Düşünsenize bir organizasyonun genel müdürüsünüz. Yüz binlerce çalışanınız var. Memurlar, işçiler, yöneticiler, taşeronlar, sözleşmeliler… Ve siz çıkıp diyorsunuz ki, ben yaptım, ben ettim, ben indirdim, ben kaldırdım, ben, ben, ben, ben… O yüz binlerce kişi yokmuş gibi, her şeyi siz tek başınıza yapmışsınız gibi konuşup duruyorsunuz.
Tekrar döneceğiz bu genel müdüre. Ama önce biraz bilimsel zemine bakalım. İşin nörobilim yönünü merak edenler için değerli bir referanstan bahsedeceğim kısaca: Stanislas Dehaene’den Bilinç ve Beyin.
Bilinç çok uzun zaman boyunca bilimsel olarak irdelenmeye uygun olmayan bir konu gibi görülmüş. Dehaene, bilinç kavramını bilimsel olarak incelemenin öncülerinden. Bilinçli düşüncenin işaretlerini deneysel olarak nasıl arayabileceğine ilişkin bir çatı kurgulamış. Bilinç ve bilinçaltının bütünleşmesi hem kendi bireysel yaşamım için önemli hem de Çevik Yaşam kavramımın temel hedeflerinden biri. O yüzden kitabın bir özeti gibi olan şu alıntıyı yapmadan geçmeyelim:
(Alıntıda geçek “im” kelimesi pek sık kullandığımız bir kelime değil ama işaret gibi düşünebilirsiniz.)
“ … Bu bölümde dört bilinç imi tarif ediyorum. Birincisi eşik altı bir uyarı kortekste derinlemesine yayılabilse de farkındalık eşiği aşıldığı zaman beynin bu faaliyetinin gücü yoğun şekilde artar. Daha sonra, faaliyet diğer birçok bölgeyi işgal ederek parietal devrelerde ve alın devrelerinde ani ateşlemelere yol açar (birinci im). Bilinçli erişim, elektroansefalogramda P3 dalgası denilen gecikmeli yavaş dalga olarak ortaya çıkar (ikinci im). Bu olay, saniyenin üçte biri kadar gecikmeyle uyarıdan sonra ortaya çıkar: Bilincimiz dış dünyayı geriden takip eder. Beyinde derine yerleştirilen elektrotlarla beyin faaliyetini izleyerek şu iki im daha gözlemlenebilir: Yüksek frekanslı salınımların gecikmeli ve ani patlaması (üçüncü im) ve beynin birbirinden uzak bölgelerinde bilgi alışverişinin senkronizasyonu (dördüncü im). Bütün bu olaylar, bilinçli işleme ait güvenilir göstergeler sağlar. ”
Dehaene ve benzer araştırmalar içinde olan bilim insanlarının çalışmaları bilinç ve bilinçaltı sınırına ilişkin efsanevi sayılabilecek hikayeleri, coğrafi keşif konusu olan biraz sisli bir harita haline getiriyor. İzninizle bilinçdışı yerine bilinçaltı kavramını kullanıyorum. Çünkü burada anlatılan şey, bilincin bir faaliyet seviyesinin üstünde yer aldığını gösteriyor. O seviyenin altında kalan çalışmalar bilinç seviyesine çıkmamış, bilincin altında kalmış oluyorlar.
Bu bilinç seviyesi, ancak gerekli olduğunda aşılan bir seviye. İşlerin büyük kısmı bu seviyenin altında sürüyor. Ve bilinç seviyesine çıkan her şey de bilincin altında kaynayan kazanlardan beslenerek yukarı çıkıyor.
Öyleyse ben dediğimizde sadece “bilinçli ben”i kastediyorsak; başta bahsettiğimiz genel müdürle aynı komik durumun içinde olmaz mıyız? “Ben”i bilinçten ibaret saymak; o genel müdürün durumu kadar komik, acıklı ve acınası.
Mesajları duyuyor musunuz?
Bilinçle bilinçaltı arasındaki belirsiz çizgi vızır vızır işleyen bir trafiğe sahip. Ama işte pek çoğumuz, “ben”in asıl büyük kısmını oluşturan bilinçaltımıza kulaklarımızı tıkamış durumdayız.
Mesela bir yerimiz ağrıyorsa, bu aslında bize bir mesaj. Bedenimiz ve beynimizin bilinçaltı kısmı birlikte güzel güzel işleri yönetirken bir sorun çıkmış. Bu sorunu çözmek için ekipler çalışmış ama çözememişler. Ne yapmalı peki? Aciz kaldıkları noktada Genel Müdüre başvurmaları gerekir değil mi? Ağrı olarak yukarıya dilekçelerini yazmışlar, mesajlarını atmışlar. Demişler ki bizim burada bir müşkülümüz var çözemiyoruz, bir el atar mısın sevgili Genel Müdürümüz, sonuçta seni böyle durumlar için işe aldık değil mi? Peki siz ne yaptınız sayın Genel Müdürüm? Atıp bir ağrı kesici yatıp uyudunuz mu, o ağrı dilekçesinin anlamlarını araştırmadan?
Ya peki üzüldüğünüzde, kızdığınızda, sevindiğinizde, kıskandığınızda neler yaptınız? Bunların her biri de bilinçaltınızdan bilince birer dilekçeydi. Dilekçeleri okuyabildiniz mi? Bilinçaltınız size neler demek istiyor, neye dikkatinizi çekiyor, neden sizden destek almaya ihtiyaç duydu? Kafa yordunuz mu?
Bir insan bilinç seviyesinde bilinçaltı katmanların farkına varıp o katmanlarla samimi bir muhabbet geliştirmenin yolunu bulmazsa, şu hayatta çekeceği çok çile var demektir.
Pek çok yöntemi var. Pek çok psikoterapi okulunun çok güzel uygulamaları, teknikleri var.
Ben de Çevik Yaşam bağlamında AçıkBeyin ’de ve Youtube kanalım da bu konu etrafında çeşitli açılımlar sunuyorum.
Burada kısaca birkaç tüyo verecek olursak… Başka bir insanı nasıl tanırsanız, kendinizi, bilinçaltınızı da öyle tanırsınız. Yani eylem üzerinde, yaptıklarını görerek gözleyerek, beraber iş tutarak…
Çevik Yaşam’daki haftalık plan yapmak, hafta boyunca neler yaptığımızı takip etmek ve haftanın bitiminde de kapanış yapıp ne istemişken ne yapabildiğimizi hesaba çekmek tam da bunun için, kendimizi iş üzerinde tanımak için. Ne de olsa “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”. Bilinç seviyesinde kendimizle ilgili neler “zannediyoruz” ve gerçekte neler yapabiliyoruz? Bu ikisi arasındaki fark üzerine düşünmek, bizi bilinçaltımızla tanıştıracak ve umulur ki zamanla da dost edecektir.
Ne mutlu kendiyle barışık olan insana.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Otomatik Pilot“Yazılımınızla” Tanışın