Metaverse’ü Anlamak 3: “Nasıl Geçineceğiz?”

Teknolojilerin, meraklısının uğraştığı bir hobi olarak kalmasını engelleyen temel durum, geçim olgusuna dokunmalarıdır. Bir teknoloji belirli bir kullanım sahası elde ettiğinde artık şirketlerin birbirleriyle rekabetleri, işlerin yapılma şekilleri, insanların geçimlerini nasıl sağladıkları konularında etkili olmaya başlar.

Tekil bir teknoloji, bir işin nasıl yapıldığını değiştirerek o iş kolundaki insanların dünyasını dönüştürebilir. Mesela fiyat etiketlerinin barkod olarak oluşturulması ve makine tarafından okunabilir hale gelmesi, kasiyerliğin ne demek olduğunu derinden değiştirmiştir; zincir marketlere geçişi kolaylaştırmış, kasaya bakma işini vasıfsızlaştırmıştır. Bunun gibi binlerce örnek bulunabilir.

Ama öyle zamanlar gelir ki teknolojik gelişmeler tek tek etkilerinin çok ötesinde kuşaksal bir etki yaparlar. O zaman sadece tekil işleri ya da tekil işletmeleri değil, yaşam biçimlerini derinden etkiler ve değiştirirler. Tek tek değil de geçim şeklinin bütününe dokunduğu zaman işler karışır. Geçen yazılarda bahsettiğimiz kültürel evrim ve paradigma değişimleri kapsamında bir teknoloji bütünü, bir ana geçim şeklini dönüştürdüğünde can yakar. Geçiş sürecinin ardından refahın yaygınlaşmasıyla daha güzel bir dünya ortaya çıkar bir süre sonra. Ama geçiş sürecinde olanlar ibretliktir.

Charles Dickens zamanlarını düşünün. İngiltere, üzerinde güneş batmayan imparatorluk. Sanayi devrimini yapan ilk ülke. İmparatorluktan ulus devlete dönüşmenin, bir ulus devlet olarak sömürgeciliğin öncülerinden. Dünyada daha önce bir devletin denetimi altına girmiş en geniş topraklarda hüküm sürüyor.

Bu İngiltere’de, sömürgeleri olan Hindistan ya da İrlanda’da değil bir İngiliz şehrinde, İngiliz ırkından İngiliz vatandaşı bir fabrika işçisi ne şartlarda çalışıyor peki?

Günde 16 ila 18 saat çalışıyor. Kadınlar, hatta çocuklar da çalışıyor. Çocuklar günde 12 saat sıcak yatak prensibiyle çalışıyor; biri uyanırken öbürü gelip yatıyor; yatakları da fabrika alanında yakında zaten, yer değiştirerek çalışıyorlar. Çocuklar makinelerin zor ulaşılabilen yerlerindeki sorunları gidermek, bakım yapmak gibi ölüm tehlikesi yüksek alanlara sürülüyorlar. Haftalık tatil diye bir kavram yok, yıllık izin yok, emeklilik yok. Maaşlar karın tokluğu seviyesinde. Bir işçi çalışmaya devam etmesini engelleyecek şekilde yaralanacak olursa kollarından bacaklarından tutup sokağa atılıyor. Çünkü sokakta yüzlerce kişi benzer şekillerde çalışabilmek için sıra bekliyor. Alternatifi açlıktan ölüm tehlikesi.

Oluşan bu durumun temel sebebi, tarım alanındaki bilimsel ve teknolojik yenilikler. Bu yeniliklerin hızlıca gelişip birikimli etki yapmalarına, toplumsal olarak dünyanın hiçbir ülkesi hazır değildi. Teknoloji eski düzeni yok etti ve yeni düzeni oluşturmakla ilgili toplumsal sorumluluğa sahip olgunlukta olmayan, aşırı liberalist ekonomi uygulayan bir ortamda yaptı bunu. Sosyal olarak dönüşüme hazır olmayan toplum büyük sorunlar yaşadı.

Biyoteknoloji alanındaki bilimsel gelişmelerle ürün randımanlarının çok artması, tarım işlerinde araçların ve otomasyonun daha etkin kullanılması, tarım arazilerinin birleşip büyük kapitalist ellere düşmesi gibi sebeplerle yüzlerce yıldır temel olarak tarımla geçinen insanlar, düşen ürün fiyatları ortamında rekabet edemez hale geldiler. Artık tarımda bu kadar çok insanın emeğine ihtiyaç da yoktu. Ne yapacaklarını bilemeyip toplu göçlerle şehirlere gittiler. Fabrika oturmuş bir kavram değildi. Yeni oluşuyordu. Fabrika işçisi, hakları vs. bunlar birkaç nesilde oturdu.

Üzerinde güneş batmayan imparatorluk, liderliğini yaptığı dönüşümü taşlar nasılsa zamanla yerine oturur, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler diye zenginlerin ellerini tamamen serbest bırakıp büyük kitlenin isyanlarını engelleyerek yönetmeye kalkınca, onca zenginliğin içinde nice acıklı ölümler, ayrılıklar, çilelerle bu geçiş süreci yaşandı.

Teknoloji paradigma değişimine sebep olduğunda, bu paradigma değişimi tekil geçim kaynaklarına değil de toptan geçimin nasıl olduğuna dokununca işler karışır demiştik. Ve biz de bu noktadayız.

Türkiye’de nüfusun işe katılım oranı yüzde 50’lerde, Avrupa’da, ABD’de bu oran yüzde 80’ler 90’lar seviyelerinde seyrediyor. Eskiden nüfusun yüzde 93’ünün kırsalda yaşayıp temelde tarımla uğraştığı dönemler gibi. O zamanki gelişmelere benzer şekilde, fiziksel dünyadaki mal ve hizmet üretimi, ürünlerin lojistiği  ve sunumu için insana olan ihtiyaç çok hızlı bir şekilde azalıyor. Şimdilerde gelişmiş ülkelerde nüfusun yüzde 10’undan azı tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. Muhtemelen üretim, lojistik ve sunum konusunda da nüfusun yüzde 10’u falan yeterli olmaya başlayacak zamanla.

Peki bu insanlar ne yapacak?

Tarımdan çözülen insanlar sanayi üretimine aktılar. Fiziksel dünyanın mal ve hizmet üretimi, ulaşımı ve sunumundan çözülen insanların döküleceği yer neyse ki hızlı gelişmeye başladı: Dijital dünyalar.

Ve dijital dünyaların pratik bir sınırı yok. Umarım geçmişten öğrenmişizdir de bu geçiş sürecinde benzer acıları çok daha az yaşatırız tekil insanlara.

Bizi metaverse’e, dijital dünyalara mahkum eden büyük teknolojik gelişim birikimi, cebimize ve hatta boğazımıza dokunuyor. Adapte olabilmek artık var olabilmekle ilişkili bir konu.

Toplam refahta hiçbir sorun yok. Toplam refah artıyor ve artmaya devam ediyor. Ama eski paylaşım mekanizması hızla çöküyor. Maaşlı mesaili işin, toplumun büyük kısmının ana geçim mekanizması olduğu günler geride kalıyor. Giderek daha fazla insan dijital dünyaları az ya da çok kullanarak kendi mal ve hizmet üretimini kendisi satar hale gelecek.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Metaverse’ü Anlamak: Paradigma Değişince