Evet bu yazımızda son yılların en büyük problemi sahte ve ruhsatsız “estetik merkezleri, güzellik merkezleri, saç ekimi merkezi” adı altında yapılan ayıplı hizmet edimlerine yönelik sıkıntılar dolayısıyla izlenilmesi gereken hukuki süreç hakkında yapılması gerekenleri yazmak istedim.
Türkiye günden güne saç ekimi ve burun estetiği gibi alanlarda sağlık turizminin bölgedeki en ilgi çeken ülkelerinden biri haline geldi. Gerçekten de artan hastahane sayısı ve nitelikli hekim bakımından ülkemizde yaşanan artış beraberinde ülkemizin sağlık alanında bilhassa “estetik” alanında iç ve dış talebin yoğunluğunun zirvede yaşandığı bir sürece girmiştir.
Hızla büyüyen estetik, saç ekimi bu sektör, haliyle kötü niyetli ve haksız kazanç elde etmeye çalışan kişiler tarafından ilgisini çekmiştir. Hızla büyüyen sağlık turizmi olduğunu söyledik ama hızla büyüyen bir dolandırıcılık sektörü de maalesef ki ülkemizin en büyük problemlerinden birisi durumda..
Saç ekimi adı altında hiçbir ruhsat alınmadan açılan “merdiven altı” tabiri ile kurulan estetik merkezleri ve saç ekim merkezlerinde yaşanan steril olmayan ameliyat işlemleri ve profesyonel olmayan işlemler sonrasında hastaların telafisi mümkün olmayan sağlık sorunlarına yol açıldığı ve hayatlarını kaybedebilmeleri de olası bir durum..
Yazı İçeriği
25. Madde Diploması olmadığı hâlde, menfaat temin etmek amacına yönelik olmasa bile, hasta tedavi eden veya tabip unvanını takınan şahıs iki yıldan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
Merdiven altı tabiriyle kurulan estetik merkezlerinin karşı karşıya kalacağı hüküm 1219 sayılı kanunda belirtilmiştir.
Tüm bunların haricinde tabipler tarafından veya ruhsatlı saç ekimi ve estetik merkezleri tarafından yapılan işlemlerinde ayıplı hizmet dolayısıyla örneğin ayıplı saç ekimi , burun estetiği veya buna benzer tüm estetik operasyonlarda yapacağı yanlış tedavi veya ayıplı edimlerinde tazmini için hastaların başvuru hakkı bulunmaktadır.
Hekimin tedavi sırasında standart, güncel uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavisini vermemesiyle oluşan hasarların oluşması “malpraktis” kavramını ifade etmektedir.
Avukatların Türk Barolar Birliği’ne bağlı olması gibi tüm doktorlar da Türk Tabipler Birliği’ne bağlıdırlar.
Malpraktis kavramı, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 13. Maddesi ; “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeni ile bir hastanın zarar görmesi, hekimliğin kötü uygulanmasıdır” şeklinde tanımlamıştır.
Malpraktis, yanlış tedaviyi uygulayan doktorun ve bağlı olduğu kurumun hukuki sorumluluğunu doğurur. Bu sorumluluk tazminat ve bazı durumlarda cezai yaptırım gerektirir.
Yanlış tedavi sonucunda oluşabilecek neticeye göre maddi ve manevi tazminat davası oluşabileceği gibi ayrıca ceza davası da açılabilmektedir.
Eğer yapılan hatalı ameliyat veya saç ekimine bir hastane aracılık ediyorsa bu halde Yargıtay içtihatlarına göre doktor ile hastahane arasında bir vekalet ilişkisi olduğunu kabul etmiştir. Bu halde hastahane ve doktor müştereken sorumlu olacaktır.
Doktorun kendi özel muayenesinde böyle bir durum olduğunda sadece doktor sorumlu tututabilmektedir.
Maddi Tazminat Hesabı Yapılırken Aşağıdaki Hususlar Dikkate Alınacaktır;
2. maddede belirtilen genel malpraktis davalarında kabul gören bir madde olsa da saç bir uzuv kabul olarak görülmez ancak yinede kafada kalıcı bir hasar bırakılması muhtemel durumlarda dikkate alınacaktır.
Manevi Tazminat Davası için Hesap Yapılırken ;
Yanlış tedavi nedeniyle yaşadığı acı ve ızdırap, bu durumun yarattığı psikolojik sarsıntı ve hayattan alınan zevkin azalması karşılığında talep edilecek ve zararın büyüklüğüne göre hakimin takdiri ile belirlenecektir.
