Tıbbi uygulama hatası (Malpraktis) gerekçesi ile hekimlere karşı açılan davalar hepimizin
korkulu rüyası olmaya maalesef devam ediyor. Tazminat hukukunda genel olarak bilinen
‘’kişiler karşı tarafa verdikleri zarar kapsamında kusurları oranında sorumlu tutulur’’
şeklindedir. Ancak tıbbi uygulama hatalarına karşı açılan davalarda bunun böyle olmadığını
görüyoruz. Yani oluşan zararda hekimin 1/8 oranında kusurlu olması halinde bile hekim ve/
veya hastane oluşan zararın tamamından sorumlu tutulmaktadır. Bu konuda sizlere Prematürite Retinopatisine bağlı gelişen görme kaybına ve ölümle sonuçlanan iki farklı davaya ilişkin yargı kararlarını aktarmak istiyorum. Açılan davada; ‘’…Davacılar, davalı … Sağlık Hizmetleri Turizm A.Ş.’ye ait A hastanesinde diğer davalı çocuk doktoru H’nin kontrolü altında ikiz çocukları dünyaya geldiğini, çocukların prematür doğdukları için 25 gün küvezde kaldıklarını, aşırı oksijen yüklemesi nedeni ile çocukların gözlerinde rahatsızlık olduğunu, çocuklardan birinin her iki gözünde, diğerinin bir gözünde görme tünelinin kapandığını, çocukların doktor H’nin kontrolünde olmalarına rağmen kendilerini yönlendirmediğini, böylece telafisi mümkün olmayan zarara sebep olduklarını belirterek… TL maddi manevi tazminat talebinde bulunmuş, bilirkişi raporlarından sonra talep edilen tazminatın ıslahla ve faiziyle birlikte davalılardan alınmasını istemişlerdir’’. Davalılar çocukların doğumlarında ve doğum sonrası bakımlarında kusur ve ihmallerinin olmadığını, solunum problemi nedeni ile zorunlu olarak küveze alınıp yeterli oksijen verildiğini, prematüreliğin riskleri hakkında davacıların bilgilendirildiklerini, istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu bildirerek davanın reddini istemişlerdir. Dava ilk derece mahkemesinde görülmüş, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve hüküm her iki taraf tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay verdiği kararında; ‘’davacıların davalılardan… Sağlık Hizmetleri A.Ş.’ye ait A Hastanesinde ikiz çocuklarının dünyaya geldiği ve prematüre doğan bu çocukların doğum sonrası sağlık kontrollerinin davalı çocuk doktoru H tarafından yapıldığı ve çocuklardan K’nın bir gözünün, diğer çocuk D’nin ise iki gözünün de görme kabiliyetini kaybettiği anlaşılmaktadır. Yüksek Sağlık Şurasının raporuna göre istihdam eden şirket ve doktora ayrı ayrı 1/8’er kusur izafe edilmiş ve mahkemece de bu orana göre tazminat miktarından indirim yapılmıştır. Davalılarla hasta arasındaki hukuki ilişki vekâlet ilişkisi olup, vekil görevini ifa ederken en hafif kusurunun bulunması halinde dahi meydana gelen zarardan kusuru oranında değil, zararın tamamından sorumludur. Kaldı ki olayda davacılara izafe edilecek bir kusur saptanmadığına yani davacıların mütefarik kusuru bulunmadığına göre davalılar saptanan tazminat
miktarının tamamından sorumludur. Hâkim ancak BK.43. maddesi hükmü gereğince tazminatın miktarından indirim yapabilir. Mahkemece bu yön göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.’’ demiştir. Yani olayda ilk derece mahkemesi, davalı doktoru bilirkişi raporu doğrultusunda 1/8 oranında kusurlu bulmuş ve tazminatın da kusur oranında yani oluşan zararın 1/8’i kadar olması gerektiğini söylemiştir.
Temyiz üzerine Yargıtay bu doğru olmadığını ve hekimin kusurunun 1/8 oranında olsa bile
oluşan zararın tamamından sorumlu olması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.
ÖLÜMLÜ DAVA
Başka bir ölümlü davada Yargıtay gerekçeli kararında; ‘’…dava, doktorun yanlış teşhis ve
tedavi sonucu ölüme sebebiyet vermesi nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulu’nun raporunda davalı Doğum ve Kadın Hastalıkları Uzmanı Dr. A’nın, davacı annesi olan S’nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında başlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı,
bu nedenle olayda 2/8 oranında kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda her ne kadar davalı
hastanenin kusurlu bulunmadığı belirtilmiş ise de davalı hastane çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden doktor ile aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dosya içindeki raporda davacının bir kusurundan söz edilmemektedir. Tüm
bu açıklamalar ışığında; “taraflar arasındaki uyuşmazlık vekâlet aktinden kaynaklandığına,
davalıların her türlü özen gösterme borcu olup en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre, zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken, maddi zarar hesabında kusur oranına göre indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırıdır” denilerek ilk derece mahkeme kararı bozulmuştur. Yargıtay bu kararında da aynı şekilde zararın kusurla orantılı olamayacağını ve zararın tamamından sorumlu tutulması gerektiğini bildirmiştir. Ayrıca bu kararda kusuru olmamasına rağmen hastanenin de işçi çalıştıranın sorumluluğu çerçevesinde hekimle aynı oranda kusurlu ve dolayısı ile doğan tazminattan sorumlu olduğunu belirtmiştir.
Yargıtay’ın bu konuda değişik branşlara ilişkin bezer tekrarlayan istikrarlı kararları mevcuttur.
Son zamanlarda açılan davaların birçoğunda kusur varlığı belirlenirken de en çok dikkat çekilen konuların başında bilgilendirme eksikliği gelmektedir. Yeterli bilgilendirme yapılmadığı yönünde davacı iddiaları ilk sıralarda yer almaktadır. Yapılan tedavi her ne kadar bilimsel verilere uygun yapılmış olsa da zarar oluşması halinde açılacak davada yeterli bilgilendirmenin yapıldığı hekim tarafından ispat edilmek durumundadır. Burada ispat yükümlülüğü hekimde olup en ufak kusuru halinde bile oluşan zararın tamamından sorumlu
olacaktır.
Doç. Dr. Erdal Yüzbaşıoğlu
Ophthalmology Life 2016 23. Sayı