeklemek de bir şeydir… Çünkü sonuç değil süreç önemlidir. Bu hayatın sonunda hepimiz öleceğiz ama bu bizi “bir süreç olarak hayatı” güzel yaşamaya çalışmaktan alıkoymuyor, değil mi?
O halde güzel süreçler için, yaşasın hayaller!
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: “Çocuk Da Yaparım Kariyer De!” Efsanesi