Hatalı tıbbi müdahale sonucunda ölümün meydana gelmiş olması durumunda, maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı ölenin yakınlarında olacaktır. Bu durumda destekten yoksun kalma tazminatı da bir maddi tazminat kalemi olarak talep edilebilecektir.
Doktor hatasıyla açılacak ceza davalarında, doktorun kamu kurumunda veya özel hastahanelerde görev yapıp yapmadığına göre işleyecek hukuki süreç farklılık göstermektedir.
Bu durumda hatalı uygulamalardan hekimlerin karşılabileceği ceza uygulaması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda belirtilen taksir hükümlerine göre yapılacaktır.
T.C.K. 85. Madde – Taksirle Öldürmeyi
T.C.K. 89. Madde Taksirle Yaralamayı, düzenlemiştir.
Hiçbir hekim hastasına bilerek ve isteyerek zarar vermek istemez. Ancak yukarıda düzenlenen kanun taksirle işlenen suçları düzenlemiştir. Türk Ceza Kanunu, taksirin şu şartlar halinde olması halinde ancak taksirli işlenebileceğini belirtmiştir. Tıp Alanındaki Taksirden anlamamız gereken ;
Hekimlik bilgi ve beceresine sahip bir kişinin hekimlik mesleğinin gerektirdiği özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı bir davranışı sebebiyle hastanın zarar görmesi şeklidir.
Yargıtay 2014 yılı öncesinde hasta ile doktor arasındaki bu sözleşmeyi eser sözleşmesi olarak nitelendiriyordu.
Esas No:2013/18772, Karar No:2014/3360Karar tarihli Tarihi:5.3.2014 2014 yılı öncesi verdiği kararlarında bu davaların Asliye Hukuk Mahkemelerinde görüleceğine ilişkin kararları bulunuyordu. Ancak yapılan kanun değişiğikliği ile;
28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m.3/1-k’da tüketici tanımı yapıldıktan sonra aynı Kanun m.3/1-l’de “tüketici işlemi: …hizmet piyasalarında … ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, … sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi, … ifade eder” şeklinde tanımlanmış; 73/1. maddesinde ise: “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” düzenlemesi yapılmıştır.
Ayrıca,
6502 S.K. m.83/2: “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.”
Yukarıdaki maddeler dikkate alındığında ayıplı saç ekimi davaları, estetik davalarının tazmini gibi hukuki anlaşmazlıkların tüketici mahkemelerinde görülmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Ancak aşağıda belirteceğim üzere devlet kurumlarında yapılan işlemlerin görev yeri farklılık gösterecektir.
Özel hastanede meydana gelen hekim hatasından dolayı açılacak tazminat davasında, Borçlar Kanunu’ nun vekalet ilişkisine uyguladığı zaman aşımı süresi geçerli olacaktır. Bu süre beş yıldır. Beş yıllık süresinin başlangıcı ise hatalı tıbbi müdahalenin neden olduğu zararın öğrenilme tarihidir. Yani malpraktisten kaynaklanan tazminat davasının zararın öğrenilme tarihinden itibaren beş yıl içerisinde açılması gerekmektedir.
“Zararın varlığının öğrenildiği tarihte davacının dava açma hakkı doğar ve zamanaşımı da işlemeye başlar. Zararın varlığının öğrenilmesi zamanaşımının başlaması için yeterli olup, ayrıca zararın kapsam ve miktarının öğrenilmesi, zamanaşımının başlaması için bir koşul olarak aranmamaktadır.
Kamu kurumu niteliğindeki devlet ve üniversite hastanelerinde meydana gelen hatalı uygulama nedeni ile idare aleyhine açılacak tam yargı davalarında ise İYUK hükümleri gereğince bir yıllık hak düşürücü süre uygulanacaktır. Bu durumda da bir yıllık süre zararın öğrenilmesinde itibaren başlayacaktır.
Kamu kurumu niteliğindeki devlet veya üniversite hastanesindeki yanlış tedavi sonucunda meydana gelen zararların tazmininde görev idari yargıdadır.
Kamu kurumunda sunulan sağlık hizmetindeki hata veya mapraktis durumunda;
Tazminat ve diğer ceza davaları sebebiyle açılacak dava ve tazminat talepleri bir avukat yardımıyla yapmanızın hukuki yararı olacaktır.