Mert Hakan: “Radyo iyi bir arkadaş, ondan vazgeçmeyin”

Number One Grubu’nun Beykoz’daki binasına vardığımda, grubun radyo ve tv’lerinde program yapan M. Ali Ayanoğlu tarafından karşılandım. İlk olarak insana huzur veren bir bahçede kahvelerimizi yudumladık ve sonrasında yabancı müzik yayını yapan radyo ve tv’nin müzik direktörü, yayın yönetmeni ve programcısı Mert Hakan ile sohbetimize geçtik.

Uzun yıllardır ismini duyduğum ama geçen yıl tanıştığım, radyoculuğa bir ömür vermiş, halen bu sektörde aktif olarak çalışmaya devam eden bir isim Mert Hakan. Sıcak sohbeti ve sempatik duruşuyla bizleri yine sıcak bir ortamda karşıladı. Kişisel radyoculuk serüveninin yanı sıra, Türkiye’de radyoculuğun geçmişini ve bugününü, internetin yaygın hale gelmesiyle radyoculuk bitiyor mu, dijitalleşmek radyolar için kötü mü, radyonun hayatımızdaki yerini ve daha bir çok konuyu konuştuk Mert Hakan’la. Keyifli okumalar.

Mert Hakan’ı okurlarımıza tanıtmamız gerekirse, kendi ağzından kendini nasıl tanıtır?

Mert Hakan müzik işinin her bir tarafında var olan bir müzisyen. Her tarafı derken neyi kastediyorum? Öncelikle bir prodüktör olarak şarkıları üreten kimliğim var. Bu güne kadar gerek yabancı gerekse ülkemizde bir çok şarkı ürettim. Müzik üretimi dışında bir sunucu, bir radyo spikeri. Bunların dışında bir yönetici, Türkiye’nin en büyük müzik radyolarından Number one radyo ve tv’de müzik diröktörü ve yayın yönetmeni olarak çalışıyorum. Aynı zamanda bu üretimlerimi çeşitli müzik külüplerinde çalan, insanları eğlendiren bir dj.

Dışardan baktığımız zaman Mert Hakan tüm bunların öncesinde bir radyocu. Siz ne zamandır radyolardasınız?

1993 yılından beri bu işlerin içindeyim. Kastamonu’da yerel bir radyoda başladım. Sonra üniversiteyi kazandım. Eskişehir’de okurken yine radyodaydım. Bu dönemde yabancı müzikle tanıştım. Rotamı yabancı müziğe çevirdim.

Neden türk müziği değilde, yabancı müzik?

Yerli müzikle yabancı müzik arasında o yıllarda kalite anlamında çok büyük bir uçurum vardı. Şuan da o bant biraz daha daraldı. Ama eskiden hem teknik hem içerik anlamında çok daha büyülü bir alan sunuyordu yabancı müzik bana, büyük bir keyifle öğrendim ve kendimi geliştirdim. Ve “bir gün acaba çalışabilir miyim” dediğim yeri 10 yıldır yönetiyorum.

Aranjörlükte yapıyorsunuz bir taraftan…

Evet mesela en son İlkay Şencan isimli bir arkadaşımla, Inna ile bir remiks yaptık ve büyük bir beğeni topladı. Her gün yüzbin kişi yükseliyor dinlenme sayısı. Orjinal bir versiyondan bahsetmiyorum, remiks. Daha önce tabi bir çok yabancı şarkı yaptım. Hollanda’da, Lüksemburk’da, Danimarka’da, Belçika’da, Güney Amerika’da listelere girdi ve üst sıralarda yer aldı. Böylelikle kitlemiz her geçen gün artıyor.

Radyocuların hayatını incelediğimiz zaman, ilginç bir şeyle karşılaşıyoruz. Genellikle ufak işler yaparak bu işlere girip, başarılı olmuş bir çok radyocu var. Siz nasıl başladınız?

Evet benimde öyle aynen. İlk yıl üniversiteyi kazanamadım. Bir yün dükkanına tezgahtar olarak girdim. Dedim ki, burda çalışırken tekrar sınava hazırlanırım dedim. Tam o yıllarda özel radyolar yeni açılmaya başlamıştı. Bir gün diş muayenesi için bir diş doktoruna gittim. Hekim meğer Kastamonu’daki bir yerel radyonun ortağıymış. Adam benimle konuşurken, muayene ederken meğer beni test etmiş. İşimiz bitince bana dedi ki, “sen dj olmak ister misin?” dedi. Hayatımda ilk kez duyduğum bir kelime. Radyoculuk yapmak ister misin dedi… Olabilir dedim, ben severim müziği. Sen biraz bekle dedi ve ben o radyoyu dinlemeye başladım.

Sonra sloganlar, metinler yazmaya başladım. Bu radyo tarafından beğenildi. Gel başla dediler. Ben sanıyorum ki, bana dj’liği öğretecekler. Bir baktım, ben ortalığı temizliyorum, dj’lerin ihtiyaçlarını gideriyorum falan. Bir kaç hafta geçti, müdürün kapısını çaldım. Dedim ben dj olmak için geldim, ben bırakıyorum bu işi. Dur dur dedi müdür. Oturdum ilk defa mikserin başına, orada da bir arkadaş var, onunla lisede aynı bölümdeydik. Kimse ciddiye almazdı bunu. Çok topluma girmezdi. Adam burada başlamış. Bana öğretmeye başladı teknik detayları. Öğrendiğimi düşünerek, haydi yap bakalım dediler. İlk seferde bir hata yaptım. Adam bana bir bağırdı. O an karar verdim, buranın en iyi dj’i ben olacağım dedim. Ve oldumda. Program formatımı kendim üretmiştim. Demekki bu konularda istekliymişim.

Sonra beni kovdular bunlar. Acayip hırslanmıştım. Dedim buradan ayrıldım, en iyi radyoda çalışacağım. O zaman bilgisayar kullanan bir tane radyo vardı. Onlara gittim elimde bir formatla. Hoşlarına gitti tabi. Başladım. Kısa zamanda iyi bir noktaya geldim. Eskişehir’in en iyi iki radyosundan birinde çalışıyorum. Herkes beni tanıyor. Sokakta yürürken insanlar tanıyor falan…

Sonra buralar bana yetmemeye başladı. Dedim ki, bu işin merkezi İstanbul, gitmeliyim bu şehre. Number One’da çalışmak istiyordum. Bir arkadaş boşver orayı Metro’ya gel dedi. Gittim demomu verdim. Çok beğendiler. Hemen başla, gece 11-12 arası senin dediler. Olmaz dedim. Ben iyi bir saatte çalışmak istiyorum. Neyse gece başlattılar ama 3 gün sonra gündüz saatine geçirdiler..

Tabi bu anlattıklarınızın üzerinden yirmi yılı aşkın bir zaman geçti. Hayatınızda ne değişti?

Şuan da işi öğrendiğimi düşünüyorum. İşimi çok seviyorum. Çalışıyor gibi değilim sanki. Başarı da böyle geliyor bence. İş olarak görmüyorum, bir hayat tarzı benim için radyoculuk. 10 yıldır Number One’da yöneticiyim, bundan öncesinde de 5 yıl burada dj’lik yaptım…

Siz çok uzun yıllardır radyoculuk yapıyorsunuz. Son yıllarda radyolarda bir gerileme mi var? Bir sıkıntı mı var yoksa bana mı öyle geliyor?

Şöyle, radyonun reklam pastasından aldığı pay her geçen gün daralıyor. Bu durumda patronlarda personel azaltma yoluna gidiyor. Buda tabi radyoları olumsuz etkiliyor. Evet bir sıkıntı var. Radyocu maaşlarının az olduğunu düşünüyorum. Sektörde çalışan arkadaşların daha iyi maaş alması gerektiğini düsünüyorum. Tabi bunun için radyonun para kazanması gerekiyor.

İnternetin bu kadar yaygınlaşması, çeşitli müzik sistemlerinin herkesin avucunun içine kadar gelmiş olması, radyoların olumsuz etkilenmesinde bir faktör olarak düşünebilir miyiz?

Evet onunda katkısı vardır ama ben daha çok radyocuların tenbelliğine veriyorum. İnternet dediğimiz mecra sonuça bizimde radyolarında kullandığı bir mecra. Bizim grubun 26 tane internet radyos var mesela. Her tür müzik için bir radyomuz var. Radyomuzu internetten de dinletiyorum. Bu açıdan çok olumsuzluk yok aslında.

Radyo süprizi olan bir şey. Müzik siteleri, sistemlerinde bu yok ki. Sen sıralıyorsun orda parçaları. Radyo da süprizler var. Konuşanlar var. Radyo bir arkadaş, bir dost.

Radyoların gerilemesinin sebebi olarak reklam pastasındaki payın azalması dediniz. Reklam verene bir mesaj versek…

Biz mesela sadece reklamla ayakta kalan bir radyoyuz. Arkamızda bir holding yok. Tamamen reklam ve sponsorluktan para kazanan bir kurumuz. Buranın sahipleri, Ali Karacan Bey’lerde yayıncılıktan gelen bir aile. Milliyet Gazetesi’nin kurucuları olan bir ailenin radyosu burası. Doğal olarak yayıncılık kültürü olan ve bu backrauntla burayı yöneten bir aile…  Tabi ki reklam verirlerse hem bizim için hem kendileri için iyi olabilir. Bir kitleyi görmezden gelmek bence vizyonsuzluktur.

Peki radyoların dijitalleşmesi gündemimize geldi yavaş yavaş. Dijitalleşmeyle radyoları bitirir mi sizce?

İnternet hızlanır ve ucuzlarsa dijitalleşmek kötü değil ki. Karasal yayın yayınını ul02aştırdığın bir araç sonuçta. Bunu dijital ortama aktarmak korkulacak bir şey değil ki. Burada içerik öne çıkacak. Senin içeriğin iyiyse korkmazsın.

Radyo daha ne kadar hayatımızda yer alacak sizce?

Bence radyo bitmez. Neden? Siz orjinal içerik ürettiğiniz sürece, insanların sevdiği şeyleri yayınladıkça bitmez. Bakın dikkatinize sunayım; eskiden arabalarda kasetçalar vardı. Şimdi yok. Sonra CD çalarlar vardı. Şimdi onlarda çok azalmış drumda. Sonra USB’li aletler geldi. Dikkat edin hepsinde değişiklik oldu ama hepsinde radyo var. Radyodan vazgeçemiyorlar. Çünkü arabalarda insanlar radyo dinlemek ister.

Radyo dinleyicisine mesajınız ne olur?

Radyo dinleyicisine mesajım, arkadaşınızdan vazgeçmeyin. Çünkü radyo iyi bir arkadaştır. Eve giderken, işe giderken, okula giderken radyodaki o ses arkadaşının sesi. Verdiği bilgiler, sevdiğini tahmin ederek, empati kurarak çaldığı şarkılar… Radyodan vazgeçmemelerini tavsiye ediyorum. Arkadaşınızdan vazgeçmeyin ve dinleyin diyorum.